Bölüm 562: Tanıklık

avatar
2496 33

Release That Witch - Bölüm 562: Tanıklık




Çevirmen: Lodos

“Yani başarılı oldu mu?” diye usulca sordu Anna.


“Evet. Şimdi kesilmesi ve gümüş folyo ile kapatılması gerek.” diyen Agatha, başını sallamıştı: “Son adım mühür türüne göre farklılık gösterir. Örneğin Çığlık Mührü kesilmez. Çünkü onlar bir bütün olarak kullanılacaklardır.”


“Başarısız olursak ne olur?”


“Kan yolları, bilmediğimiz bir nedenden dolayı büyülü gücü toplayamaz. Malzemeler ne kadar iyi olursa olsun her zaman bunun yaşanma ihtimali vardır. Çözümü oldukça basit… Sadece büyülü taşı çıkarmamız ve yeniden yapmamız gerekiyor.”


“Ama bu, kanı tüketir…” diyen Anna, kaşlarını çatmıştı.


“Bu yüzden Taquila’da şeytan kanı, cadı kanından daha değerli kabul edilirdi.” diyen Agatha, kendisini küçümsercesine gülümsedi: “Bir deney sırasında cadının kanı boşa harcanmış harcanmamış kimsenin umurunda olmazdı. Ama şeytan kanını israf etmemiz halinde cezalandırılırdık.”


...


En sonunda altı mührün içinden başarısız olan iki mühür vardı sadece… Uygulanan adımlar bire bir aynı olsa da iki kan yolu büyülü güç enjeksiyonuna cevap vermemişti. Başka bir deyişle, canlanmamışlardı.


Büyülü taşları çıkaran Agatha, ikinci üretime geçmek için başka ahşap kutular çıkarmıştı.


Acele etmek zorundaydı çünkü şeytan neredeyse ölmüştü.


Ahşap masaya sabitlenmiş yabancı varlık, düzensiz şekilde kasılmalar yaşıyordu. Siyah-mavi renkli cildi de yavaş yavaş griye dönmeye başlamıştı. Aşırı kan kaybı solunumunu zorlaştırmış ve kaskının altındaki kırmızı sis de neredeyse solmuştu. Sis tükendikten sonra şeytan kısa bir sürede ölecekti. Kanı da öldükten sonra en fazla 15 dakika dayanacaktı.


Agatha, tam bıçağı kaldırmıştı ki Anna, araya girdi: “Bekle! Benim kanımı kullan!”


Agatha tam itiraz edecekti ki Anna, çoktan siyah alevleriyle bileğinde bir noktayı açmıştı: “Nana yarayı iyileştirebilir ama kanı geri dolduramaz. Majesteleri çok fazla kan kaybetmenin insanın başını döndüreceğini ve hatta bayılmaya kadar bile gidebileceğini söyledi. Bu ne sen ne de deney için iyi olur.”


“Majesteleri böyle mi… Dedi?”


“Evet. Her cadının ‘yaralanmaya karşı kendine yardım etme’ dersini alması şarttı.” diyen Anna, gülümsedi: “Beni asistan olarak seçmenin asıl sebebi mühür yapmayı öğrenmem, değil mi? Bu ikisini ben halletsem daha iyi olur benim için…”


Agatha bir an sessiz kaldıktan sonra: “Eh o halde… Teşekkür ederim.” dedi.


“Rica ederim.” dedi Anna, nazikçe: “Ben de çok ilgileniyorum bununla…”


*******************


“…Cadı İmparatorluğu şeytanların saldırısından sonra tamamen parçalara ayrıldı ve dağıldı. Hayatta kalan insanlar yeni bir şehir kurmak için dağları ve nehri geçerek Vahşi Araziler’e yerleşti. Bu üçüncü sefer… Aynı zamanda da Tanrı İradesi Savaşı’na hazırlanmamız için son sefer. Tarihi bir gerçeklik artık bu…”


Bunları söyleyen Roland, elini çenesine koymuş düşünen Edith'in ifadesini izliyordu.


Öğleden sonra güneşi odaya doluyor, masanın önünde bir zafer dokunuşu sergiliyordu. Derin düşüncelere dalmış kadın tıpkı bir heykel gibi görünüyordu. Yeşil renkli saçları güneş ışığında soluk beyaz bir renk yansıtıyordu. Güzel yüzü, korkutucu haberleri duyduğu süre boyunca en ufak bir değişiklik bile göstermemişti. Aksine tıpkı Roland’ın beklediği daha fazla heyecan ve merak okunmuştu gözlerinden…


Bir süre sessiz kalan Edith, yavaş yavaş söze girdi: “Böyle bir şey uydurarak beni… Kandırmaya çalışmazsınız… Şeytanlar gerçekten o kadar güçlü mü?”


“Hiç şüphesiz. Her biri bireysel olarak saldırgan, toplam sayıları göz açtıracak kadar fazla… Benim ordum Timothy’nin şövalye ordusunu kolayca yenebiliyor. Ama şeytan ordusunu yenecekleri kesin değil. Ne de olsa sıfırdan başlayan cadıların aksine onlar Şafak Bölgesi’nin kuzey batısında asırlardır sinsi sinsi dolaşıyorlar. En önemli mesele de şu; bu savaşın pazarlığı yok. Taraflardan biri tamamen yok olana dek bitmeyecek bu savaş…”


“O halde siz… Bu haberleri herkese vermeyi mi planlıyorsunuz?”


"Er ya da geç.” diyen Roland iç çekti: “Ama şimdi değil. İnsanların korkunç ve acımasız yabancı düşmana ne tepki vereceklerinden emin değilim. Güven inşa etmek de zaman istiyor tabii…”


“Size katılıyorum. Panik gerçekten herhangi bir düşmandan daha korkutucu olacaktır.” diyen Edith başını salladı: “Son bir sorum var. Tanrı İrade Savaşı’na ne kadar vaktimiz kaldı?”


“Beş yıl ya da daha erken… Kimse Kanlı Ay’ın tam olarak ne zaman geleceğini bilmiyor. Sadece savaşın her an patlak verme ihtimali var. Bu yüzden Gökhisar’ı yavaş yavaş birleştiremem.”


Edith cevap vermemişti. Aksine ayağa kalkarak bir dizinin üstüne çökmüştü: “O halde Kant Ailesi size hizmet etmek için hazırdır. Kanunlarınızın önünde Kuzey Bölgesi’nde hiçbir engel olmayacak ve sadece sizin sesiniz duyulacak.” diyen Edith, bir an duraksadıktan sonra devam etti: “Ben de umarım ki; bütün sözleriniz tutulur.”


“Hala buhar motoru fabrikasını mı düşünüyorsunuz?” diye soran Roland başını salladı ve gülümsedi: “Babanız aynı fikirde olmayabilir belki ve kimin garanti vereceğini…”


“Ben!” diye araya girmişti Edith.


“Ne?”


“Majesteleri… Garanti benim. Eğer yine de endişeliyseniz Cole burada kalabilir.” diyen Edith, kendinden emin bir şekilde konuşuyordu: “Bu durumda babam istemese bile kabul etmek zorunda kalacaktır.”


“Neverwinter Şehri’nde rehine olarak kalacağınızı mı söylüyorsunuz şimdi?” diyen Roland da içten içe bunu istese de yüksek sesle söylemek onu utandırmıştı: “Bu Dük’ün gözünde gizli bir tehdit sayılmaz mı?”


“Bir rehine olarak değil elbet…” diyen Edith, elini göğsüne koyarak bir şövalye gibi selam verdi: “Lütfen sizin Belediye Bina’nıza katılmama izin verin. Planladığınız yeni dünyaya tanıklık etmek isterim.”


...


Roland o gece yeni yapılan altı mührü almıştı.


“Tüm sıkı çalışmaların için teşekkür ederim.” diyerek Agatha'ya baktı ve başını salladı: “Süreç iyi gitti mi?”


“İlk seferde iki kez başarısız olduk. Anna da üretim sürecine katıldı bu arada…” diyen Agatha esnedi: “Her neyse… Eğer daha fazla mühür yapmamı istiyorsanız lütfen bana ahır gibi bir yerine geniş ve bağımsız bir laboratuvar verin.”


“Sana bir Büyücü Kulesi borçluyum.” diye yanıtlayan Roland, mutluydu.


Buz cadısı ofisten ayrıldıktan sonra başını Roland'ın arkasından çıkaran Bülbül, sordu: “Bu mühürlerin ne faydası var?”


“Onlar muhtemelen bir telefon, alarm ve kameranın eşdeğeri…”


“Onlar ne?”


“Denedikten sonra anlayacaksın.” diyen Roland, gülümsüyordu.


O gün epey verimli geçmişti. Dinleme mühürleri, uzun mesafeli mesajların iletilmesindeki zorlukları geçici olarak çözecekti. Her ne kadar az ve sadece cadılar tarafından kullanılabiliyor olsalar da bir haberci güvercine kıyasla epey iyilerdi. Çığlık Mührü, şeytan gücünü algıladığında alarm verecek ve bu sayede de herhangi bir düşman saldırısını etkili şekilde bastırmaya yarayacaktı. Menzili Sınır Bölgesi’nin büyüklüğündeydi hemen hemen… Gözlem Mührü ise Yıldırım’ın macera planına yardımcı olabilirdi. Filoyla denize açılamadığı için o harika Sealine’ı göremeyecek olmak Roland için büyük yazık olurdu.


Ama elbette Roland'ı en çok memnun eden şey Edith Kant'ın bağlılık yeminiydi.


Hiçbir şey ekstra nüfustan ve yeni eklenen kaynaklardan daha tatlı değildi. Kuzey, gerçekten ona kapsamlı bir hizmet sunarsa; Roland'ın toprakları üzerindeki asıl kontrolü iki katına çıkacak ve Doğu Bölgesi’ndeki soylular da bu gücün baskısını hissedecekti.


Her şeyin yolunda gitmesi halinde bu sene Şeytan Ayları gelmeden büyük birleşmeyi başarabilirdi. 



...

Yazar bir bölümde dört farklı sahneden dört farklı konunun gelişmesinden bahsediyor. Bir şeylerin alt yapısını hazırlıyormuş gibi sanki…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr