Bölüm 630: Mahkûm Safkan Cadı

avatar
1997 42

Release That Witch - Bölüm 630: Mahkûm Safkan Cadı




Çevirmen: Lodos

Bülbül hayatında daha önce hiç böylesine bir pişmanlık duymamıştı.


Roland ile beraber kaldığı sürece kimsenin ona zarar veremeyeceğini düşünüyordu.


Ancak Derinvadi Kasabası’ndaki kalenin yatak odasında kendisi sapa sağlam ayakta dikilirken Roland bilinçsiz şekilde yatakta yatıyordu.


Vücudunda büyülü herhangi bir tepkime yoktu ve tüm iç organları da sağlamdı. Yani ne Huzurlu Ölüm Tohumu gibi bir şey tarafından lanetlenmiş ne de organlarının yok olmasına neden olacak bir saldırıya uğramıştı. Agatha her ne kadar bilgili olursa olsun bu sıkıntıyı çözmeyi bırak; ne olduğunu bile teşhis edememişti.


Cadılar, akıllarına gelebilecek her türlü normal uyandırma yöntemini kullanmıştı. Ama hepsi boşaydı. Roland dışarıdan gelen herhangi bir uyarıya cevap vermiyordu. Nefes de almaması halinde resmen ölmüş olacaktı.


Bülbül sonunda Agatha’nın uyarısını anlamıştı.


Cadıların yetenekleri bile bir şeyi tamamen ve kesinlikle savunamıyordu.


Ama Bülbül’ün bunu anlaması çok uzun sürmüştü.


Tam o anda kapının arkasından acele ayak sesleri geldi. Kapıyı açan Şimşek bağırdı: “Safkan cadı uyandı!”


Odadaki cadılar anında heyecanlanmıştı.


“Herkes sakin olsun. Hepimizin gidip onu sorgulaması bir işe yaramaz.” dedi Wendy: “Ayrıca yeteneğini de tam olarak bilmiyoruz. Güvenlik için bu meseleyi Bayan Agatha ve Bülbül çözsün.”


Diğer cadıların hepsi derin saygıları nedeniyle Wendy’nin sözleri sonrası sakinleşmişti.


Derin bir nefes alan Bülbül, Wendy’ye başını salladı: “Ben hallederim.”


Bülbül’ün birkaç yıl boyunca süren kaçak hayatından öğrendiği bir şey varsa o da olumsuz bir ruh halinin durumları değiştirmeye herhangi bir yardımı olmayacağı idi. Kendi yaptığı hata ne kadar büyük olursa olsun kabuğuna çekilip böylesine kritik bir zamanda sorumluluktan kaçamazdı.


Majesteleri Roland'ı geri getirmeliydi.


İçini çeken Agatha: “Hadi gidelim…” dedi.


Odadan çıkarken elinde olmadan Anna’ya baktı Bülbül. Yatakta hareketsizce oturan Anna’nın gözleri Roland’ın üstündeydi. Sanki başka hiçbir şey dikkatini dağıtamazmış gibiydi.


Bülbül kendisini daha da suçlu hissetmişti.



Kalenin birinci katındaki hizmetçi odası özel bir gözaltı odasına dönüştürülmüştü. Dört duvarın arkasına gömülmüş Tanrı Gözü’nün İntikamı Taşı bir kara delik oluşturuyordu. Bu sayede bir tür anti yetenek hapishanesi meydana getirilmişti. Sadece odanın tam merkezinde duran bir cadı büyü yapabilirdi.


Bülbül, sorgulayacağı hedefin kim olduğu hakkında çok netti.


Savaştan sonra Birinci Ordu, üçüncü siperdeki kare şeklindeki çukurda hala hayatta olan üç safkan cadı bulmuştu. Biri kopmuştu, biri komadaydı, sonuncusunun ise bilinci yerindeydi. Sadece titriyordu. Sonuncu safkan cadıya göre yeraltında gizlenmiş beş safkan cadı vardı: Zero, Isabella, Blackveil, Margie ve kendisi Vanilla.


Vanilla'nın verdiği istihbaratlara göre o ve Margie sadece Majesteleri Roland'ın yerini belirlemekten ve diğer üçüne eşlik etmekten sorumluydu. Yani diğer düzenlemeler hakkında çok az şey biliyorlardı. Zero, Isabella ve Blackveil’in üçü de doğrudan Papa ile bağlantılıydı ve bir başpiskoposla aynı statüye sahiplerdi. Ayrıca yetenekleri de Kutsal Kilise tarafından gizleniyordu. Yani çok az kişi ayrıntıları biliyordu. Blackveil ölmüş, Zero ise ortadan kaybolmuştu. Bu demekti ki; Roland’ın tekrar iyileşme yöntemini sadece Isabella’dan öğrenebilirlerdi.


Yapılan incelemeden sonra Isabella'nın komada olmasının sebebinin tüm büyülü gücünü tüketmiş olması olduğu öğrenilmişti. Yani bir iki gün içerisinde tamamen iyileşmiş olacaktı. Aynı zamanda Agatha, Isabella’nın elinde bir de mühür bulmuştu. Ancak büyülü taşlar tamamen mahvolduğu için ne mührü olduğunu anlayamamıştı.


Beklenmedik bir şekilde Isabella beş gün boyunca komada kalmış bu da Bülbül’ü gittikçe daha da endişelendirmişti. Wendy olmasa onu bir bıçak yardımıyla zorla uyandıracaktı.


“Uyandı mı?” diye sordu Agatha, Şimşek’e…


Şimşek başını salladı: “Kendiliğinden uyandı. Gözetleme sırası Ashes’a geldiğinde uyanarak yatağın başucuna oturdu ve hapishanenin onun için işe yaramaz olduğunu söyledi.”


Bülbül’ün yüzü kararmıştı: “Şimdi de bize meydan mı okuyor?”


“Öğreneceğiz.” dedi Agatha sakince.


Birkaç katman Birinci Ordu muhafızlarının yanından geçen Bülbül ve Agatha, pençelerin olmadığı dar bir odaya girmişlerdi. Başlarının üstünde loş bir ışık yayan ve hafif pembe renge çalan bir meşale vardı. Odanın içinde düz ahşap bir yatak ve kısa bir masanın haricinde hiçbir şey yoktu.


Isabella yatağın başında hareketsizce oturuyordu. Kıvrılmış saçları rastgele bir şekilde omuzlarına düşmüştü ve ışığın altında altın kırmızı bir renge bürünmüştü. Hala o kanlı papaz elbisesini giyiyordu. Her yeri toz toprakla kaplıydı hatta yüzündeki kir pas katılaşmıştı.


Bülbül daha bir şey sormamıştı ki Isabella inisiyatif alarak söze girdi: “Anlaşılan Zero başarısız olmuş. Demek ki Tanrı tarafından kutsanan kişi değilmiş o…”


“Tanrı tarafından kutsanan kişi mi?” diye soran Bülbül soğukça gülümsedi.


“Endişelenmeyin. Size bildiğim her şeyi anlatacağım.” diyen Isabella sanki Bülbül’ün az önceki alayını duymamış gibi iç çekerek devam etti: “Sonrasında da tamamen emrinizde olacağım.”


Bülbül çok şaşırmıştı. Çünkü Isabella’nın söylediği her kelime doğruydu.


Ama boyun eğmek için çok geç olduğunu düşünen Bülbül sordu: “Bu hapishanenin seni tutamayacağını iddia etmişsin, doğru mu? Ama şimdi itaat etmeyi mi seçiyorsun kaderine?”


“Tanrı Gözü’nün İntikamı Taşı’nın etkisini kaybetmesini sağlayabilirim. Rahat bir ortamım olduğu sürece burada olan kadar fazla bir taş olsa dahi Tanrı Taşı benim üzerimde işe yaramaz.” diyen Isabella yavaş yavaş konuşuyordu: “Ama bunun haricinde ne bir duvarın içinden geçebilirim ne de yeraltından dışarı kaçabilirim. Yani böyle bir oda hazırlayarak zamanınızı israf etmişsiniz.”


“Tanrı Taşı’nın etki alanını mı etkileyebiliyorsun?” diye soran Agatha, çok şaşırmıştı.


Isabella dobra dobra konuşuyordu: “Onlar gerçekten dipsiz kara deliklere benziyorlar evet… Ama ben etkilerini kaybetmelerini sağlayabilirim.”


“Yani Majesteleri Roland’ın taktığı Tanrı Taşı’nı etkisiz hale getiren kişinin sen olduğunu mu söylüyorsun?” diyen Bülbül, ellerini yumruk yapmıştı.


“O anda başka seçeneğim yoktu. Zero, Tanrı tutkusundan dolayı kör olmuş durumdaydı. İkisinden sadece birisinin Tanrı tarafından kutsanabileceğini düşünüyordu.”


Agatha yavaşça Bülbül’ün elini tuttuktan sonra sordu: “Majesteleri’ni bilinçizleştiren Zero mu? Onun yeteneği ne?”


Isabella kaşlarını çatmıştı: “Bilinçsiz mi? Ruh Savaşı’nda anında bir kazanan ya da kaybeden olmalıdır normalde… Eğer Roland anında Zero’ya dönüşmediyse Zero başarısız olmuş demektir. Acaba Roland’ın bilinçsiz olmasının sebebi Zero’nun hafızasının büyük hacmi olabilir mi?”


Bülbül ve Agatha birbirlerine bakmışlardı aniden: “Ruh Savaşı mı?”


“Evet.” diye cevap veren Isabella sesini alçaltmıştı: “Ruh ve irade hakkında bir savaştır. Kazanan her şeyi alır, kaybeden ise her şeyi kaybeder. Zero zaten doğduğundan beri bir cadı olduğu için şimdiye dek Ruh Savaşı’nda hiç başarısız olmamıştı. Sayısız sıradan insan ve cadı yuttu. Onların ömürlerini, bilgilerini ve tüm hafızalarını ele geçirdi. Yani şu anda Zero 200 senedir yaşamış durumda…” diyen Isabella o sırada üzgünce gözlerini kapattı: “Onun sıradan bir insan olan bir Prens’e yenileceğini hiç düşünmezdim.”


...

Vay be… Demek olan buymuş… Roland’ın komada olmasının sebebi Zero’nun hafızasının büyüklüğü yani tabiri caizse büyük bir lokma olmasıymış… Bakalım neler olacak, göreceğiz…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!




 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44342 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr