Bölüm 581: Gecenin Geç Saatlerinde Bir Konuşma

avatar
2447 28

Release That Witch - Bölüm 581: Gecenin Geç Saatlerinde Bir Konuşma




Çevirmen: Lodos

Gecenin geç saatlerinde Wendy tüm cadıları yatak odasına çağırmıştı.


Genellikle ferah ve geniş olan oda şimdi tıklım tıklımdı.


Deja vu gibiydi. Bir yıl önce Wendy bunun aynısını yine yapmıştı. Sınır Kasabası’ndaki durumlar hakkında bilgi vermek ve onları yatıştırmak için bir sene önce yine toplamıştı cadıları.


O zaman kız kardeşlerinden yalnızca yedi tanesi Vahşi Araziler’den kaçmayı başarabilmişti. Cadıların çoğu travmalar geçirmişti ve önlerinde ne olduğu hakkında endişelilerdi. Birçoğu Sınır Kasabası’na “Öyle acılar çektik ki önümüze ne gelirse lütuftur.” mantığı ile gelmişti. Onlar için bırak sürekli başlarında gezen Kilise, hayatta kalmak bile çok zor bir oyundu.


Ama bu sefer odadakilerin yüz ifadeleri ve düşünceleri bir sene öncesine göre tamamen farklıydı.


Cadıların odakları hayatta kalmaktansa kaygısız yaşamlarını sürdürmeye kayıyordu gitgide…


Diğer insanlardan görecekleri düşmanlık ya da zulüm yoktu.


Yiyecek ve güvenlikleri hakkında endişe etmelerine de gerek yoktu.


Esasen burası cadıların ‘Kutsal Dağları’ haline gelmişti.


Dahası eğer Majesteleri Roland'ın Kilise’yi başarılı bir şekilde yenmesine yardım edebilirlerse tüm kâbusları ortadan kalkacak ve sonsuza dek gerçekten özgürleşeceklerdi.


Wendy, konuşmasına başlamadan önce herkesin gözü kendinde olana kadar beklemişti: “Kilise geliyor.”


Gündüz yapılan toplantısında çok fazla bir istihbarat öğrenilmemişti. Bu yüzden Wendy yalnızca gizli mektupta yazanları anlattı. Sonrasında oda garip bir sessizliğe bürünmüştü.


“Majesteleri… Kazanacak mı?” diye soran Gizemli Ay’ın sesi belli belirsiz geliyordu: “Bütün zamanımı fabrikalarda onun için elektrik üreterek harcamaya hazırım…”


“Hadi ama! Majesteleri senle ilgilenecek birini bulur!” diyen Lily, sırıttı: “Böyle bir zamanda ona daha fazla sıkıntı vermemen en iyisi…”


“Ne sıkıntısı!”


Odadaki cadılar gülmeye başladı. Bir kişi ilk kez konuşunca odada daha da fazla ses duyulmuştu.


“Ben de Beyaz İçki üretmek için daha da fazla çalışacağım.” diye belirtti Evelyn.


“Kilise ile savaşırken o kadar fazla içkiye ihtiyaç duyulur mu?”


“Ee… Öyle mi?”


“Bence Majesteleri kaybetmeyecektir. Carter zamanında Ashes’ı, bir olağanüstü cadıyı yaralamayı başarmamış mıydı?” diye bir fikir ileri sürdü Sinekkuşu: “Ve Tanrı’nın Cezalandırma Ordusu Ashes kadar asla güçlü değil…”


“Bu doğru mu? Yenilmez Ashes bile daha önce savaş kaybetti mi?” diye şaşıran Softfeathers, normalde çok konuşkan biri değildi.


“Ben onu bir savaş kaybetmek olarak görmüyorum. Ashes tamamen etkisiz kaldı evet… Ama Carter da bilincini kaybedecek kadar dayak yemişti. Daha çok berabere gibi…”


“Bildiğim kadarıyla adil bir mücadele de değildi.” dedi Agatha: “Eğer olağanüstü de Carter ile aynı silahları kullansaydı çok daha güçlü bir pozisyonda olurdu.”


“Uyku Adası’nda yalnızca bir tane olağanüstü var. Ama silah taşıyan binlerce asker var.”


“Durun kız kardeşlerim. Tartışmanız konudan sapıyor.” diyen Scroll, karşı çıkarcasına başını salladı: “Şu anda Kilise ve Majesteleri hakkında konuşuyoruz.”


Wendy sessizce rahat bir nefes aldı. Herkes endişeli olsa da hiçbiri Kilise ile savaşmaktan korkmuyordu. Bir sene önce, Kilise’nin gücünün koca bir dağ kadar istikrarlı ve sarsılmaz olduğu zamanlarda, böyle bir durumu düşünmek bile bir hayaldi. Kilise ile savaşan cadılardan hiçbiri hayatta kalamamıştı. Cadı Birliği dağların çeşitli yerlerinde saklanmak zorunda kalırdı ve yalnızca Geçilmez Dağ Sıraları’nda ilerleyerek düşmanlardan kaçmayı başarabilirdi.


Elbette bu düşünce değişikliğinin ana sebebi de Majesteleri’nin daha önce hiçbir savaşı kaybetmemiş olmasıydı.  


“Her şeyi hesaba katarsak; bu savaş, Cadı Birliği'nin geleceği için çok önemli olacak.” diyen Wendy derin bir nefes aldı: “Majesteleri Kilise’yi tamamen yenerse ne olacağını düşünen var mı hiç?”


Odadaki herkes sessiz kalmıştı. Gözlerindeki tarif edilemez parlaklık onların yerine konuşuyordu.


“Bütün krallık… Hatta belki de bütün kıta… Cadıların yaşaması için güvenli hale gelecek. Majesteleri’nin topraklarında; diğer insanlarla birlikte, herkesin eşit onur ve statüye sahip olduğu yeni bir dünya yaratabileceğiz. Bundan Majesteleri de birçok kez bahsetmişti… Ben sadece bu kadar çabuk olabileceğini düşünmemiştim.” diyen Wendy, bir an duraksadıktan sonra devam etti: “Ancak Majesteleri’nin her zamanki işleri halletme yoluna başvuruyor ve sizi çok fazla çalışmamaya davet ediyorum. İşlerinizi her zamanki gibi yapın. Eğer bu güveni koruyabilirsek başarısız olmayacağız.”


Wendy çok karmaşık fikirleri anlamazdı ya da Cadı Birliği’nin en yetenekli ve parlak cadılarından değildi. Ama mademki Majesteleri onu Cadı Birliği’ne sorumlu yapmıştı; o halde elinden geleni yapmalıydı. Her defasında bir sefere çıkılmadan önce Majesteleri Birinci Ordu’ya tutkulu bir konuşma yapardı. Wendy de aynı şekilde cadılara ilham verebileceğini hiç düşünmemişti. Günün sonunda tek yaptığı kalbinde hissettiklerini söylemek olmuştu.


“Diğer insanlara karşı dikkatli olma niyetimiz her şeyden daha önemlidir.” dedi. Scroll’un bu sözlerini hatırlamıştı.


“Burası bizim evimiz ve tüm cadıların kaderi için de dönüm noktası… Ben bunun için her şeyimi vereceğim!”


Wendy sol elini uzattı.


Elini Wendy'nin elinin üzerine koyan ilk kişi Scroll idi.


Arkasından Bülbül ve Anna gelmişti.


“Majesteleri ve Neverwinter Şehri için!”


Tüm cadılar ellerini üst üste koymuşlardı. Bloodfang Derneği’nin cadıları herkes tarafından kabul görüp görmeyeceklerinden dolayı tereddütte kalmışlardı ki Yaprak onları da çemberin içine çekti. Sözleşmeye göre Cadı Birliği’ne kesin olarak dâhil olmalarının en önemli belirtisi diğer cadılarla el bağı kurmalarıydı.


“Şeytanlara karşı savaşmadan önce bu sinir bozucu grupla uğraşmak zorunda kalmak istemiyorum.” diyen Agatha her ne kadar hoşnutsuzluğunu belli etse de elini uzatarak katıldı.


Son olarak Wendy sağ elini de en üste koydu ve etrafındakilere baktı.


“Cadı Birliği İçin!”


“Sonsuz… Kutsal Dağ İçin!”


...


Cadılar ayrıldıktan sonra odada sadece Wendy ve Bülbül kalmıştı.


Wendy kapıyı kapatırken arkasından soğuk bir rüzgâr estiğini hissetmişti.


Başını çevirince Bülbül’ün sessizce pencereyi açtığını ve pencerenin dibine oturarak gökyüzünü seyretmeye başladığını görmüştü. Gece esintisi saçlarını hafifçe uçuruyor aynı zamanda odaya hafif de bir koku getiriyordu.


“Bu savaş hakkında da endişeli misin?” diyen Wendy pencereye doğru yürümüş ve böyle sormuştu.


“Endişeli mi?” diyen Bülbül, başını çevirerek Wendy’ye baktı. Işık Taşı’nın parıltısı altında gözbebeklerindeki ışıklar parıldıyordu: “Endişelendiğim tek şey gülmekten ölecek olmam…”


“G-gülmek mi?”


Yalnızca o anda Wendy, Bülbül’ün vücudundan yayılan delici aurayı hissedebilmişti. Çoğu cadının aksine Bülbül, yeteneklerini aktif olarak kullanmadığı zamanlarda dahi büyülü güçlerini serbest bırakabilirdi. Ona göre bu güçler artık zor kavranabilen ya da soyut şeyler değildi. Aksine erişilemez alanlar oluşturabilen keskin kılıçlar gibiydi. Sanki sis dünyası yavaş yavaş kendi etrafındaki alanı yiyor ve fiziksel dünyayı ele geçiriyordu. Bülbül, Sınır Kasabası’na geldiğinden beri bu his etrafındakiler tarafından gittikçe daha da çok hissedilmeye başlamıştı.


Bir düşman için bu, tehlikenin en büyük belirtisi olurdu.


“Kilise’den düzgünce bir intikam alabilmek için uzun süre bekledim.” diye söze giren Bülbül, yavaşça konuşuyordu: “Kilise’nin elinde yanlışlıkla ölen kız kardeşlerimiz de bu günü dört gözle bekliyor olmalı… Tecrübelerime göre; intikamın tadı… Gerçekten unutulmaz…”


Karşısındaki kadının sabahları yataktan çıkmayan ve uyanmak istemeyen kadınla aynı kişi olduğunu düşünmek zor olmuştu Wendy için… Şükür ki; Bülbül kendi taraflarındaydı.


Elini Bülbül’e doğru uzattı. Birbirlerine değdikleri anda o delici aura yok olmuştu. Sarıldılar.


“İstediğin neyse onu yapmaya devam edebilirsin… Majesteleri’ne iyi bakmayı unutma… Bir de kendine… Anlaşıldı mı?”


“Evet.” diyen Bülbül gözlerini kapattı ve yavaşça cevap verdi: “Tamam, dikkat edeceğim.” 



...

Wendy gerçekten çok çok çok önemli bir karakter. Şu anda her ne kadar biraz pasif bir rolde oynasa da ileride kesinlikle çok büyük işler başaracaktır. Bir konuşmayla bile nasıl toparlıyor cadıları? Muazzam cidden…

Bülbül de sağlam hırslanmış, her vurduğunun isabet etmesini dileyelim o halde…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr