Bölüm 631: O Zamanki ve Şimdiki Sözler

avatar
2046 41

Release That Witch - Bölüm 631: O Zamanki ve Şimdiki Sözler




Çevirmen: Lodos

Ruh Savaşı’nın açıklamasını Isabella'dan dinleyen Bülbül’ü depresif düşünceler sarmaya başlamıştı: “Majesteleri’ni komadan nasıl uyandıracağını da bilmediğini mi söylüyorsun yani?”


Isabella umutsuzca başını salladı: “Bu daha önce eşi benzeri görülmemiş bir durum ve bununla nasıl başa çıkacağıma dair hiçbir fikrim yok… Ama Zero, Garcia'yı yutarken bir süre düzgün düşünememişti. Garcia'nın hafızasında bazı ilginç şeyler bulduğunu ve bu yüzden bu kadar zaman aldığını söylemişti. Zero'nun hayatı herkesinkinden daha karmaşık bir yapıya sahipti. Yani eğer ki Roland, Zero'nun hafızasının bu kısımlarını kabul etmek isterse bu biraz zaman alacaktır. Ama hayatta kaldığı sürece doğal olarak uyanacaktır.”


Bülbül bunun doğru olup olmadığından emin olamıyordu. Ama Isabella'nın yalan söylemediği kesindi. En azından bu varsayımlar Isabella'nın samimi ve gerçek düşünceleriydi.


Ancak Bülbül, durumun hiç de iyimser olmadığın farkındaydı.


Kilise veya Majesteleri’nin 200 yıllık anıları Roland'ın zihnine hâkim olabilir miydi? Yoksa Roland bu karmaşık anılarda kaybolacak ve asla uyanamayacak mıydı?


Roland, Zero'nun tüm anılarını kabul etse bile uyandığında hala aynı kişi, hala Gökhisar’ın Dördüncü Prensi Roland Wimbledon olur muydu? Bülbül’ün görmeyi dört gözle beklediği kişi olur muydu?


Aklında dolaşan türlü türlü düşüncelerden dolayı neredeyse aklını kontrol edemeyecek durumdaydı Bülbül.


Sonra Bülbül, Wendy'nin neden Agatha'nın da onunla gelmesini istediğini anlamıştı.


Bir süre tereddüt ettikten sonra Agatha söze girdi: “Kilise’den bahsedelim. Kilise’nin öncesi olan Kutsal Birlik hakkında ne kadar bilgin var?”


“Zero'nun öğrendiği her şeyi biliyorum neredeyse…” diyen Isabella dürüstçe cevap vermişti: “Mektupta yazanlardan hala şüphe mi duyuyorsunuz? Zero, Papa’nın rolünü üstlendiğinden dolayı Gizli Bölge için onaylanan tüm safkan cadılar kütüphaneye girebilir ve 400 yıl öncesinin tarihini okuyabilir. Cadı İmparatorluğu ve mektuptaki şeytanlar doğru…”


“Mektuptaki sınırlı bilgi bizim için değerli değil.” diyen Agatha gülümsedi: “Cadı İmparatorluğu senin için sadece tarih. Ama benim için adeta hayatımın bir parçası. Ben Kutsal Birlik'ten bir cadıyım.”


Isabella şaşırmıştı: “N-Ne dedin?”


“400 yıl önceki Kutsal Taquila Şehri'nden geldim. Ben oranın yıkımını görmüştüm. Şeytanlar yeni bir şey değil yani ve Şafak Sırtı’nın çoğunu hala ellerinde bulunduruyorlar. Gizli Orman ve Kızıl Su Nehri'nin sonundan Gökhisar Krallığı'nın batısına kadar uzanan iblis taburları var. Roland onlarla daha önce karşılaştı. "


Isabella suskun bir tavırla olduğu yerde kalakalmıştı.


“Eninde sonunda şeytanlarla savaşacağız. Hepimiz Tanrı İradesi Savaşı’nın yakında geleceğini biliyoruz. Roland, Kilise’nin baskısından erkence kurtulmak için bu savaşı şimdi yapmayı tercih etti.” diyen Agatha bir an duraksadıktan sonra devam etti: “Benim bilmek istediğim şey şu: Kutsal Birlik nasıl Kilise’ye dönüştü?”


“Bu…” diyen Isabella yeniden sakinleşene kadar uzunca bir zaman geçmişti: “Tarih kitabında yazanlara göre; kaçış sırasında Geçilmez Dağ sıralarının kuzeybatısındaki Kutsal Birlik içinde bir iç savaş çıkmış. Ortada açıkça geçerli bir savaş nedeni yokmuş. O zamandan beri Kutsal Birlik’in iki gruba ayrıldığını biliyoruz. Bir grup, Taquila cadıları, dağların labirent kalıntılarına girmişler. Starfall Şehri'nin cadıları tarafından yönetilen diğer grup da Leydi Alice'in kuzeye gitme isteğini miras almış ve sonunda Kilise halini almak üzere Hermes Platosu’na yerleşmiş.”


“Kaçış sırasında bir iç savaş mı?” diye soran Agatha kaşlarını çatmıştı: “Bu şüphesiz bir intihar.”


“O tarih kitabının yazarı da öyle düşünüyordu. Kutsal Birlik iç savaşta ağır kayıplar vermiş. İki Aşkın kaybedilmiş ve göçten tamamen ayrılmışlar. Kuzeye giden grup hedeflerine vardığında içlerindeki sıradan insanların çoğu kaçmış.” diyen Isabella içini çekti: “Sonrasındaki inanç savaşına gelince bu da Starfall Şehri'ne ait olmayan savaş dışı cadıları öldürmek içinmiş. Ancak bu şekilde Kilise geçmişini tamamen tarihe gömebilmiş.”


“Geçmişi gömme isteği cadıları akılsızca avlamak için bir neden mi? Bilinçsiz Tanrı'nın Cezalandırma Ordusu’nu yaratacak kadar ileri gitmek bile de mi bir neden?” diye söze girdi Bülbül soğuk bir sesle: “Hepiniz delisiniz.”


“Bu iç savaş olmasaydı dört krallık başından beri Kutsal Birlik tarafından kontrol edilirdi. Tanrı'nın Cezalandırma Ordusu'nun boyutu çok daha büyük olurdu.” dedi Isabella barışçıl bir şekilde: “Ama elbette Roland Wimbledon’un artık daha iyi bir yolu olduğu için Kutsal Hermes Şehri’ne gerek yok.”


“Kilise’ye hiç özlemin yok sanki!” dedi Bülbül alaycı bir şekilde.


“Şeytanlar yenildiği sürece anakaranın sorumluluğunu kimin üstleneceği umurumda değil. Kutsal Birlik’in asıl amacı da buydu zaten…” diyen Isabella gözlerini kapadı ve devam etti: “Zero deli olsa da şeytanlara karşı savaşmak konusundaki inancı çoğu insandan daha fazlaydı ve bu yüzden ona yardım etmeyi seçmiştim.”


Bunu duyan Bülbül elinde olmadan hançerini çekmişti.


“Onu öldürmek Roland'ı uyandıracaksa seni durdurmam.” diye fısıldadı Agatha.


Uzun bir süre sonra Bülbül öfkeyle hançeri kılıfa geri koydu.


“Bu arada bir şey daha var…” diyen Isabella iki cadıyı tam ayrılacakken durdurmuştu: “Zero her ne kadar safkan cadıların kütüphaneye girip kitapları okumasına izin verse de dua odasına girmeyi herkese yasaklamıştı. Hatta oraya yaklaşmayı bile… Bana sırf orada durarak bile Tanrı ile görüşülebileceğini söylemişti.”



Bülbül odadan çıkarken öfkeyle duvarı yumrukladı: “Kahretsin! Hâlâ Majesteleri’ni uyandırmanın bir yolunu bulamıyoruz!” dedi.


“Elimizden geleni yaptık. Yapabileceğimiz tek şey beklemeye devam etmek…” dedi Agatha onu teselli edercesine: “Her neyse… Öncelikle öğrendiklerimizi herkese haber verelim.”


“Söz veriyorum bedelini ödeyecek!”


“O, Kutsal Şehir ile mücadele etmemiz ve Tanrı Taşı’nın sırlarını keşfetmemiz konusunda bizim için önemli…”


Çok geçmeden cadılar yatak odasının dışında toplanmışlar, Agatha’nın safkan cadılar hakkında getirdiği istihbaratı dinlemeyi bekliyorlardı. Ama Bülbül’ün zihni çoktan oradan uzaklaşmıştı.


Sessizce köşeye çekildi. Sis yeteneğini kullandı ve Roland'ın yatak odasına gitti.


Kendisi dışında sessiz odada sadece Anna kalmıştı.


Yavaşça yatağa doğru ilerleyen Bülbül, Anna'nın Roland'ın sağ elini tuttuğunu ve bir şeyler fısıldadığını gördü.


Bülbül, Anna'nın fısıltılarını ancak nefesini tutunca duyabiliyordu.


“Sana ne dediğimi hatırlıyor musun?”


“Eğer ölürsen seni takip etmeye ve Kilise’ye karşı sonuna kadar savaşmaya istekli olanlarla Uyku Adası’na gideceğim.”


“Ama hala hayattasın.”


“Sadece uyuyorsun.”


“O yüzden sonsuza kadar bekleyeceğim.”


“Hala nefes aldığın sürece her zaman senin yanında olacağım. Bir gün, bir yıl hatta bir ömür sürse bile…”


“Sen rahat rahat uyuyabilirsin.”


“Ben seninle ilgileneceğim.”


Bülbül kalbinin şiddetle kasıldığını hissediyordu. Kalp kırıklığının ona hissettirdikleri ciddi bir yaralanmadan daha dayanılmazdı. Nasıl olduysa elinde olmadan yere çöktü ve göğsünü kapattı.


Gözlerinden yaşlar dökülmeye başlamıştı.


...

Roland’ın hayatta kalması iyiye işaret kesinlikle… Bakalım Zero’nun hafızalarına ne kadar hükmedebilecek? Hükmederse de acaba değişecek mi, değişecekse ne kadar değişecek? Deli sorular…

Bu arada Bülbül’ün şu hissiyatı yüreklerimizi parçaladı: “Kalp kırıklığının ona hissettirdikleri ciddi bir yaralanmadan daha dayanılmazdı.”

İnanılmaz hakikaten… Bakalım neler olacak…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44720 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr