Bölüm 661: Yıldız Fırtınası

avatar
1803 40

Release That Witch - Bölüm 661: Yıldız Fırtınası




Çevirmen: Lodos

“Bu… Büyülü güç mü?”


Adamın alnındaki dönen fırtınayı gören Roland’ın aklına aniden Bülbül’ün büyülü güç hakkındaki tanımlaması gelmişti. Ama şimdi kendisi de görüyordu. Daha çok bir galaksiye benzediğini düşündü. Birkaç fazla dönen kol merkezdeki bağlantı noktasının etrafını sarıyor gibiydi. Bir avuç içi büyüklüğünde olsa da dikkatlice baktığında çok fazla detay görebiliyor ve bir tür kabaran bir güç hissedebiliyordu.


“Sen bir savaş sanatları dövüşçüsü müsün?” diye soran adam kısık bir sesle konuşuyordu.


“Hayır, değilim.” diyen Roland tamamen alarma geçmiş durumdaydı.


“Evet. Ben de öyle düşünmüştüm.” diyen yüzü yanmış adam başını hareket ettirmeden vücudunu da Roland’a çevirdi: “Tadın daha tatlı gibi…”


Roland adamın vücudundaki zayıf noktasını ararken söze girdi: “Eğer bir kız olsaydın bu sözleri duyduğum için mutlu olabilirdim belki… Büyülü güç ısırığına uğramış birisi misin sen? Hayır… Doğa’nın Gücü’ne…”


“Doğa’nın Gücü mü?” diyen adam küçümsercesine homurdandı: “Bu gücün nereden geldiğini ya da özünde ne olduğunu hiç bilmiyorlar.”


“Sanki her şeyi biliyormuş gibi konuşma…” diye çıkıştı Roland. İçinden de: “Hadi ama! Bu benim rüyam!” diye geçirdi.


Adam kanayan kabarcıklarla dolu ağzını açarak konuşmaya başladı: “Tam anlatamam ama bunu hissedebiliyorum. Doğa’nın Gücü bu dünyaya ait değil. Tanrılardan bir hediye… Otobüsü kaçıran o suçlunun en az bir ya da iki savaş sanatları dövüşçüsünü buraya çekeceğini düşünmüştüm. Ama çok hızlı yakalandı. Ama neyse ki buraya geldin. Çabalarım sonunda karşılığını alıyor.”


“Zıbaaam!”


Adam cümlesini bitirmeden önce inisiyatif alan Roland hızla bir darbe indirmişti adama… Bu çocukluğunda giriştiği dövüşlerden edindiği bir tecrübe idi. Karşısındaki adamın; tavırlarından ve konuşmalarından tehlikeli birisi olduğu anlaşılıyordu. E o zaman harekete geçmek için neden konuşmasını bitirmesini beklesindi ki?


Bir yıldırım gibi hızlı bir şekilde adamı alnından yumruklamıştı. Gücünün keskin bir şekilde arttığının farkında olduğu için tüm gücünü kullanmamıştı. Ama yine de adamın kemiklerinin kırıldığını hissedebilmişti.


Bu saldırı adamı havaya uçurmuştu.


Bu esnada Roland’ın vücudunun içindeki sıcak akım da dalgalanmaya başlamıştı. Böylesine iyi bir başlangıç yaptığı için sevinçle dans ediyordu sanki…


Yere düşen adam bir duvara çarparak durana kadar yuvarlanmaya devam etmişti. Ayağa kalktığını gören Roland tereddüt etmeden bir daha saldırıya geçti.


Kendi muhakemesine inanıyordu. Çünkü burası onun Rüya Dünyası idi.


Dahası rakibi de açıkça bir insan değildi.


Yüz kemiklerinin kırılmasından dolayı acı hissetmemiş gibiydi. Merhamet için falan da yalvarmıyordu. Bir insan asla bu şekilde tepki veremezdi.


Roland zihninin her zamankinden daha net olduğunu hissetmişti.


Şiddetli sıcak akım vücudunu dolduruyor ama onu sersemletmiyordu.


O anda, çocukluğundan öğrendiği başka bir numara gelmişti aklına… Asıl saldırını rakibin  avantajsız duruma geçtiğinde yapacaktın…


Bu sefer adama tüm gücüyle vurdu Roland.


Bir kum torbasına vuruyormuş gibi herhangi bir teknik olmaksızın vuruyordu Roland. Yüzü yanmış adamı sürekli savunma halinde kalmaya mecbur bırakıyordu. Anlaşılan adam da bunu hiç beklemiyordu ki Roland’ın yağmur gibi darbeleri altında bir sağa bir sola sallanıyordu. Çok geçmeden Roland adama vurmanın bir hamura vurmak gibi kolay hale geldiğini fark etmişti. Çünkü adamın kolları, göğüs kemiği ve kaburgalarının hepsi kırılmış, bu nedenle de kasları gevşemişti. Eğer karşısındaki normal bir adam olsaydı şimdiye çoktan ölmüş olurdu.


Roland adama dayak attığı sırada bir yandan da konuşuyordu: “Seni pislik! Başını 180 derece çevirmek mi? Korku filmi çekiyor sanki bana!”


Bu dünyanın yaratıcısı olmasına rağmen bu adamdan korkmuş olmak Roland’ın biraz canını sıkmıştı.


“Bu… İmkânsız… Neden… Ben… Kullanamıyorum…” diyen adamın sesi tamamen değişmişti. Çok geçmeden Roland söylediklerini doğru düzgün duyamamaya başlamıştı.


“Neyi kullanacaksın?” diyen Roland, adamın alnındaki fırtınanın gittikçe daha da yavaş dönmeye başladığını fark etmişti. Elini uzatarak dokundu ve fırtınanın biraz somutlaştığını fark etmişti: “Bu büyülü güç fırtınasından mı bahsediyorsun?” diye sordu.


“Hayır, ona dokunma..."


Roland düşmanının yapmasını istemediği şeyi yapması gerektiğini biliyordu. Başını eğdi ve fırtınayı kavradı. Vücudundaki sıcak akım artık kaynar hale geçmişti. Fırtınayı parçalara ayırdı.


Aniden adam bir anda durularak yere çökmüştü. Felç olmuş gibi hareketsizdi ve cansızdı.


Roland’ın avucuna düşen fırtına koyu kırmızıdan daha parlak bir renge dönüşmüştü. Şimdi ortası beyaz dışı ise maviydi. Bir galaksiye daha çok benziyordu.


Tekrar dönmeye başlayan fırtına Roland’ın avucunu hızla terk etti. Göz kamaştırıcı bir ışık demetine dönerek gökyüzüne fırlamış, gümüş renkli bir iz bıraktıktan birkaç saniye sonra da ortadan kaybolmuştu.


O esnada Roland’ın vücudunun içindeki sıcak akım da sakinleşmiş ve ona muhteşem bir tatmin hissi vermişti. Tepeden tırnağa kendisini iyi hissetmişti Roland.


Tamamen aklını kaybetmişti.


Bu dünyanın beklediğinden ve hayal ettiğinden daha karmaşık olabileceğini düşünüyordu.


Yerde ölü halde yatan yüzü yanmış adama baktı. Ağzının köşesi seğirdi. Sonra da sokaktan çıkmak için arkasını döndü.


Apartmana döndüğünde hava kararmıştı. İçerideki lambanın etrafında ışıktan sarhoş olmuş bir şekilde dönüp duran böcekler sürüsü yüksek sesle vızıldıyordu.


Biraz uğraştıktan sonra anahtarını çıkardı ve kapı deliğine soktu. Tam anahtarı çevirecekti kapının arkasından ayak sesleri duydu.


Kapıyı açan Zero’nun kaşları çatıktı. Ama hala gözlerinde bir parça endişe de görünüyordu.


“Neredeydin?”


“Neredeydin?”


Aynı anda birbirlerine böyle sormuşlardı.


“Yarın öğretmenler toplantısı varmış ve ders olmayacakmış. O yüzden bugün fazladan işledik.”


“Seni aramaya çıkmıştım ben de…”


“Beni aramaya mı?” diye şüpheyle sordu küçük kız.


“Evet. Zamanında gelmedin.” diyen Roland, gülerek kızın başını okşadı ve içeri girdi.


Masada çoktan üç tabak yemek ve çorba duruyordu. Ancak hiçbir şeye dokunulmamış gibiydi. Anlaşılan Zero, Roland’ın dönmesini beklemişti.


Bu yüzden kapıya böylesine hızla koşmuştu demek ki…


Masaya oturdu Roland: “Hadi yemek yiyelim artık… Açlıktan ölüyorum.”


Roland’a bakan Zero söze girdi: “Bir yabancının beni kandırmasından falan mı endişelendin? Ben artık çocuk değilim. Bir dahaki sefere beni evde bekleyebilirsin.”


Roland elinde olmadan gözlerini yuvarladı. İçinden: “Bu günlerde ortaokul öğrencileri çok mu olgun? Kendimi bu yaşta hatırlıyorum da ben çok yaramazdım. Harçlığım olduğu anda oyun salonuna giderdim. Oraya gitmezsem de dağlara böcek yakalamaya çıkardım. Hava kararana kadar asla eve gelmezdim. Bu küçük nasıl bu kadar aklı başında davranıyor?” dedi.


Ama bu düşünceden sonra kendisinden biraz utanmıştı.


“Demek yarın dershane yok ha?”


“Ee… Ne?” diye soran Zero hala biraz sinirli görünse de yine de rahatlamış gibiydi.


“Benimle kütüphaneye gel. Yolda sana bir şeyler alırız.” dedi Roland.


“Ne… Alacağız?”


“Geçen sefer sana bazı kıyafetler almıştım. Bu sefer elbise, ayakkabı ve pijama falan alalım... Şu anda giydiğini değiştirmek lazım…” diyen Roland, gülümsedi: “Sana bir de cep telefonu alacağım. Bir daha böyle bir şeyin olma ihtimaline karşı irtibatta kalmalıyız.”


...

Roland’a bakın… Neler neler yapıyor öyle? O içinde dönüp dolaşan güç de ne öyle? Aklımıza bir şey geliyor ama… Bakalım ne çıkacak… Sizce nedir? Yorum yazmayı unutmayın!

Zero’ya da baya sevecen davranıyor. Her ne kadar önceden pek sevmesek de şu anda küçük kız haline kanımız ısındı gibi… Bunun sonu nereye gidecek görmek için okumaya devam!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr