Bölüm 662: Savunma Hattı

avatar
1961 39

Release That Witch - Bölüm 662: Savunma Hattı




Çevirmen: Lodos

Rüya Dünyası’nda geçen 2 günden sonra Roland, kalenin gri çatısını yine görmüştü.


Ellerini uzattı, tekrar tekrar gerindi ve parmaklarını çıtlattı. O garip sıcak akım haricinde Rüya Dünyası’nda nasılsa şu anda da öyleydi, bir değişiklik yoktu. Neyse ki Rüya Dünyası’ndan ayrılmak için düşmesi gerekiyordu. Yoksa gerçeklik ile rüya arasındaki farkı asla ayırt edemezdi.


“Beyin böyle gerçekçi bir dünyayı simüle edebiliyor mu yani?” diye düşündü. Kafası karışmıştı.


Özellikle büyü fırtınasına benzeyen o yıldız kümesi… Büyülü gücün gerçek görüntüsünü bilmiyordu. Eğer Doğa’nın Gücü, büyülü güce dayalı olarak şekillendiyse bu Rüya Dünyası onun için epey belirsiz olabilirdi.


Ama bir yandan da yüzü yanmış adam ve yıldız fırtınası ile etkileşime giren ısı akımı vardı… Aniden önceki varsayımlarından emin değildi artık Roland.


Kendi küçük beyninde böyle karmaşık ve büyük bir Rüya Dünyası’nın barınamayacağını hissetti.


Ama eğer Rüya Dünyası bilinçaltında değilse… O zaman neredeydi?


Uzun bir süre düşündükten sonra tatmin edici bir cevap bulamamıştı.


Başını sallayarak bu şeyleri geçici olarak bir kenara koymaya karar verdi.


Bunu zaten anlayamıyordu. O halde daha önemli şeylere odaklanmalıydı.


Zero'yu kütüphaneye götürdükten sonra birçok yararlı tasarım bilgisi öğrenmişti. Bir kitaba sadece göz atmış olsa dahi şu anda ezberden içindeki her şeyi yazabilirdi.


Kitaplardan biri Anna ve Lucia için test süresinden büyük ölçüde tasarruf ettirebilecek bazı alaşımların oranını ve özelliklerini kapsıyordu.


Bu şartlar altında daha yüksek hassasiyetli parçalar oluşturmaya yarayacak üçüncü nesil makine tezgâhlarını oluşturmak da daha az zor olacaktı.


Ama elbette en başta işçilere bizzat talimatlar vermeleri şarttı.


Gökhisar’ın farklı farklı bölgelerindeki insanlar sürekli olarak Batı Bölgesi’nde bir araya geliyorlardı. Buraya yerleşen insanlardan bazıları ilköğretim eğitimi sınavlarını geçmiş ve kendilerine meslek edinmişlerdi. Bunu düşünen Roland son derece yürekli hissetti kendisini.


Bu kademeli bir süreçti. Ama yolu bir kere açmıştı. Gökhisar gelecek sene birleştirildiğinde Neverwinter, sanayileşme çağının eşiğinde olma fırsatına sahip olabilirdi.


Sanayileşme çağına girdikten sonra da bu bölge kesinlikle muazzam bir değişime uğrayacaktı.


Öğleden sonra İnşaat Bakanı Karl Van Bate, 67 numaralı güzergâhın Kral Yolu’ndan daha erken şekilde bitirildiği haberini getirmişti. Daha kısa bir mesafe olmasının yanında işçiler de işi iyice öğrenmeye başlamışlardı.


Daha önce söz verildiği gibi bu işçiler grubu Sınır Bölgesi’ne bağlıydı.


“Majesteleri… Başka bir yol yapım planınız yoksa işçilerin hepsini ev ve konut bölgeleri inşa etmek için göndermeyi planlıyorum.” dedi Karl: “Ekstra maaşlar çıkacak olsa da Neverwinter'ın acilen ev ve konut mahallerine ihtiyacı var.”


Roland’ın da haberi vardı bu durumdan… İnşaat ekibinde toplamda yaklaşık 5.000 kişi vardı. Bunların yarısı Belediye Binası’nın diğer şehirlerden Neverwinter’a çektiği nüfus için yeni konut bölgeleri yapmakla meşguldü. Yalnızca bir senede kasaba en üç katına kadar genişlemişti. Kızıl Su Nehri’nin güneyindeki tarım arazisini saymıyordu bile Roland…


“Yol yapımı bekleyebilir.” dedikten sonra Sınır Bölgesi’nin haritasını yayarak Kuzey Yamaç Dağı’nı işaret etti: “Batıdan gelen kömürü yüklemek için madeni ve iskeleyi doğrudan birbirine bağlayan bir demiryolu inşa etmeyi düşünüyorum.”


“Zaten bir yol var…” diye söze başlayacak oldu Karl. Ama aniden durarak sordu: “Bir demiryolu mu?”


“Evet, bir demiryolu.” diyen Roland başını salladı: “Madenin yörüngesel taşıma sistemine benziyor. Sadece çelikten olacak.”


“Anlıyorum.” diyen Karl, bir süre düşünmüştü: “Ama bir demir yolu çok fazla işçiye ihtiyaç duymaz ki…”


“Sadece dar ve sert bir yol açmak için çok fazla işçiye gerek yok evet…” diyen Roland gülümsedi ama devamını açıklamadı. Karl’ın kendisini anlamadığının farkındaydı. Madendeki kömürün taşınması, basit halatlara, buhar makinesine ve atlara bağlıydı. Ama Roland’ın aklındaki plan bu değildi. Basit bir kömür taşıma sisteminden daha fazlası vardı aklında…


Onun istediği şey trenlerdi.


İcat edildiğinden beri trenler kara taşımacılığında muazzam değişikliklere yol açmıştı.


Ve bu kısa mesafeli demiryolu da en azından bir ilk adımdı.


Buharlı trenlerin nasıl çalıştığını anlamak çok zor değildi. Ancak bir demiryolu sistemi epey devasa ve karmaşıktı. Roland, trenin ve treni destekleyen bütün o sistemin kullanıma konulmadan kaç yıl boyunca test edilmesi ve ne kadar fazla şekilde geliştirilmesi gerektiğini tam olarak bilmese de epey uzun bir süreç olduğunu düşünüyordu.


“Neyse ki bu bilgileri Rüya Dünyası’nda bulabilirim.” diye geçirdi içinden.


Sanayileşmeyi temsil eden devasa trenlere aşırı derecede takıntılıydı.


Ne kadar yüklenmiş olurlarsa olsunlar beyaz buharlarını saçarak ormanların ve dağların üzerinden aşıyorlardı. Siyah bağlantı noktaları birçok tekerleği aynı anda döndürerek ritmik sesler çıkarıyor, geniş geniş arazileri bir anda geçmek için insanoğluna fırsatlar veriyordu. Sonrasında çeşit çeşit yeni kuvvetler doğsa da trenlerin doğası hiç değişmemişti.


Donanım tesislerinin yanı sıra bir trenin; kendi görevlerinden sorumlu olması gereken bir grup demiryolu işçisi tarafından sürülmesi de gerekiyordu. Yani o basit buhar motorları ve takım tezgâhlarından çok daha karmaşık bir şeydi.


Roland'ın planına göre Kuzey Yamaç Dağı ile iskele arasındaki demiryolu yalnızca teknolojik bir girişim testi değildi. Aynı zamanda demiryolu işçilerinin ilk neslini yetiştirmek için de bir eğitim noktasıydı.


"İkinci surların dışına, Puslu Orman’a doğru yol döşemeleri için 200 adam gönder.” diyen Roland, kararını vermişti.


Karl endişelenmişti: “Ama Majesteleri... Demiryolu şeytani canavarların saldırısına maruz kalacak.”


Roland dikkatsizce açıkladı: “Onların çelikle bir işi olmaz. Demir yolu Şeytan Ayları’ndan önce bitmeyecek zaten… Gelecek seneye de artık o kısa çamur surun arkasına saklanmayacağız. Sen de Sınır Bölgesi her geçen gün kalabalıklaşıyormuş gibi hissetmiyor musun?”


“Yani siz…”


Roland, Geçilmez Dağ sıralarının kuzeybatısındaki geniş bölgeyi göstererek açıklamaya girişti: “Sınır Bölgesi’ni, kaynakları en az Gökhisar kadar bol olan, Vahşi Araziler’e doğru genişletmeliyiz. İnce çamur bir sur şeytanlara karşı savunma yapmak için çok yetersiz kalacaktır.”


Tanrı İrade Savaşı’nın patlak vermesi ve şeytanların da Taquila’da üçüncü dikilitaşı inşa etmeleri halinde ileri karakol hattı Geçilmez Dağ sıralarının eteklerine yaklaşacaktı. Yani savunma hatlarını yalnızca Batı Bölgesi’nin siperlerinde kurarlarsa çok yüksek ihtimalle başarısız olacaklardı. Cadı Birliği daha önceden bir dağ yolunu kullanarak Vahşi Araziler’e girebildiyse şeytanlar da Gökhisar’a girebilirdi.


Şeytanlar dağ yolundan vazgeçmiş olsalar da uçan şeytanlar ile her gün onlara saldırılar yaparak, rahatsız edebilirlerdi.


“Gökhisar; sadece Geçilmez Dağ sıraları şehrin surları yerine geçerse güvende olacaktır.” diye düşündü Roland.


152 mm Uzun Şarkı topları da dağların zirvelerine monte edilirse Roland’ın yeni şehri, topların menzilinin kapsadığı yer olacaktı.


O bölgede iç kısımlara bağlanan nehirler yoktu. Yani eğer kömür gibi kaynakların Vahşi Araziler’e hızlı bir şekilde taşınması gerekiyorsa tek güvenebilecekleri seçenek demiryoluydu.


“Geleceğin savunma planı büyük bir proje… Ancak bunu yapabileceğine inanıyorum.”


Herhangi bir taş ustası için Geçilmez Dağ sıralarını Gökhisar topraklarına getirmek büyüleyici bir hayal idi. Bir taş ustası bunu yapması halinde kesinlikle tarihe geçerdi.


“Emredersiniz Majesteleri…” diyen Karl’ın gözleri parlıyordu.


...

“Gökhisar; sadece Geçilmez Dağ sıraları şehrin surları yerine geçerse güvende olacaktır.”

Üfff, lafa bak be… Hadi yolunuz açık olsun. Umarız başarırsınız!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44351 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr