Bölüm 580: Diş Sökme Harekâtı

avatar
2318 31

Release That Witch - Bölüm 580: Diş Sökme Harekâtı




Çevirmen: Lodos

“Biraz daha anlat.” diyen Roland, Edith’in fikriyle ilgilenmekten geri alamamıştı kendisini.


“Hermes'in arazisi eşsiz bir arazi.  Geçilmez Dağ Sıraları’nın bu tarafında bir yamaç var. Kutsal Şehrin eski kısmı bu yamacın alt ucunda yer alıyor, yeni kısmı ise yüksek uçtaki platoda inşa edilmiş durumda… O çevre epey sert… Şeytani canavarları engelleyen doğal bariyerler olmasa çiftçiliği, hayvancılığı bırak; orada yaşanmaz bile… Bu nedenle Yeni Kutsal Şehrin yiyecek ve erzakları Eski Kutsal Şehir’den geliyor. Ancak Eski Kutsal Şehir, 20.000 insana veya tepenin aşağısında yaşayan bu civardaki insanlara yetecek kadar erzak anca üretiyor…” diyen Edith, Roland’ın yanına yürüdü.


Haritayı işaret ederek devam etti: “Bu da başka yerlerden erzak toplamak zorunda oldukları anlamına geliyor. Örneğin; yakındaki şehirlerdeki kiliselerden ve ilgili kuruluşlardan arazi satın alırlar. Ya da tarım yapmak için buğday tarlası kiralarlar. Her sene sonbaharlarda Yeni Kutsal Şehre erzak temini için dört krallığın her tarafından düzinelerce arabalar geliyor. Eski Kutsal Şehir ise bir nevi pazar kasabası gibi bir şey oldu. Arabaların bırakılabildiği ve yeni şehre girip çıkanların kontrol edildiği bir kontrol noktası gibi...”


“Başka bir deyişle Yargı Ordusu’nu hareket ettirdikleri an o tüccarların kesinlikle onlardan haberi olacaktır. Aslında ordu harekete geçmese bile bazı gelen giden mallardan ordunun ne zaman harekete geçeceğini kestirebiliriz.”


Genç kadın, sanki bir hitabet yarışmasına katılıyormuş gibi konuşuyordu. Gözleri herkesin üzerinde gidip geliyor, sanki oradakilerin kendisini dinlediğinden emin olmak istiyordu. Kendine olan güven seviyesi o çağın kadınlarında nadiren görülürdü.


“Belki de Calvin Kant'ın mektupta yazdıkları sadece övgü saçmalıkları değildir…” diye içinden geçirdi Roland: “Edith hakikaten Kuzey’in İncisi lakabını hak ediyor.”


“Tüm bunları nasıl bu kadar iyi biliyorsunuz?” diye soran Barov, sakalını sıvazladı: “Sanki oralıymışsınız gibi…”


“Bir süre orada yaşadım.” diye tereddüt etmeden cevap verdi Edith: “Şeytan Ayları’ndaki anlaşma sebebiyle…”


“O ne?” diye şüphe ile sordu Roland. Ne olduğuna dair bir izlenimi varmış gibiydi. Ancak tam olarak hatırlayamıyordu.


“Nasıl bilmezsiniz?” diye soran genç kadın şaşkınlıkla gözlerini kırptı: “Kilise’nin Şeytan Ayları süresinde yaşanacak sıkıntıların üstesinden gelmesi için dört krallık, Hermes’e yardım göndermek zorunda kalmıştı. Ağabeyiniz Gerald Wimbledon, Gökhisar sınır birliklerinin komutanı idi. Geçmişte onun komutasında savaşmıştım. Ancak bazı aksaklıklar olmuştu… Dört krallıktan gelen askerler epeyce kayıp verirken Yargı Ordusu çok az hasar almıştı.”


“Gerçekten böyle…” diyen Petrov, Edith'in söylediklerini doğruladı: “Arkadaşım Rene Medde de şövalyelik testini Hermes'te tamamlamıştı.”


“Her şövalye, şövalyelik unvanını almadan önce şeytani canavarlara karşı savaşmak zorunda mı?” diye soran Roland Carter'a baktı: “Neden bundan daha önce bahsetmedin?”


“Ee… Bu küçük kasabalardaki şövalyelerin kullanmayı sevdiği bir taktik…” diyen Carter omuzlarını silkti: “Kral Şehri şövalyelerinin kendi kuralları vardır. Şövalyenin savaşçılığının yanı sıra sadakati ve bilgisi de çok önemlidir. Bunlar da yalnızca bazı yaratıklara karşı savaşarak kazanılamaz.”


“Bu arada Majesteleri…” diyen Edith, Carter'ın sözlerine yorum yapmamış direkt Roland’a dönmüştü: “Ordunuzun savaşta nasıl hareket ettiğini inceleyebilir miyim? Kral Şehri’ni tek günde nasıl ele geçirdiğinizi epey merak ediyorum. Eğer Birinci Ordu’nun nasıl hareket ettiğini kavrayabilirsem gelecekteki savaşlarda çok yardımım dokunabilir.”


Bu büyük bir sorun değildi. Gizlilik sorunu yoktu ne de olsa… Birinci Ordu’nun sahip olduğu silahları ve yöntemlerini yalnızca gözlem yaparak taklit etmek imkânsızdı. Teknoloji ilerledikçe savaşlar da pahalılaşıyordu. Tam bir lojistik tedarik ve endüstriyel üretim sistemi olmadan bir grup çakmaktaşı tüfeği hiçbir işe yaramazdı. Dahası Kuzey tarafı Roland’ın askeri gücünü görürse ona olan güvenleri artmakla kalmaz belki herhangi bir karşı çıkma fikri de ortadan kalkmış olurdu. Bu düşüncede Roland, Demir Balta’ya başını salladı: “Git ve Bayan Edith için düzenlemeleri yap.”


“Emredersiniz Majesteleri…”


“Majesteleri… Kral adınızla Gökhisar’daki her şehir ve kasabaya kiliselerini sürmeleri gerektiğini belirten bir emirname yollamanızı öneriyorum.” diyen Barov, Edith tarafından dışarıda bırakılmak istemiyordu: “Aksi takdirde savaş başladığında o yerlerin kiliseleri asıl Kilise’nin kaleleri haline gelecektir.”


“Direkt bunu yapacak çok fazla Lord bulamazsınız. Kilise büyük bir vergi geliri kaynağıdır ve gücü de oldukça korkutucu olabilir. Lordlar rüzgârın estiği tarafa giderler.” diyen Edith, omuzlarını silkti: “Soylular genelde bu şekilde davranır.”


“Ne olursa olsun; hiçbir şey yapmamaktan iyidir.” diyen Barov, öfkeyle Edith’e bakıyordu.


“Elbette…” diyen Edith, küçümser bir şekilde gülümsedi: “Kuzey Bölgesi öyle bir emirnameye tam kararlıkla uyacaktır.”


“O halde uyguluyoruz bu fikri…” diyen Roland, Barov'un fikrini onaylarcasına başını salladı.


“Bu çok zor bir savaş olabilir.” diyen Sylvie'nin yüz ifadesi oldukça endişeli görünüyordu: “Leydi Tilly'yi de bilgilendirmeniz en iyisi olur. Uyku Adası cadıları size yardımcı olabilir.”


Roland Sylvie'yi dinledikten sonra içinden acı bir şekilde güldü. Uyku Adası’nın problemleri de onunkinden az değildi. Bloodfang Derneği hakkındaki istihbaratını gönderdiğinden beri Tilly’den bir dönüş olmamıştı. Uyku Adası’nın iç problemleri daha çözülmemişken Tilly, cadılarını ona yardıma yollarsa Uyku Adası büyük tehlikeye düşebilirdi. Ancak bu Sylvie’nin sözlerinin tamamen manasız olduğunu anlamına da gelmiyordu. Safkan cadılar ve onların tekinsiz yetenekleri ile başa çıkmak için en iyi yol cadılar idi: “Ona bir mektup yazmayı aklımda tutacağım.” diye cevap verdi.


“Adamlarınız için Tanrı Gözü’nün İntikamı taşlarını hazırlamayı unutmayın.” diye araya giren kişi bu sefer Agatha olmuştu: “Kutsal Birlik’in asırlar boyu varlığının süresinde yetenekleri akla hayale sığmayan birkaç cadı vardı. Tanrı Gözü’nün İntikamı Taşı’nı takmayan herhangi bir insanın onların önünde hiçbir şansı olmazdı. Bu cadılardan birisi, kolaylıkla 1000 insanın hayatını alabilirdi.”


Roland bir an için şaşırmıştı. Rezerv kuvvetleri de dâhil olmak üzere Birinci Ordu 5.000 kişiden oluşuyordu. Bu kadar çok Tanrı Gözü’nün İntikamı Taşı’nı nerede bulacaktı? Tanrı Taşlarını daha fazla parçaya bölmek için cadı kanı kullansa bile bu kadar kısa sürede yeterli miktarda üretmesinin imkânı yoktu.


“Taşları kiliselerden gasp etmeyi deneyebilirsiniz.” diye önerdi Demir Balta: “Sivillerin hayatlarını etkilemeyecek şekilde sadece kiliselerin salonlarına ve inananlarına saldırırsak soylular bile size açıkça karşı çıkmaya cesaret edemez. Bu sayede hem Lord Barov’un önerisi yerine getirilmiş olur. Hem de büyük miktarda Tanrı Taşı’na erişebiliriz.”


Barov’un yüzünde bir sırıtış belirmişti: “Yani Birinci Ordu’yu kiliselere yağma yapmaları için mi gönderelim?”


“Düşman kalelerini, tıpkı zehirli bir yılanın dişlerini kırıyormuşçasına yok edeceğiz.” diyen Demir Balta, Barov’u doğruladı: “Bu sayede Bayan Edith de Birinci Ordu’yu gerçek bir savaşta izleyebilir. Bir savaş tatbikatına kıyasla bu çok daha bilgilendirici olur.”


“Ben de öyle düşünüyorum” diyen Edith, onaylarcasına güldü.


“Bu gerçekten bir taşla birden çok kuşu vurmak!” diyen Roland, masaya sertçe vurdu: “O halde buna ‘Diş Sökme Harekâtı’ diyelim!” 



...

Bir taşla iki kuş vurmuyorlar, bir kuş sürüsü vuruyorlar! Roland zaten deha idi. Yanındaki ekip de çok iyi ve uyumlu… Diş Sökme Harekâtı hayırlı olsun! Bakalım devamında neler olacak…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr