Bölüm 566: Bir Söz ve Bir Görev

avatar
2420 31

Release That Witch - Bölüm 566: Bir Söz ve Bir Görev




Çevirmen: Lodos

Eve döndükten sonra kendisini çalışma odasına kitlemişti Otto Luoxi.


Hala neden böyle olduğunu anlamıyordu.


Kral hastalandığından beri Appen, büyük bir şoktaydı. Yeni yeni kendisini toparlamıştı. Ama nasıl konuştuğu ve nasıl davrandığı öncekinden biraz farklıydı.


Daha doğrusu… Otto'ya epey yabancılaşmıştı.


Appen'in oyun arkadaşı olan Otto, Prens’i çok iyi tanıdığını düşünüyordu. Appen, öylece her şeyi terk ederek güç açlığına düşecek bir insan değildi. Appen’ın kral olmak için çok genç olduğunu düşünürdü Otto. Bu sebeple, Belinda ve Oro ile işbirliği içerisinde kalarak, Appen’i tam olarak desteklemeyi ve tahta çıktıktan sonra da hükümet meselelerinde ona yardım etmeyi planlamışlardı. Ne de olsa bu üç aile Şafak Krallığı kurulduğundan beri krala yardım ediyordu.


Bu yüzden tereddütsüz bir şekilde ‘Evet.’ demişti Appen’in sorusuna…


Ancak sonradan Appen'in bu cevabı çok da umursamadığını fark etmişti.


Ona bu soruyu sadece güvensizlik duygusundan dolayı sormuştu.


Her ne kadar üç aile, kraliyet ailesini desteklemek istese de Ekselansları’nın gerçekten onların yardımlarına ihtiyaç duyup duymadığını hiç düşünmemişti.


Bunu düşünen Otto, Appen'in şu anda kendisine daha da uzak olduğunu hissetti.


Derin bir nefes aldı. Belki de bu konuda bir şeyler yapmak için inisiyatif almalıydı…


Ama ne yapmalıydı?


Ne eczacılar ne de simyacılar kralın hastalığı hakkında hiçbir şey yapamamıştı. Tıbbi tedavi hakkında hiçbir bilgisi yoktu ve kesinlikle Appen'i de rahatlatamıyordu.


“Sadece Prens’i neşelendirsem mi?” diye düşündü.


Bunu yapmak için birçok kez boş boş denemeleri olmuştu. Belki de Prens’in moralini tek başına yükseltmek imkânsız idi.


Üç aile işbirliği yapmalı ve birlikte çalışmalıydı… Ancak bu şekilde Appen'in davranışlarının altındaki nedeni bulabilirlerdi.


Bu düşünce içerisinde aniden ayağa kalkan Otto, dışarı çıktı.


“Efendim geç oldu… Nereye gidiyorsunuz?” diyen kâhya koridordan geçerken Otto’ya seslenmişti.


“Tokatların arazisine… Orada kalacağım bu gece, beni bekleme.”


...


Otto, Tokat arazisine giden yolun her bir dönüşünü biliyordu. Birbirlerini iyi tanıdıkları için malikânede kimse onu durdurmamıştı. Otto da doğrudan dövüş sanatları odasına gitmişti. Beklediği gibi Oro Tokat muhafızlarıyla antrenman yapıyordu.


“Hey! Hangi rüzgâr attı seni buraya?” diye soran Oro terli kafa bandını çıkardı ve tahta kılıcını muhafıza attı: “Bir eküriye mi ihtiyacın var?”


“Sana söylemem gereken bir şey var.”


Oro'yu yandaki dinlenme odasına çeken Otto, düşüncelerini ve planlarını anlattı ve sordu: “Sen ne düşünüyorsun?”


“Appen’in neden bu kadar garipleştiğini öğrenmek için mi?” diye sordu Oro: “Kusura bakma, ilgilenmiyorum…”


“Hey, sen...”


“O bir prens, Şafak Kralı'nın halefi. Sonsuza dek bizim ‘kankamız’ olmayacak, anlamıyor musun?” diye soran Oro başını salladı: “Ayrıca, Appen 20 yaşında. Artık yedi ya da sekiz yaşında değil. Her huysuzlandığında onu neşelendirmek zorunda değiliz. Eğer kendisi içindekileri dökmek istemezse tamam, problem değil… Ben de ses çıkarmam.”


“Appen Moya'ya asistanlık yapıp yardım etmeyecek misin yani?”


“Ekselansları yardım istediği zaman adı üstünde ona ‘asistanlık’ deniyor. Aksi takdirde sadece sinir bozucu olursun.”


“Acaba o da Prens’teki değişikliği fark etti mi?” diye titreyerek düşündü Otto. Sonra da söze girdi: “Ama biz üç aile her zaman Moya Ailesi’ni destek…”


“Üç aile mi?” diye araya giren Oro, umursamazca gülümsedi: “Andrea öldükten sonra geriye sadece sen ve ben kaldık.” dedikten sonra elini sallayarak döndü ve dışarı çıktı: “Madem buradasın… Seni Kızıl Rüya’ya götüreyim bari… Birkaç kadınla yat ve bu küçük şeyleri de unutursun belki… Çok stresli görünüyorsun.”


“Andrea hayatta.”


Oro aniden yerinde donakalmıştı.


“Özür dilerim.” diye içinden sessizce özür diledi Otto. Andrea’nın sırrını saklamayı başaramamıştı.


“Andrea Quinn hala hayatta.” diye tekrarladı: “Gökhisar Krallığı'na gittiğimde onu Sınır Kasabası’nda gördüm.”


Oro anında arkasını döndü ve Otto’ya doğru koştu. Onu itti. Neredeyse duvara çarpacaktı.


“N-Ne dedin sen? D-Doğru mu bu?”


“Onu kendi gözlerimle gördüm. Prens Roland Wimbledon ile birlikte…”


“Prens Roland Wimbledon ile mi…” diyen Oro'nun gözleri açılmıştı: “Bir ilişki içindeler gibi mi yani?”


“Bilmiyorum.” diyen Oro dudağını ısırdı: “O bir cadı bu arada… Ve tüm Gökhisar Krallığı’nda sadece Prens Roland cadıları kabul ediyor.”


“Bir saniye… Sen cadı mı dedin?” diye soran Oro, hayretler içerisindeydi: “Gerçekte ne oldu o zaman?”


Otto Luoxi, Andrea'nın geçmişte yaşadığı her şeyi tüm detaylarıyla anlattı. Oro'nun, kendi duyguları tarafından parçalanmasını izlerken intikamın tatlılığını hissediyordu. Ve bu konuda bir şey yapmak için çok geçti Oro adına… Çünkü o zaman gerçekten uçurumdan düştüğüne inanmıştı. Artık Andrea ikisine de aşık olamazdı.


“Babası demek ki bu yüzden talihsiz bir kaza gibi görünmesini sağlamış ve Andrea’nın uçurumdan düştüğüne herkesi inandırmış!” diye haykıran Oro, bir anda aşırı depresifleşerek kendini yere attı: “Lanet olsun! Neden mezarını açıp bu meseleyi kurcalamayı düşünmedim ki?”


“Ne… Kurnaz bir adam!” diye içinden sessice çıkıştı Oro. Sonra da hatırlattı: “Ee… Bu nedenle Prens Appen’ı neşelendirmeyi acil bir gereksinim olarak görebiliriz.”


Oro arkadaşına bir bakış atmıştı: “Öyle mi? Bu iki olay arasında bir bağlantı mı var?”


“Elbette var! Bir düşün… Appen iki ülke arasında bir ittifak kurma konusunda tereddüt ediyor. Ama bir sebep bile söylemiyor. Eğer ittifak planı başarısız olursa da bir saldırı halinde Kilise ile herkesin kendi başına savaşması gerekecek. Kilise önce Şafak Krallığı'na gelirse ülkeyi savunmak için şövalyeleri sen alacaksın değil mi?” diye sordu Otto.


“Kesinlikle. Bu benim görevim.”


“Ve eğer savaşta hayatını kaybedersen Andrea’yı bir daha hiç göremeyeceksin, doğru mu?”


“Ee… Evet, mantıklı geliyor bu… Hayır… Öldürüleceğimden nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?” diye öfkeyle çıkıştı Oro.


“Halkı gücü ve kuvveti ile ünlenmiş olan Kurt Yüreği Krallığı bile Kilise’ye yenildi. Senin kazanma ihtimalin ne?” diyen Otto, arkadaşının çıkışmasını görmezden gelerek devam etti: “Eğer Kilise az önceki senaryonun aksine önce Gökhisar Krallığı’na saldırırsa Roland karşılık vermek zorunda, değil mi? Eğer ölürse Andrea da muhtemelen onunla birlikte ölecek. Ölmeyip Kilise’nin eline geçse bile temiz bir ölümden daha beter işkenceler çekecek. Ancak iki ülke ittifak yapar ve birbirlerine yardım etmeyi kabul ederlerse Kilise direkt olarak saldırı başlatamaz. Yani hem sen hem de Andrea hayatta kalacak ve muhtemelen gelecekte birbirinizi görebileceksiniz. Bütün bunların ışığında artık ittifakın önemli olduğunu düşünüyor musun?”


“Evet…”


“Bu konuyu halletmek için Prens'e ihtiyacımız var. Bu iki meselenin bağlantılı olduğunu düşünüyor musun artık?”


“Evet.”


“Var mısın?”


Oro kararlı bir şekilde cevap verdi: “Evet!”


Bu sözler sonrasında birbirlerinin ellerini sıkıca sardılar.


*******************


Yorko kaldığı yere dönmüştü. Yorgun ama mutluydu. Yatak odasının kapısını açarken içeriden bir ses duydu: “Sonunda geri dönebildin.”


Yorko şok olmuştu. Kim Şafak Krallığı'na geldikten hemen sonra odasına gizlice girer ve onu beklerdi? Denise’in kocası olabilir miydi acaba? Adam mumu yaktığında Yorko, kaçsın mı merhamet mi dilesin kararsızdı. Neyse ki mum ışığındaki Hill Fawkes idi.


“Ödümü patlattın.” diyen Yorko derin bir nefes aldı: “Ne söyleyeceksen yarına kadar bekleyemez miydi?”


“Sadece geceleri fark edilmeden konuşabiliriz.” diyen Hill, ellerini iki yana açtı: “Lütfen dikkatli olmak gibi bir alışkanlığım olduğunu anlayın.”


“Pekâlâ o halde…” dedi Yorko. Her ne kadar Hill onun muhafızı olsa da Roland tarafından kendisine atanmıştı ve sıradan bir muhafız olarak görülemezdi: “Eh madem buradasın… Söylemek istediğini söyle.”


“Kurt Yüreği Krallığı’ndan gelen mülteciler arasından yetenekli olanları ayıklama zamanı… Buna bir iş olarak bakıp taş ustalarını, okuma yazması olanları ve herhangi bir uzmanlığı olanları işe alabilirsiniz. Gereken tüm masrafları Majesteleri karşılayacaktır. İşe aldığınız her bir kişi için beş gümüş alacaksınız.”


“Tanrı aşkına! Ben iş yapmak hakkında hiçbir şey bilmem ki! Denise ile konuşmamın tek sebebi öylesine muhabbet etmekti. Gerçekten mülteci kaçakçılığı yapacağımı düşünmüyorsun, değil mi?” diyen Yorko elini alnına koydu: “Ayrıca köleler genellikle iki ülkenin sınırlarından toplanıyor. Oraya büyükelçi olarak gitmek benim için pek hoş olmasa gerek!”


“Majesteleri’nin emri böyle…” dedi Hill: “Parıltı Şehri'ni terk etmenize gerek yok. Tüccarlar daha yüksek bir fiyata olsa da er ya da geç köleleri buraya getireceklerdir. Bu hepsini tek tek gözlemleme zahmetinden kurtarır sizi… İş kısmına gelince de… Denise Payton ile görüşebilirsiniz. Bu bölgede oldukça tanınmış bir iş kadını. Gökhisar Krallığı’na mülteci göndermek onun için çocuk oyuncağı olmalı… Ulaşım rotası bir kez belirlendikten sonra çok kar edeceğiz. Örneğin; kendimizi esnaf olarak gizleyebilir ve beklenmedik bir tehlike anında fark edilmeden geri çekilebiliriz.”


Yorko'nun çenesi düşmüştü: “Şafak Krallığı'nın başkentine daha önce gelmiş miydin?”


Hill ‘hayır’ anlamında başını salladı.


“O zaman bu ayrıntıları nasıl biliyorsun?”


“Siz sosyalleşmekle meşgulken ben sokaktaki insanlardan bilgi topluyordum.”


“Ben senin sadece büyük bir şövalye olduğunu düşünürdüm. İyi de bir esnaf olduğunu bilmiyordum doğrusu…”


“Ben ne bir savaşçı ne de bir esnafım… Ama bir kriz halinde sizi koruyabilirim. Majesteleri’nin bana verdiği görev de buydu zaten…”


“Yani sen…”


“Sadece sıradan bir… Akrobatım.” diye yanıtladı Hill gülümseyerek.


...

Otto ne konuştu be! Nasıl ikna etti Oro’yu ama… Tamam, belki Andrea’yı söylemesi gerekti ama yine de güzel konuştu sonrasında, helal olsun! İyi güzel anlaştılar da bakalım devamı nasıl gelecek?

Roland gönderdiği adamını hiç boş bırakır mı? Direkt ilk emrini verdi işte… Yalnız Yorko ile Hill bu işi halledebilirlerse çok iyi olur, Roland’ın diğer krallıklarda da itibarı artar. Siz ne dersiniz?

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr