Bölüm 582: Askeri Strateji

avatar
2555 35

Release That Witch - Bölüm 582: Askeri Strateji




Çevirmen: Lodos

Savaş emri verildikten sonra Neverwinter Şehri hızla vitesi arttırmıştı.


Mağlup Ejder Sırtı’ndan yağmalanan buğdaylar önceden boş olan ambarları hızla doldurmuştu. Bunların bir kısmı paketlenecek ve toz haline getirilerek askerlerin yoldaki azıkları olacaktı.


Yiyeceklerin yanı sıra ateşli silahlar ve mühimmat da vardı. Şeytan Ayları esnasında işe alınan askerler temel eğitimlerini çoktan tamamlamışlar ve seçkin öğrenciler de hızla Birinci Ordu’ya dâhil edilerek yeni silah ve üniformalarını almışlardı. Ortalama performans sergileyenler ise yedek kuvvet olarak atanmışlardı ve Roland’ın şehirlerinden birindeki tecrübeli askerlerin yerlerini alacaklardı.


Bu sayede Neverwinter Şehri’nin mevcut askeri gücü hızla 5.000 kişiye ulaşmıştı. Teoride bu sayı, onları Yargı Ordusu ile aynı seviyeye getiriyordu. Ama ulaşım kapasitesindeki kısıtlamalar sebebiyle savaş Batı Bölgesi’nden ne kadar uzakta olursa katılacak askerler de o kadar az olacaktı.


Roland Diş Sökme Harekâtı’nın çok zor olmayacağına kanaat getirdiği için komutanları Demir Balta olacak şekilde 1500 asker yollamaya karar vermişti. Danışma Departmanı da Birinci Ordu’ya katılmıştı. Kilit üyeler ise Uzun Şarkı’nın soyluları, şövalyeleri ve halkıydı. Günışığı’nın babası olan Sör Eltek ve Hanımeli Ailesi’nin baş muhafızı Trevor da bu grubun içindeydi. Kriter ise, top savaşında deneyime sahip olmaları yahut İkinci Ordu’da görev yapmış olmalarıydı.


Roland'ın seçtiği insanlar bu alanda profesyonel olanlar olmasa da Roland onların işi, iş üstünde öğrenebileceklerine güveniyordu. Ve her durumda komutana fikir verebilecek birkaç kişi olması da iyiydi. Sadece komuta etmek yetkisine sahip değillerdi. Onların planlarını ve tavsiyelerini kabul edip etmemek tamamen Demir Balta’ya bağlıydı.


Sefer esnasında Kilise’nin safkan cadılarıyla da karşılaşma ihtimalleri olduğu için Roland, ‘Büyülü Göz’ Sylvie ile ‘Kafes’ Iffy’yi de onlarla yollamıştı. Sylvie, büyülü gücü önceden tespit ederek orduyu uyarabilirken; Iffy de uygun şartlar altında safkan cadıları yakalayabilirdi. Sylvie, Neverwinter ile istediği zaman iletişim kurabilmek için bir Dinleme Taşı da götürecekti. Bu hazırlıkların sonucunda ordunun, modern yapısı, ateş gücü ve iletişim yetenekleri de yavaş yavaş şekilleniyordu.


Diş Sökme Harekâtı esas olarak Batı Bölgesi’ne en yakın üç şehir olan Kızıl Su Şehri, Gümüş Şehri ve Geçilmez Kale’yi hedef alıyordu. Hazırlıklar dört gün sürmüştü. Roland hangi güvenilir muhafızını Eski Kutsal Şehre göndereceğini düşünmenin yanı sıra zamanının geri kalanını da Danışma Departmanı ve komutan ile savaşın detaylarını tartışarak geçirmişti.


Çözümünün zor olduğunu düşündüğü bir detay da düşmanı nerede durduracaklarıydı.


Herkesin bu konuda farklı bir görüşü vardı ve kimse kimseyi ikna edemiyordu.


Silah taburunun Komutanı Brian, ordunun düşmanı Batı Bölgesi’nde durdurması gerektiği konusunda kararlıydı. Mantığı da açıkçası yok sayılacak bir mantık değildi: “Savaş, Birinci Ordu’nun ateş gücündeki avantajından tam olarak yararlanılabilmesi için Batı Bölgesi’nde yapılmalıdır. Lojistik destek sağlayan kürek gemilerimiz sayesinde bir günden az sürede mühimmat ve insan gücünü yenileyebiliriz. Savaş ne kadar sürerse sürsün kazanacağımızdan emin olabilirsiniz. Ana üslerinden uzakta olacak olmaları da onlar için büyük bir dezavantaj. Bir ay içerisinde başarılı olamazlarsa yiyecekleri bile kalmaz.”


Ama Brian’ın aksine Edith, Batı Bölgesi dışında savaşmanın ana savunucusuydu: “Gerçekten hiç yiyecekleri kalmayacağını mı düşünüyorsunuz? Gökhisar Krallığı’nda kaç tane Kilise müridi olduğunu biliyor musunuz? Tüm kiliseler yakılıp yıkılsa bile Papa’nın verdiği tek bir emirle bütün o insanlar ellerinde avuçlarında ne varsa getirip Yargı Ordusu’na verirler. Temmuz ayı ortası da buğdayların tam olgunlaştığı mevsim… Düşman bir ya da iki şehri işgal ettiği sürece kesinlikle sürekli bir yiyecek kaynağına sahip olacaklardır. Ve bu en kötüsü de değil… Kilise’nin sıradan insanları bile büyülü canavarlara dönüştürebilecek Çılgın Hapları olduğunu bilmiyor muyuz? Savaş onların aleyhine gittiğinde bu hapları kullanarak halkları bize karşı saldırtmaları an meselesi olur… O zaman ne yapacağız?”


“Barutlu silahlardan hiçbir şey anlamıyorsunuz.” diyen Vaner de bu konuda Brian'ın tarafındaydı: “Silah ve mühimmat taşımak hem çok zor hem de bize pahalıya patlar. Birden fazla kullanılabilecek kılıç gibi değiller ki… Tek bir savaşta gereken mühimmat için bile birçok gemi gerekecektir. Eğer sizin dediklerinizi yaparsak ve düşmanlar krallığımıza girmeden yüzleşirsek cephanemiz bittiğinde ne yapacağız?”


“Barutlu silahları ya da ordunun savaşmak için kullandığı özel yöntemleri anlamadığımı itiraf ediyorum, evet… Ama bildiğim şey savaştaki en önemli şeyin, hedef olduğu… Belirlediğimiz hedefe ulaşamazsak zafer bile başarısızlık sayılacaktır.” diyen Edith, boyun eğmiyordu: “Majesteleri’nin her bir vatandaşa ihtiyacı var. Kilise’nin krallığa girerek amaçsız bir şekilde insanları öldürmesine nasıl izin verebilirsiniz?”


“Savaşı kazanamazsak her şey anlamsızdır.”


“Yapmamız gereken çözülmez görünen sorunları çözmek…”


O anda orada bulunup nihai bir karar verebilecek sadece iki kişi vardı: Roland ve Demir Balta. Ancak Roland etrafta olduğu sürece Demir Balta gerektiğinden fazla konuşmazdı. Ve Roland hangi emri verirse versin kabul eder, şartsız koşulsuz yerine getirirdi. Ama bu konudaki iki ana görüşün ikisinin de hem artıları hem de eksileri olduğu için Roland net bir karar veremiyordu.


Savaşta barutlu silahları kullanmanın en etkili yolu bir çapraz ateş ağı kurarak düşmanın o ağa girmesini beklemekti. Batı Bölgesi de böylesi bir plan için hiç şüphesiz ideal bir yerdi. Ancak Kilise, Roland’ın vatandaşlarını öncü kuvvet olarak kullanırsa kayıplar çok büyük olurdu. Ordunun silahları o insanları çok kolayca ezer geçerdi, evet… Ancak yaşanan nüfus kaybının kısa vadede telafisi çok zor olurdu.


Ordunun yola çıkma tarihinden sadece bir gün önce Sör Eltek bu anlaşmazlıklara son verecek bir öneri yapmıştı: “Neden askerlerimizi ve malzemelerimizi sınır şehirlerine önceden yerleştirmiyoruz?” dedikten sonra sakalını okşayarak devam etti: “Bu sayede nakliye mesafesini önemli ölçüde kısaltmış oluruz.”


Brian düşünmeden bu fikre karşı çıkarcasına başını sallamıştı: “Bu, ancak Kilise’nin nereden saldıracağını önceden bilirsek mümkün olur.”


“Kuzey Bölgesi’nde yeterli sayıda nehir yolu yok efendim… Eğer birliklerimizi yanlış konumlara toplarsak düşmanı görememe ihtimalimiz bile olur.” diye ekledi Carter: “Ayrıca Gökhisar Krallığı ile Şafak Krallığı arasındaki sınır da çok uzun. Her geçide göz kulak olamayız.”


“Düşmanın nereden saldıracağını bilmediğimiz doğru… Ama onları belirli bir noktadan saldırmaya zorlayabiliriz.”


Bu öneriyi duyan herkes sersemlemişti. Uzun bir süre sonra kaşlarını çatan Brian: “Korkarım böyle bir şeyi ancak Papa yapabilir.” dedi.


O esnada Edith’in yüzünde düşünceli bir ifade ortaya çıkmıştı.


Sör Eltek, aldığı alaycı tepkiden rahatsız olmamıştı. Samimi bir şekilde devam etti: “Gerçek şu ki… Ben bu fikri Bayan Edith'ten aldım. Yiyecek nakliyelerine bakarak Kilise’nin ne zaman saldıracağını kestirebiliyorsak Kilise de sınır şehirlerindeki hareketliliğe bakarak savaşın yaklaştığını tespit edebilir.”


“Soğuk Rüzgâr Sırtı!” diye aniden haykırmıştı Edith.


“Aynen öyle!” diyen yaşlı şövalye güldü: “Soğuk Rüzgâr Sırtı’nda malzemeleri, Derinvadi Kasabası’nda da Birinci Ordu’yu konumlandırırsak düşmanı belirli bir yönden saldırmaya ikna edebiliriz. Katılıyor musunuz?”


“Nasıl?” diye soran Brian’ın kafası karışmış gibiydi.


“Çünkü Soğuk Rüzgâr Sırtı, Kutsal Şehre çok yakın.” diye açıkladı Edith: “Kilise’nin saldırısını beklemek yerine bizim saldırgan bir tutum sergileyerek onların bize yoğunlaşmasını sağlamak bizim için daha iyi…”


“Anlıyorum…” diyen Roland neler olup bittiğini hızla anlamıştı. Derinvadi Kasabası, merkezi nehir ağına bağlı olan tek şehirdi. Çok uzak olsa da kürek gemisi filosu 1-2 ay içerisinde oraya büyük miktarda malzeme gönderebilir ve nakliyenin son ayağı da 2-3 gün içinde karadan halledilebilirdi. Her ne kadar gönderilecek malzemeler her şeye tamamen yetecek durumda olmasa da en azından bir süreliğine büyük ölçekli bir savaşı idare ederdi. Elbette daha da iyi bir yol, Soğuk Rüzgâr Sırtı’nın altına bir savunma hattı inşa ederek düşmanın sığınaklardan, siperlerden ve dikenli tellerden oluşan bu savunma hattına girmesini beklemek olacaktı.


“Ya ısrarla bu yoldan gitmezlerse?” diye sordu Vaner.


“O halde Kutsal Hermes Şehri tamamen dümdüz edilecek.” diye cevap verdi Roland.



...

Taktikler, taktikler, taktikler… Gerçekten güzel çalışıyor Roland ve ekibi… Aynı zamanda Neverwinter Şehri de savaşa girecek bir şehrin nasıl olması gerekiyorsa öyle çalışıyor. Umarız kazanırlar…

Yalnız o Roland’ın sondaki söylediği sizin de tüylerinizi diken diken etmedi mi? JJJ

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr