Bölüm 573: Mağlup Ejder Sırtı Savaşı

avatar
2337 30

Release That Witch - Bölüm 573: Mağlup Ejder Sırtı Savaşı




Çevirmen: Lodos

BOOM!


Gemideki 152 mm topundan patlayan ateş sonrası Demir Balta, üzerinde durduğu çelik geminin hafifçe sallandığını hissetmişti.


Devamında surlarda bir duman ve toz bulutu patlamış, sonrasında da bir kükreme sesi ile ortam sakinleşmişti. Tüm duman ve toz dağıldıktan sonra teleskopla bakan Demir Balta, taş surların alt kısmında büyük bir çatlak oluştuğunu fark etmişti.


Kral Şehri’nden farklı olarak Mağlup Ejder Sırtı krallığın orta güney kısmında yer aldığından ötürü nadiren saldırı altında kalırdı. Bu sebeple de surlar oldukça kısaydı. Uzun Şarkı surlarının yarısı kadar bile yoktu. Surların üstündeki yol, yalnızca bir kişinin yürümesine izin verecek kadar dardı ve mancınık falan kurulmasına müsait değildi. Bu nedenle topçu ekipleri topları 500 metrelik mesafeye kadar getirmişlerdi.


Birkaç yüz askerlik öncü taburunun şehre sağlam bir şekilde girebilmesi için Demir Balta, operasyondan önce surlarda üç yerde büyük noktalar açmaya karar vermişti. Boşlukları doldurarak savunma yapmaya kalkışan herhangi bir düşman askeri, 12 poundluk bombalar tarafından acımasızca vurulacaktı. O anda kapı ve kuzey surları yarıldığına göre son girişi ele geçirdikten sonra saldırma emrini verebilecekti Demir Balta.


“Ah keşke cadılar gelebilseydi…” diye düşünen Demir Balta, biraz pişmandı. Bu değerli kovanları böyle taş surlarda kullanmak israf gibi geliyordu.


Eğer Leydi Bülbül orada olsaydı tüm suru yok etmek için sadece üç paket patlayıcı gerekirdi. Ne de olsa Mağlup Ejder Sırtı’nın savunması Kral Şehri’nden çok çok zayıftı.


Düşünme yapısındaki değişimi fark eden Demir Balta, kendi kendine eğlenmişti. Daha yarım yıl önce Majesteleri’nin verdiği görevleri ordunun tek başına yapması konusunda ısrar eden bir insandı. Ancak Cadı Birliği’nin yardımı ile Kral Şehri’ni fethettikten sonra aniden savaşmanın en mükemmel yolunun cadıların, ordunun gözleri ya da komandoları olarak hareket etmeleri olduğunu anlamıştı.


Tam o sırada: “Efendim!” diye bağıran kişi gözlemevindeki bir askerdi: “Kapıya dikkat! Atlarını topluyorlar gibi duruyorlar!”


Bunu duyan Demir Balta, yıkılan kapıya teleskopuyla baktı. Görüşü sınırlıydı. Surun arkasındaki tozu dumanı belli belirsiz görebiliyordu.


“Deniz topçularını tekrardan düzenleyip o tarafa ateş etmelerini söyleyeyim mi?” diye sordu Vaner.


“Hayır. İki üç mermi daha israf olmuş olur.” diyen Demir Balta, başını salladı: “Muhtemelen atlarla bizim topçu hattını yarmaya çalışacaklar. Endişelenecek bir şey değil. Tabii sizin…” dedikten sonra yanındaki Kontes Spear’a döndü: “Bu saldırıdan sonra korkarım bölgenizde çok fazla şövalye kalmayacak.”


“Onlar kardeşimin tarafını tuttular, artık benim şövalyelerim değiller.” diye sessizce cevap verdi Spear: “İhanetleri için ödemek zorundalar bu bedeli…”


“Anlıyorum.” diyen Demir Balta bir an duraksadıktan sonra: “Redwyne Passi’ye ne yapacağınıza karar verdiniz mi?” diye sordu. Çünkü bir önceki gün, Belediye Binası’ndan gizli bir mektup almıştı. Mektuba göre Spear’ın akrabaları haricindeki bütün soyluların Neverwinter Şehri’ne götürülmesi gerekiyordu. Direnen olursa oracıkta idam edilecek ve bölgeleri de Birinci Ordu tarafından mühürlenecekti. Sonrasında da Belediye Binası’ndan gelecek görevliler onların mülklerine el koyacaklardı.


Bu mektuba dayanarak soylular muhtemelen madenlerde ağır işçiliğe mahkûm edileceklerdi. Zaten o sırada Uzun Şarkı Bölgesi’ndeki bazı madenlerde iş gücü sıkıntısı yaşanıyordu. Aile üyeleri, hizmetçiler ve eş dost olmak üzere yüzlerce insan olmalıydı. Anlaşılan o sene Neverwinter’da demir cevherleri artacaktı.


Suçlu Redwyne Passi konusunda da mektup, Kontes Spear’a teslim edilmesi gerektiğini söylüyordu.


Spear'ın yüzündeki tereddüt ise henüz bir karar vermediğini göstermişti.


Demir Balta sessizce iç çekti. Eğer kendisi Spear’ın yerinde olsaydı tereddüt etmeden kafasını keserdi Redwyne’ın… İhanetten daha kötü hiçbir şey yoktu.


“Geliyorlar!” diye aniden bağırdı gözcü.


Bu düşünceleri bir kenara bırakan Demir Balta, elindeki teleskopla savaş alanına bakmaya devam etti.


Tıpkı beklediği gibi bir grup şövalye, kapıdan çıkarak doğrudan topçu alanına fırlamıştı.


Aniden silah sesleri yankılanmıştı. Savaş alanının üstüne doğru dumanlar süzülüyordu. 20’den fazla şövalye ve yaverleri 100 metre olmamıştı ki vurularak çamurlu zemine yuvarlanmıştı.


Eğer zamanında Dük Ryan, birliklerini Sınır Kasabası’na yönlendirmiş olmasaydı Birinci Ordu şövalyeler ile savaşmayı tam olarak öğrenmiş olamazdı. Ancak şimdi bu şövalyeler onlar için kolay hedeflerdi.


Döner tüfekler ve iki ağır makineli tüfek bile tak başlarına düşmanları engelleyebilirdi. Topların yüklenmesine gerek bile yoktu.


Deniz topçularının bir sonraki atışıyla beraber ince surlar çökmüş ve Demir Balta da düdük çalarak saldırı emri vermişti.


Öncü taburdaki askerler, surlardaki üç açıklığı hedef alarak üç gruba bölünmüştü.


Mağlup Ejder Sırtı’nı tekrardan ele geçirme savaşı resmen başlamıştı.


...


İki saatin sonunda Birinci Ordu, kaleleri ve kiliseleri almıştı.


Düşmanlar, patlayan silahlardan öylesine korkmuştu ki direniş bile göstermiyorlardı. Surlardan çıktıkları anda öldürülen askerler de Redwyne’ın toplayabildiği tüm askerler olmuştu.


Kilise halkından hiç iz yoktu. Tüm mallar silip süpürülmüştü. Rahip Rosad da ortada yoktu.


Mağlup Ejder Sırtı’nda gizli bir tünel ya da gizli bir yan kapı da yoktu. Yani dağlara dayanan bu tür bir şehirde kaçmanın hiçbir imkânı yoktu. Askerler gaspçı Redwyne’i aramışlar ve onu kalenin en üst katında kapana kıstırmışlardı.


Demir Balta askerlerine, dizlerinin üstüne çökmüş merhamet dileyen bakanları buradan götürerek Kontes Spear ile kardeşini odada yalnız bırakmalarını emretmişti. Elbette Redwyne, bir sandalyeye sıkı sıkıya bağlanmıştı. Kontese asla zarar veremezdi.


“Anlamıyorum.” diye söze girmişti Spear uzun bir sessizlikten sonra: “Bir Lord olmak sana ne kazandırabilirdi ki? Ne küçük kardeşimiz ne de sen… Yönetim ya da ticaret hakkında hiçbir şey bilmiyorsunuz. Lord olsanız bile tüm gücünüzü diğer derebeylerine verirsiniz… Sana göre ben o yabancılardan daha önemsizim, değil mi?”


“Sen bir cadısın! Şeytanın emrindesin!” diye bağırdı boynunu uzatmış olan Redwyne: “Babam senin hakkında yanılmıştı. Sen onu kandırdın!”


“Ama ben hala senin kız kardeşinim!”


“Değilsin!” diyen Redwyne, dişlerini sıktı: “Sen sadece babamın evlat edindiği bir piçsin!”


“Ne?” diye soran Spear, hayrete düşmüştü.


“Babam sarhoşken kendi kulaklarımla duydum. Gençken yaptığı o hata senmişsin. Sen bir Passi değilsin!” diye öfkeyle bağırdı Redwyne: “Neden benim yerime aileyi sen miras alacakmışsın ki? Ben sadece bana ait olan şeyi geri aldım! Asıl haksız olan sensin!”


Spear, başını ellerinin arasına almış ama çocukluğuyla ilgili hiçbir şey hatırlayamamıştı: “Yaptığı hata mı?”


“Eğer öyle değilse neden annemden bu kadar farklı görünüyorsun? Mağlup Ejder Sırtı’na nasıl geldiğini hatırlamıyor musun sen?”


“Yani… Sen de benim kardeşim değilsin…”


“Kesinlike. Ailenin gerçek varisi benim! Mağlup Ejder Sırtı’nın Kontu! Beni hemen serbest bırak! Bana bir soylu gibi davranılmasını talep ediyorum hemen!”


Mızrak sendeleyerek odadan çıktı. Derhal onu tutan Demir Balta, sordu: “İyi misiniz?”


“İyiyim.” diyen Spear, derin bir nefes aldı: “Redwyne Passi'yi Neverwinter Şehri’ne yollayın… Aklını kaçırmış o… Onun olması gereken yer madenler…”


“Nasıl isterseniz…” diye cevap veren Demir Balta, başını salladı. 


...

Birinci Ordu hiç zorlanmadı ki J Çerez niyetine savaştılar resmen…

Ama bu bölümde savaştan daha da önemlisi o en sonda Spear’ın öğrendikleri idi. Acaba bu, işleri karıştıracak mı? Ya da sizce nasıl bir etkisi olacak, görüşlerinizi merak ediyoruz…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr