Karşılama töreni alacakaranlığa kadar başlamamıştı.
Konuklar, Şafak Kralı'nın ilk oğlu Deegan Moya tarafından saray salonunda sıcak bir şekilde karşılanıyordu.
Yorko ilk defa böylesine enfes bir ziyafete katılıyordu. Tüm salon gün gibi aydınlıktı. Sayısız mum ve yağ lambaları yıldızlar gibi parlıyordu. Tavandan sarkan her bir avizenin yanında geniş bir çatı penceresi vardı, içerideki boğucu havayı alıyordu.
Beyaz örtüler ve her türlü cam eşya ile kaplı masalar, merdiven şeklinde düzenlenmişti. Mum ışığında yakut gibi parıldıyordu kırmızı şaraplar… Salon öyle abartılı bir şekilde gümüş aynalar ve altın eşyalarla doluydu ki; Gökhisar Sarayı kadar ihtişamlı görünüyordu.
Yine de Yorko'nun dikkatini asıl çeken şey, beylerin arasında dolaşan soylu hanımlardı.
Bazıları genç ve masumdu, bazıları ise iri ve olgundu. Hanımların hepsinde, saçlarını kaldırsınlar kaldırmasınlar, aksesuarların altlarına gizlenmiş şerit halinde iplikler vardı. Bu manzara Yorko’nun aklına Denise'i getirmişti ve Şafak Krallığı’nda bunun bir moda olduğunu anlamıştı.
Saçlarına ek olarak çoğu hanım, zarif bedenlerini mükemmel bir şekilde sergileyen dar ipek elbiseler giyiyorlardı. Onlar odanın etrafında dolaşırlarken kısa kısa parlaklıklar süzülüyordu havada… Gökhisar’daki kızların giydiği kıyafetlerden farklı olarak bu kıyafetler düşük omuzluydu ve diz üstünde bitiyordu. Epey baştan çıkarıcı elbiselerdi.
Yorko çok sevinmişti: “Buraya gelmek gerçekten doğru seçim olmuş…” diye düşündü.
Gökhisar Krallığı'ndaki boşta olmayan soylu kadınlara kıyasla Şafak Krallığı’ndakiler çok samimilerdi.
Ama bununla beraber; Yorko gibi sıradan soylulardan ziyade sadece iyi görünümlü gençlere ve şövalyelere yakınlık gösteriyorlardı. Ancak bu, kadınları cezbetmek için hiçbir zaman görünüşüne güvenmemiş Yorko için bir problem değildi.
“Şafak Krallığı’na hoş geldiniz.” diyen soluk görünümlü adam yanında büyük bir kalabalıkla Yorko’ya doğru gelmişti: “Roland Wimbledon'un tanıtım mektubunu ve gönderdiği belgeyi okudum. Yani şimdi o… Tüm Gökhisar Krallığı’nı birleştirdi mi?”
Söylemeye gerek yoktu. Bu adam ziyafet sahibi Prens Appen Moya idi.
Yorko elini göğsüne koydu. Gökhisar Krallığı'nın kraliyet ailesini temsil ettiği için diz çökmek zorunda değildi. Hafifçe eğilerek selam verdiğinde biraz şaşkındı açıkçası… Kralın siyasi işlere kapılmış olmaktan dolayı ziyafeti en büyük oğluna bırakması anlaşılabilir bir durumdu. Ancak oğluna, Majesteleri Roland'ın mektubunu doğrudan okuma izni vermek biraz nezaketsiz idi. Daha ciddi olunması gerekirse bu, diplomatik bir fenalık olarak bile görülebilirdi.
Yorko, Prens Appen'in sorusunu yanıtladıktan sonra oldukça isteksiz bir şekilde sordu: “Babanız nasıl…”
“Hasta… Çok hasta.” diyen Appen iç çekti: “Bu yüzden sizi şahsen kabul edemedi.”
“Bunu duyduğuma çok üzüldüm.”
“Endişelenmeyin… Parıltı Şehri’ndeki herkes kralın hasta olduğunu biliyor. Bir buçuk ay önce bir ziyafet sırasında çöktü ve o zamandan beri hasta… Günün sadece iki ya da üç saatinde kendisinde… Geri kalan zamanda duyarsız…”
Bir buçuk ay önce… Bu, Yorko’nun Kral Şehri’nden yola çıktığı zamana denk geliyordu: “Eminim Majesteleri daha iyi olacaktır. Lütfen bu konuda çok fazla endişelenmeyin…” diyerek teselli etti.
“Teşekkür ederim.” diyen Prens, gülümsemeyi başarmıştı: “Keyfinize bakın… Tören görevlisinden sizin için bir konaklama ayarlamasını isteyeceğim.”
“Teşekkür ederim.” diyen Yorko, Appen tam ayrılacaktı ki; yolculuğun gerçek amacını düşündü. Aceleyle cesaretini topladı ve sordu: “Ekselansları… Şafak Krallığı ile Gökhisar Krallığı arasındaki ittifak ne olacak?”
“Bu konuyu ben de duydum. Ama babam şu anda siyasi meselelerle başa çıkamayacak kadar zayıf. O, iyileşene kadar bunu erteleyelim.”
Yorko, Prens ve arkadaşları gittikten sonra biraz rahatlamıştı.
Anlaşılan Yorko, doğuştan bir büyükelçi idi. Yüksek rütbeli bir kraliyet ailesi üyesiyle yaptığı ilk toplantıda gözle görülür, büyük hatalar yapmamıştı. Ancak işler de beklediği kadar iyi gitmemişti açıkçası… Gerçi bu onu çok da rahatsız etmiyordu. Bu şehirde uzun süreler kalacaktı. Moya IV de yıllar boyunca hasta kalacak değildi ya…
Bu fırsatı da salondaki güzelliklerle daha fazla ilgilenmek için kullanmalıydı.
Tam o sırada Yorko’nun arkasından tanıdık bir ses gelmişti: “Tekrar karşılaştık Sayın Büyükelçi.”
Hayret eden Yorko, arkasını dönünce yolculuğun büyük kısmını beraber geçirdiği Denise Payton’ı görmüştü.
“Nasıl oluyor da…”
“Sana tekrar görüşeceğimizi söylemiştim.” diyen Denise, elindeki kırmızı şarabı havaya kaldırırken gülümsedi: “Buluşmamızın şerefine!”
Yorko aceleyle etrafa baktı. Hiçbir soylunun oraya bakmadığından emin olmaya çalışıyordu.
“Kocama mı bakıyorsun?” diye soran Denise kaşlarını kaldırmıştı: “Rahat ol. Onun bu törene katılmaya hakkı yok.”
“Yani sen diyorsun ki…”
“Payton Ailesi’ni yöneten kişi benim, o değil.” dedi Denise: “Onun şımarması için yeterince hizmetçi var. Benim iznim olmadan dışarıda zevk aramaya çıkamaz.”
“Demek neden buymuş…” diye düşünen Yorko'nun kalbi hafiflemişti. Öyle görünüyordu ki; Denise, Payton Ailesi’nin gerçek varisiydi. Aileyi miras almak için kız çocuğunun beraber yaşama amaçlı bir eş alması gerekirdi. Kız çocukları da genelde dışlanmış soylular alırlardı. Statülerindeki büyük farklar yüzünden soyadını değiştiren kişi de genelde erkek olurdu.
“Bana bunu daha önce söylemeliydin.” diyen Yorko rahat bir bakış attı: “Böylesine sevecen bir çifti bölmek ve özel ilişkinize karışmak istemem doğrusu…”
“Öyle mi?” diye soran Denise gülümsedi: “Bana elini uzattığında karışmak istiyordun yani?” Bir an için durduktan sonra sordu: “Ziyafetten sonra herhangi bir planın var mı?”
“Eh… Sanırım hayır.” diye yanıtlayan Yorko, bir yandan da koluyla Denise’in zarif belini kavrıyordu: “Eğer beni davet ediyorsan tabii…”
“O halde… Bildiğim epey iyi bir yer var…”
“Tamamen sana bağlı canım…”
*******************
Ziyafetten sonra Otto, Prens Appen'i bir kenara çekti. Oldukça şaşkın görünüyordu: “Anlamıyorum Ekselansları… Babanız Majesteleri hasta olsa bile siz yine de Gökhisar Krallığı ile ittifak kurabilirsiniz. Çünkü babanızın yapmak istediği şey de bu… Neden konuyu bir kenara bırakmak istiyorsunuz? Kilise bize baskı yaptığı zaman tek başımıza savaşmak iyi bir fikir olmayacak.”
“Babamın senden Roland yerine Timothy ile buluşmanı istediğini duydum.”
“Gökhisar Kralı ile ittifak kuracağız biz… Büyükelçi de Roland'ın komşu ülkemizin yeni kralı olduğunu doğruladı.”
Appen Moya başını sallamıştı: “Gökhisar Krallığı'na yapılan gizli gezide harika bir iş çıkardın. Ama ittifak hakkında benim kendi düşüncelerim var. Meseleyi bana bırak.”
“Ekselansları!”
“Anlamıyorsun.” diye araya girdi Appen: “Ben Şafak Krallığı için…”
“Krallığın güvenliği için Kilise’den gelecek saldırıları durdurmamıza yardım edecek birine ihtiyacımız var!”
“Bana bırak dedim!” diyen Appen, sesini yükseltmeye engel olamamıştı.”
“Özür dilerim. Ben soğukkanlılığımı kaybettim.” diyen Otto’nun başka bir şansı yoktu çünkü Prens ısrar ediyordu. Tam arkasını dönmüştü ki Appen aniden sordu: “Dostuz, değil mi?”
Otto bir an sessiz kaldıktan sonra cevap verdi: “Evet. Andrea, Belinda, Oro ve ben… Hepimiz senin dostunuz.”
“Eğer babam başaramazsa…” dedi Appen yavaşça: “Taht için bana yardım edeceksin, değil mi?”
...
Yorko fena bir başlangıç yapmadı gibi… Bu şekilde devam ederse Roland’ın istediği gibi bir adam olabilir, siz ne dersiniz?
O değil de bu Şafak Krallığı’nda bir işler dönüyor… Prens Appen’ın tavırları çok şüphe çekici hakikaten… Bu olayın peşini bırakmamak lazım…
Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..