Bölüm 629: Nihai Savaş’tan Sonra

avatar
2186 39

Release That Witch - Bölüm 629: Nihai Savaş’tan Sonra




Çevirmen: Lodos

Çadırın dışında bir yaygara vardı. Şaşkınlık içerisinde yerde yatan Nail, başını çevirince kalın perdenin bir köşesinden kaldırıldığını ve Ekselansları Demir Balta’nın çadırın içine eğildiğini gördü.


“K-Komutanım…” diyebildi sadece… Birinci Ordu’nun komutanının onu ziyarete gelmesini hiç beklemiyordu. Hızla oturma pozisyonuna geçerek selam verdi.


“Kurallara gerek yok.” diyen Demir Balta, yatağın yanına bacaklarını çaprazlayarak oturdu: “Yaraların nasıl?”


“Önemli bir şey değil. Sadece iki diş kırıldı.” diyen Nail, şişmiş yanağına dokundu: “O kadar da fazla bir yara değil.”


“Pekâlâ…” diyen Demir Balta devam etti: “Bayan Nana bu günlerde çok meşgul. Ve senin yaran da çok şiddetli bir şey olmadığı için kendi başına iyileşmen gerekiyor. Bütün bunlar bitince Baron Pine’a başvurabilir ve dişlerini düzelttirebilirsin. Masrafları Birinci Ordu karşılayacaktır.”


“Tamamen anlıyorum. Bayan Nana’yı böyle küçük bir yaralanma için rahatsız etmeye gerek yok. Ne de olsa Bayan Nana çok yorgun…” diyen Nail, bir an tereddüt ettikten sonra sordu: “Peki ya Hound? O…”


Hound, Nail’e vuran askerdi. Başka birisinin mızrağını alarak vurmuştu. Diğer tarafın da Hound’a bir silah doğrulttuğunu hatırlayabiliyordu Nail…


“Endişelenme… O iyi.” diyerek Nail’i teselli etti Demir Balta: “Diğer taraf silahını kaldırdığı an muhafızlar tarafından engellendi zaten… Hound’un sana saldırmasının sebebi de safkan cadının büyüsü idi. Bu yüzden cezalandırılmayacak ve takıma geri dönebilecek.”


“Gerçekten mi?” diyen Nail biraz rahatlamıştı: “Ben o anda öldüm sanmıştım. Peki ya diğer takımlar?”


Savaştan önceki düzenlemeye göre her sığınakta ikişer makineli tüfek ekibi ve beş kişilik bir de koruma birliği bulunuyordu. Düşmanın sığınaklara yaklaşması halinde bile kendilerini koruyabiliyorlardı yani… Takımdaki iki ya da üç kişilik cephane taşıma ekibi haricinde herkes Tanrı Gözü’nün İntikamı taşından takıyordu. Görünüşte her şey mükemmeldi.


“Böyle kazalar olur.” dedi Demir Balta: “Ama çok zarar vermedi. Yoksa burada olmazdık.”


“Kilise püskürtüldü mü?” diye soran Nail, sorduğu an bunun aptalca bir soru olduğunun farkına varmıştı: “Yani devamında neler olduğunu bilmek istiyorum.”


“Düşman son saldırısını başlattı. Ancak dördüncü siperi geçemedi. Hem Tanrı'nın Cezalandırma Ordusu hem de Yargı Ordusu tamamen yenildi. Geriye iki binden fazla ceset bırakarak aceleyle kaçtılar. Savaşı biz kazandık.”


Nail’i şaşırtan şey; Demir Balta’nın bunları çok nötr ve ifadesiz bir ses tonuyla söylemiş olmasıydı. Ve bunun nedenini de söylememişti. Zaten Nail’in bunu soracak cesareti de yoktu.


Sonrasında uzun bir sessizlik olmuştu.


Biraz zaman geçince iç çeken Demir Balta, Nail’in sırtını sıvazladı: “Madem iyisin… O halde iyice dinlen. Ben diğer yaralıları ziyaret edeceğim.”


Demir Balta tam ayrılmak üzereydi ki Nail cesaretini toplayarak onu durdurdu: “Ekselansları…”


“Ne oldu?”


“Ben… Ben Birinci Ordu’dan ayrılmak istiyorum Ekselansları…” diye fısıldadı.


Demir Balta kaşlarını çatmıştı: “Neden?”


“Belki de artık bir makineli tüfek kullanıcısı olamam.” diyen Nail utanç içerisinde başını önüne eğdi. Gözlerini her kapattığında kırmızı pelerinli genç kadının makineli tüfekler tarafından tarandığını görüyordu: “Düşmana hemen ateş edemedim ben…”


“Hedefin daha reşit olmamış safkan bir cadıydı, değil mi?” diyerek araya girdi Demir Balta: “Savaş sonrası raporlarda ekibinden öğrendim bu bilgiyi… Senin fikrinin doğru olduğunu düşünmüyorum. Ama yanlış olmadığı da kesin. O yüzden sana tek bir şey soracağım: Majesteleri’ne ihanet edecek misin?”


“Hayır Ekselansları! Elbette hayır!” diye hızla reddetti Nail: “Benim hayatım Majesteleri’ne aittir!”


“Bu yüzden az önceki isteğine onay vermiyorum.” dedi Demir Balta tereddüt etmeden: “Şu anda hem Birinci Ordu hem de Neverwinter Şehri için çok kritik bir durumdayız. Ordudaki herkesin görevini yapması ve Majesteleri’ni ne pahasına olursa olsun koruması gerekiyor. Bunun uğruna da hiçbir çabadan sakınmamalıyız! Topçu olamazsın. Ama rahatlıkla bir gözcü ya da bir koruyucu olabilirsin. Ama hiçbir şekilde ordudan ayrılmıyorsun. Anlaşıldı mı?”


Komutanın son cümlesi çok otoriter bir ses tonundaydı.


“A-Anlaşıldı Ekselansları!” diyen Nail, anında asker selamı verdi.


“Hepsi bu o halde…” diyen Demir Balta arkasına bile bakmadan çıkmıştı. Nail epey ürkmüştü.


“Savaşı kazanmadık mı biz? Neden şu an çok kritik bir durum var ki? Ve neden Ekselansları Demir Balta, Majesteleri’ni bu kadar sıkı sıkıya koruma emri verdi?” diye düşünen Nail’in aklına aniden korkunç bir fikir gelmişti: “Yoksa? Yoksa Majesteleri’nin başına bir şey mi geldi?”


Bunu düşündüğü anda da içten içe titremişti.


***************


Calvin Kant, kızının odasına girerek sordu: “Nasıl gidiyor?” Edith de o sırada kıyafetlerini topluyordu.


“Birinci Ordu ve cadılar kaleyi sıkıca kuşatmış durumdalar. Ben bile içeri giremiyorum.” diyen Edith dudağını kıvırdı: “Eğer daha iyi olacak olursa haberler sızacaktır… Yani sanırım durumu aynı…”


“Peki ya sen? Sen uzun bir yolculuğa hazır mısın?” diyen Dük Calvin Kant, yataktaki elbise yığınından siyah peçelere benzeyen bir gece elbisesi alarak sordu: “Bu çok açık değil mi sence de?”


Edith gözlerini yuvarladı: “Onu seçeceğimi söylemedim. Zaten o senin verdiğin bir hediye değil miydi? Timothy’nin akşam yemeğine katılmam için giymemi söylemiştin.”


“Ee… Evet…” diyen Calvin, elbiseyi aldığı gibi geri yerine koydu: “Majesteleri’nin birliklerinin Neverwinter Şehri’ne geri çekileceğini mi düşünüyorsun?”


“Muhtemelen.” diyen Edith açık bavulun içine birkaç tane mont koydu: “Kilise tamamen mağlup olsa dahi Birinci Ordu’nun malzemelerinin de çoğu tükendi. Danışma Ekibi operasyonel kabiliyetin geri kazanılması için bir ay verecektir. Eğer Majesteleri Roland iyiyse bir süre Kuzey Bölgeleri’nde kalmalarının bir sakıncası olmaz. Ancak eğer bilinci yerinde değilse hiç kimse genel moralin ne durumda olacağını garanti edemez. Şartlar böyleyken de Demir Balta Kutsal Şehre saldırmaya cesaret edemez. Yani ne yapacaklarını tahmin etmek çok da zor değil.”


"Onları takip etmeye kararlı mısın?" diye endişeyle sordu Calvin: "Eğer Majesteleri'ne korkunç bir şey olursa... Krallık iç çekişmeye girebilir. Bu yüzden Kuzey Bölgesi'nde kalman senin için daha güvenli olacaktır."


"Bu yüzden Neverwinter Şehri'ne gidiyorum." diyen Edith ayağa kalktı ve uzun saçlarını omzunun üzerinden sırtına attı: "Orası krallık için yeni bir başlangıç noktası artık... Roland'ın orada olup olmaması önemli değil. Ayrıca onun komada olması Kant Ailesi için hem bir zorluk hem de bir fırsat olabilir."


Dük Calvin Kant elinde olmadan nefes nefese kalmıştı: "Yoksa sen..."


"Çok basit düşünüyorsun." diyen Edith, omuz silkti: "Roland'ın yerini alabilecek tek kişi kız kardeşi Tilly Wimbledon. Ve korkarım onun dışında kimse sıradan insanlar ile cadıları bir araya getiremez. Ama sorun şu ki; kendisi de bir cadı.  Soyluların işleri ile uğraşırken sıradan insanların yardımına ihtiyaç duyacak." diyen Edith bir an duraksadıktan sonra devam etti: "O kişi de şüphesiz ben olacağım. Baba... Gücün zirvesine tırmanmak için en iyi kestirme yol bu... Ve ben bunu kaçırmak istemiyorum."


...

Roland’ın komada olduğu kesinleşti. Umarız kısa zamanda uyanır. Ya da acaba uyanır mı? Göreceğiz…

Edith’e de çok kanımız ısınmıştı ama bu son düşünceleri… Yani elbette ölenle ölünmüyor hayata devam etmek lazım… Ama inceden sadakatsizlik gibi gelmedi değil, bakalım neler olacak…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44301 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr