Bölüm 660: Güç Gösterisi

avatar
2007 39

Release That Witch - Bölüm 660: Güç Gösterisi




Çevirmen: Lodos

Roland bütün gününü TV kanallarında dolaşarak geçirmişti.


Birkaç savaş sanatları programı izledi. Geleneksel dövüş maçlarından farklı olarak bu tür dövüşler bir Amerikan futbol sahasının yarısı büyüklüğündeki devasa bir arenada yapılıyordu. Herhangi bir hakem yoktu. Epey sert geçiyordu bu mücadeleler… Dövüşçülerin kavganın sıcaklığıyla yeri kırdığı görülüyor ya da birbirlerine verdikleri darbeler sonucu yıldırım sesleri gibi seslerin çıktığı duyuluyordu. Anlaşılan bu maçlara sonradan bazı efektler ekleniyordu.


Rekabet ve çekicilik açısından boks ve serbest dövüşten gerçekten daha iyiydi. Tüm savaş sanatları dövüşçüleri kelimenin gerçek anlamıyla savaşıyorlardı. Rekabeti kesecek ne bir devre arası ya da bir round sistemi vardı. Seyircilerin bu tür kavgalar için gerçekten heyecanlanıyor olmaları şaşılacak bir şey değildi. Bir dövüşçü kan tükürdüğünde ya da ciddi bir yara aldığında elinde olmadan kaşlarını çatıyordu Roland. İçinden: “Bu savaşçılar gerçekten çok ileri gidiyorlar. Maçlardan aldıkları paraları bile harcayamıyorlardır ki…” diye geçirdi.


Maçlar bir yana, Roland’ın asıl ilgilendiği şey savaşçılardı.


Sıradan insanlardan çok daha fazla fiziksel güce sahip oldukları kesindi. Doğa Gücü onlara sırf kuvvetlerini veya hızlarını geliştirmekten başka şeyler de veriyor gibi görünüyordu.


Bu yeteneklerin her birine dövüşçülerin takma adı olarak kullanılacak özel unvanlar verilirdi. Örneğin Roland’ın izlediği programda ismi Kasırga olan bir adam vardı. Takma adı da Güçlü Fırtına idi. Çünkü bir saniyede çok yüksek hızlı olarak birçok kez yumruk atabiliyordu.


Roland bu tarz bir reklam yöntemini garip bulmuştu. Maç başlamadan önce rakibe bütün kartlarını açmak gibi bir şeydi bu…


Bu maçlarda bir şeytan görünce daha da şaşırmıştı Roland.


Uzun ve büyük kolları olan tipik bir Çılgın İblis idi bu… Ne bir maske ne de bir demir eldiven takmıştı. Bu sebeple de seyirciler şeytanın; dişleri ve üç parmaklı elleri gibi insana ait olmadığı açıkça belli olan bazı özelliklerini ayan beyan görebiliyorlardı. Ancak kimse korkmuş görünmüyordu. Hatta spiker ondan ‘yabancı’ bir savaş sanatları dövüşçüsü olarak bahsetmişti.


Roland yine bu garip ve güçlü Rüya Dünyası karşısında hayrete düşmüştü.


Zero’nun yuttuğu şeytanı mantıklı bir çerçeveye oturtmak için bu dünya, onu ırksal bir azınlık olarak kurgulamıştı. Roland elinde olmadan melez şeytani canavarın bu dünyada ne olacağını merak etmişti.


Midesinin guruldadığını duyduğunda güneşin batmaya yaklaştığını fark etmişti.


Elinde olmadan kaşlarını çattı. Zero genelde bu saatten çok önce dönmüş olurdu.


Günlüğünü okumuştu ve okulunun Zhongshan Yolu'nda olduğunu biliyordu Roland. Apartmandan sadece 3 kilometre uzaktaydı. Otobüse binmesi halinde 10 dakikada evde olurdu. Dershanesi 5.30’da bitiyordu. Ama saat şu anda 6.15 idi. Biraz endişelenen Roland içinden: “Okulda bir şey falan mı oldu?” diye geçirdi.


Bunları düşündükten sonra dışarı çıkarak yiyecek bir şeyler almaya karar verdi.


Zero’nun arkadaşlarıyla falan takıldığını düşünüyordu. Tıpkı bir yaz gününde olduğu gibi hava saat 8.00’e kadar karanlık olmazdı. Muhtemelen arkadaşlarıyla vakit geçirmek için bir parka ya da bir oyun salonuna gitmişti.


Yani şu anda onun okuluna gitse bile muhtemelen onu göremeyecekti Roland. Ayrıca dadısı değil de kaldığı evin sahibi olduğundan dolayı her şeye burnunu sokuyormuş gibi görünmek istemiyordu.


“O sadece küçük bir kız… Ne kadar çalışkan olursa olsun bazen o da rahatlamak isteyebilir. Ben de yemek yapayım… Hayır. Hazır alayım bugün…” diye düşündü içinden.


Tam o sırada televizyondaki görüntü titremişti. Savaş sanatları dövüşü programının yerini bir haber stüdyosu almıştı.


“İyi akşamlar sayın seyirciler… Bir son dakika gelişmesi sebebiyle programımızı bölüyoruz.”


Elinde bir kâğıt yığını tutan endişeli spiker söze girdi: “Zhongshan Yolu'nda 29 numaralı bir otobüs kaçırıldı. Kaçıran kişinin bir bıçağı olduğu gelen bilgiler arasında… Trafik polisi yolu mühürlemiş durumda şu an… O bölgede oturan herkesi dışarı çıkmamaları konusunda uyarıyoruz. Yaşanan gelişmeleri en hızlı şekilde duyurmaya devam edeceğiz.”


Hemen sonrasında televizyondaki görüntü hızla olay yerine dönmüştü. Roland, polis kordonunun hemen dışında toplanan ve dağılmaya da hiç niyeti olmayan bir kalabalık görüyordu.


“Bekle! Bu Zero'nun her zamanki rotası değil mi?” diye düşündü içinden. Yüreği titremişti bir anda: “Kaçırıldı mı yani o?”


Bu onun için iyi bir haber değildi. Zero gibi önemli bir figürün ölümünden sonra Rüya Dünyası’na ne olacağından endişeleniyordu. Diğer rüya deneyimlerinden şu sonuca varmıştı: Bilinçaltı bir şeyi kurgulayamadığında çalışmayı durdururdu. Hatta böyle en ufak bir rahatsızlığa ya da probleme neden olurum diye Zero’nun aile geçmişine bile adam akıllı bakamamıştı.


Bilinçaltı çalışmayı bıraktığında uyanıp rüyada olan her şeyi unutacak olmaktan korkuyordu.


Derin hafızasındaki tüm bilgileri kazıp çıkarmadan önce bu rüyanın bitmesini istemiyordu.


Daha da önemlisi Ruhlar Apartmanı’nda oturan herkes eğer tahmin ettiği gibi bazı hafıza parçalarına bağlıysa gerçek dünya hakkında çok daha fazla şey öğrenebilirdi Roland.


Zero'nun ölümünün Rüya Dünyası’nı değiştirmemesi de mümkündü. Ancak bu riski almak istemiyordu.


Ve şimdi vücudunda garip bir güç dalgalanması da olduğu için içinde garip bir güç yardım etme amaçlı olay yerine gitmeye karar vermişti.


Tongzi Sokağı’ndan ayrıldıktan sonra o dolu yollar boyunca koştuğu esnada vücudunun içinde dolaşan sıcak bir akış hissediyordu. Şaşırtıcı şekilde herhangi bir yorgunluk hissetmiyordu ve yüksek hızda koşarken dahi vücudunun her bir organını kolayca kontrol edebiliyordu. Tüm yayaları çeviklikle bir bir geçiyordu. Sadece 8 dakika içinde varmıştı olay yerine… Bu yolun sanki 100 metrelik basit bir maraton gibi olduğunu hissediyordu.


Nihayet o kalabalığın arasına karıştığında beklemediği şekilde; kaçıran kişinin çoktan yakalandığını görmüştü. Gözyaşları içerisinde; düşüncesizce ve bir anda böyle bir şey yaptığını söylüyordu adam… Kalabalık ıslıklar ve yuhalamalar ile cevap vermişti. Sonrasında da hızla dağıldılar zaten… Trafik polisleri bariyerleri kaldırarak trafiği tekrar akıtmaya çalışıyorlardı.


“Bir de polisin hep iş işten geçtikten sonra geldiğini söylerler.” diye düşündü. Kaçırılan otobüste Zero'yu görmemişti: “Anlaşılan bunca yolu boşuna koşmuşum.”


Tam gitmek üzereyken yolun kenarındaki dar bir sokaktan gelen belirsiz bir yardım çağrısı duydu.


Şaşırarak sesin geldiği sokağa baktı. Güneş tamamen batmamıştı daha… Ama iki taraftaki büyük binalar yüzünden tüm ışık engellenmiş durumdaydı. Sokak epey karanlıktı, bir şey göremiyordu Roland.


Bu bir yanılsama mıydı?


Birkaç dakika sonra yavaşça sokağın girişinden geçerken o zayıf sesi tekrar duymuştu.


“İçeride biri olmalı!” diye geçirdi içinden: “Polisten yardım istemeliyim.”


Arkasını döndü. Polisler otobüsü kaçıran suçluyu da alarak arabalarına binmişler ve çoktan ilerlemeye başlamışlardı. Artık onları durdurmak için çok geçti.


“Hiç duymamış gibi davransam mı?” diye düşündü.


Ancak o dar sokaktan bir şeyin kendisini çektiğini hissediyordu.


Sokağın girişine yaklaştığı anda vücudundaki sıcak akış tekrardan dalgalanmaya başlamıştı. Bir kargaşa ya da heyecan gibi bir şey hissediyordu. Bu da onu içeri girmeye daha çok teşvik ediyordu.


Dar sokağa adım attı.


Gözleri içerdeki zayıf ışığa hızla uyum sağlamıştı. Tek gördüğü sırtını Roland’a dönmüş bir adamdı.


“Yardım mı istiyorsun?” diye soran Roland kaşlarını çatmıştı.


Adam ne cevap vermiş ne de tamamen arkasını dönmüştü. Aksine başını 180 derece döndürerek Roland’a baktı. Soğuk bir nefes aldı Roland.


Adamın yüzünü görünce daha da şok olmuştu.


Adamın yüzünde siyah bir deri ve çok sayıda kabarcık vardı, sanki yanmış gibiydi. Loş ışıkta parlayan koyu kırmızı ufak bir fırtına ise adamın alnında dönüyordu.


...

Bu savaş sanatları meselesinden bir şeyler daha çıkacak gibi… Bir de Roland’ın içinde hissettiği güç meselesi ve sondaki adam var. Bir anda birçok şey üst üste gelmiş gibi oldu ama yazar hepsini bir bir açıklayacaktır umarız…

İçim ürperdi bu arada… 180 derece başını döndürdüğünde tüylerim diken diken oldu. Bakalım bu kim ve şimdi neler olacak?

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 



 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr