Bölüm 547: ‘Erime Noktası’ Operasyonu

avatar
2666 26

Release That Witch - Bölüm 547: ‘Erime Noktası’ Operasyonu




Çevirmen: Lodos

Agatha maun masanın önünde öfkeyle ileri geri yürüyordu: “Yani size göre Tanrı İradesi Mührü daha güçlü büyülü gücü nedeniyle Tanrı Gözü’nün İntikamı taşına etki edebilir mi? Kaos Canavarları Tanrı Taşını değiştirirlerken aslında büyülü gücü azaltıyorlar ve onu belirli bir büyülü taş haline mi getiriyorlar?”


“Ben öyle düşünüyorum.”


“Hayır… O doğru değil…” diye araya girdi Agatha: “Eğer o karanlık boşluğun sebebi fazla büyülü güç ise neden cadıya hiçbir şey olmuyor?”


“Cadı mı?” diye soran Roland, şaşırmıştı.


“Anna'yı kastediyorum!” diyen Agatha bir süre düşündükten sonra devam etti: “Onun büyülü gücü Tanrı İradesi Mührü’nü iki kez çalıştırabilecek kadar güçlü. Tanrı Gözü’nün İntikamı taşından bile daha güçlü… Ama yine de onun siyah alevleri Tanrı Taşı’ndan etkileniyor ve Anna bu konuda bir şey yapamıyor. Senin teorine dayanırsak bu pek mantıklı gelmiyor…”


“Eh…” diyen Roland bir an sessiz kalmıştı. Agatha'nın sorusuna verebilecek mantıklı bir cevap gelmemişti aklına… En kalitesiz Tanrı Gözü’nün İntikamı taşı bile bir cadıyı kolayca güçten düşürebilirdi. Anna'nın güçlü siyah alevleri bile etkisiz kalırdı. Ama bunun yanında Anna’nın büyülü gücü sis dünyasında içi boş kara delikten tamamen farklı olarak sağlam bir metal küp gibiydi.


“Başka bir soru: Büyülü taşlar neden yalnızca büyülü güçle çalıştırılabiliyor?” diye devam etti Agatha: “Büyülü güç daha az yoğun hale gelse bile taşta kalan gücün miktarı azalmamalı… Halktan kimse taşı kullanamaz ne de olsa… Keşif Topluluğu’nda iken büyülü taşlardaki büyülü güçlerin aktarılamaz olduğu sonucuna varmıştık. Yani büyülü taşlar bir tür güç kaynağı olarak kullanılamaz.” diyen Agatha, bir an duraksadıktan sonra devam etti: “Üstüm demişti ki; sadece canlılar büyülü gücü muhafaza edebilirmiş. Büyülü güç ölü organizmalar üzerinde çalışmazmış. Buna verdiği kanıt da cadıların ve şeytanların kanıydı… Çoğu araştırmacı da böyle düşünüyordu. Sizin onların görüşüne karşı çıkmanız çok umurumda olan bir şey değil zaten… Ama en nihayetinde büyülü taşlar büyülü güçle doldurulmadan ya da Tanrı İradesi Mührü olmadan önce sadece sıradan mücevher taşları…”


Agatha’yı dinleyen Roland sessizleşmişti. Az önce kendisinin yaptığı büyülü güç yoğunluğu hakkındaki varsayımı biraz mantıksız görünüyordu. Büyü yıldırımları, Tanrı Taşları’na benzer şekilde siyah ışık gibi görünüyordu. Bu ikisinin arasında muhakkak bir bağlantı olmalıydı… Roland neyi gözden kaçırmıştı?


Bu çağda herhangi güvenilir bir gözlem veya analiz yönteminin olmaması çok yazık idi… Büyülü gücü incelemenin tek yolu cadıların yetenekleri ya da Ölçü Taşıydı. Bunlar olsa bile bu yöntemlerle öğreneceği şeylerin araştırmaya pek yardımı olmayacak ve yalnızca büyülü gücün genel özelliklerine dair tanımlamalara ulaşacaktı.


Bir süre düşünen Roland, bu meseleye sonra bakmaya karar vererek şimdilik kafasından attı.


...


Üç gün sonra ‘Erime Noktası’ operasyonunun planı hazırdı. Roland iskeledeki askerleri bizzat yollamıştı.


Bu, cadıların birincil kuvvet olarak hareket ettikleri büyük ölçekli ilk askeri operasyondu. Toplamda iki gemi vardı. Her ikisi de Birinci Ordu’nun tecrübeli askerleriyle doluydu. Kaptan, Brian idi. Bu askerlerin her biri daha önceden surlarda Roland ile şeytani canavarlara karşı savaşmıştı ve Lordlarına büyük bir bağlılık duyuyorlardı. Roland gözleriyle onları süzerken düşmanların şeytani melezlerden bile daha kuvvetli olacağına tekrar tekrar vurgu yapmıştı. Göreve katılmak istemeyenlerin söyleyebileceklerini belirtti. Ama kimse geri çekilmemiş ve Bülbül de hepsinin kendi iradeleriyle bu kararı verdiklerini onaylamıştı.


Azimlerine ve cesaretlerine rağmen Roland, seçmek zorunda olduğu bu yüz askerin savaş kabiliyetlerini çok yüce görmüyordu doğrusu… Çünkü bu dünyadaki insanların kalplerinin en dibinde doğal bir şeytan korkusu vardı. Televizyon ya da sinemada her türlü şiddet sahnesini görmüş ve herhangi bir vahşi canavar karşısında aşırmayacak olan kendisinden olarak bu insanlar dehşete düşecekti. Bu savaşın hatıraları belki de hayatlarının geri kalanında hatırlayacakları bir kabusa dönüşecekti.


Bu nedenle bu özenle seçilmiş askerler doğrudan savaşa katılmayacak, aksine savaş alanından yaklaşık iki üç mil uzakta durarak nehir tarafını koruyacaklardı. Ancak cadıların bir kaza sonucu geri çekilmeleri halinde harekete geçeceklerdi.


Roland'ın seçtiği cadılar Neverwinter şehrinde en güçlü olan cadılardı: Anna, Bülbül, Wendy, Yaprak, Agatha, Sylvie, Iffy, Şimşek ve Maggie. Agatha'ya göre böyle bir kombinasyon, Cehennem Lordu’nu bile öldürebilirdi.


“Dikkatli olun. Sizin güvenliğiniz en önemli öncelik.” diye ciddi bir ses tonuyla konuşuyordu Roland: “Görevi tamamlamasanız da olur. Hepinizi kalede bekliyor olacağım.”


Ona sarılmaya giden Anna: “Merak etmeyin… Onları koruyacağım.” dedi.


"Ben de Majesteleri!” diyen Şimşek’ten sonra çığlık atarak kendisini belli eden Maggie de güvercin haliyle Roland’a sarılmıştı.


En sonunda Agatha ve Iffy hariç Roland’a sarılmayan kimse kalmamıştı.


Homurdanan Agatha, kendi kendine mırıldandı: “Bu sadece basit bir av operasyonu… Sonsuza dek ayrılık değil ki… Taquila’da iken her ayrılıkta böyle vedalar yapsaydık şeytanlarla savaşmaya vakit kalmazdı…”


Diğer taraftan Iffy ise hayretler içindeydi. İlk defa böyle ‘rahat’ bir emir duymuştu: ‘Görevi tamamlamak zorunda değilsiniz. Sadece eve güvenli bir şekilde geri dönmeniz gerekiyor…’ Majesteleri cadılara karşı çok hoşgörülüydü. Ama bu korkaklığı teşviki etmez miydi? Bloodfang Derneği’ndeyken kendisi her savaşı bir ölüm kalım savaşı olarak görürdü. Gerçekten de son birkaç yılda öldürülen bazı savaş cadıları olmuştu. Efendinin verdiği görevleri yerine getiremeyen cadılar ağır şekillerde cezalandırılmışlar ve dernek üyeleri tarafından işe yaramaz kabul edilmişlerdi. Ama Roland Wimbledon, cadılara karşı bambaşka bir tutum sergiliyordu.


Cadılara ne canavarlar ne de kuzular olarak bakıyordu. Onlara sadece ‘insan’ olarak davranıyordu.


...


Bacadan fırlayan tel tel dumanlardan sonra kürek gemisi bir düdük çalarak hafifçe ileri fırladı.


Aniden Roland yüzünü tutan bir çift görünmez el hissetmişti. Soğuk ama yumuşaktı.


“Ben yokken kendine iyi bak. Kaleden rastgele çıkıp gitme.” Tanıdık bir ses kulağına böyle fısıldamıştı: “Yakında döneceğim.”


Sonra Roland, dudaklarına hafifçe bir şeyin dokunduğunu hissetti.


Ama az önceki ellerden tamamen farklı olan dokunuş biraz tatlı ve ıslaktı. Hepsinden önce… Sıcacıktı.


Bu, kaçak ve yanıltıcı bir öpücüktü. Ne olduğunu anlayan Roland, eliyle havayı yoklasa da bir şey bulamamıştı.


*******************


Buharla çalışan gemi balondan çok daha yavaş olduğu için Kızıl Su Nehri'nin sonuna ulaşmak neredeyse iki gün sürmüştü.


Yükselen karlı manzarayı izleyen bir grup insan hayran kalmıştı. Dağdaki kar, ormandaki kardan çok daha yavaş eridiği için aylardır kar suyu birikmişti. Su uçurumdan aşağı doğru iniyor ve yansıyan kayalar üzerinde çeşitli akarsulara bölünüyordu. Uzak mesafeden bu akarsular ince ve zayıf ipliklere benziyorlardı. Ancak daha fazla araştırma yapınca aslında akarsuların nehirler kadar geniş olduğunu fark etmişlerdi. Su, dağın eteğindeki göle akarken kükrüyor ve gürlüyordu.


Ama çok açıktı ki; Kızıl Su Nehri sadece göle giden çıkışlardan birisiydi. Aksi takdirde nehir çoktan taşmış olurdu.


Bir gecelik dinlenmeden sonra hidrojen balonu şişirilmiş ve havaya yükselmişti. Bu sürede filo da üç kilometre uzakta bir yere çekilmiş ve nehir boyunca uzanan bir savunma hattı inşa etmeye koyulmuştu.


‘Erime Noktası’ operasyonu resmen başlamıştı.

 

...

Yazar, baştaki tartışmayla ilgili meselelerin şu anda zeminini hazırlıyor gibi… İleride büyük şeyler çıkabilir bunlardan…

Bülbül biraz tehlikeli sularda geziyor gibi ama bakalım ne olacak?

Erime Noktası Operasyonu da resmen başladı, hadi hayırlı olsun!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr