Bölüm 546: Tanrı Taşları’nın Gizemi

avatar
2540 27

Release That Witch - Bölüm 546: Tanrı Taşları’nın Gizemi




Çevirmen: Lodos

Anna'nın görevi diğer herkesten tamamen ayrıydı. Herkes tüm avlanma sürecine tamamen aşina olduktan sonra o, Tanrı İradesi’nin Mührü’nü kullanarak pratik yapmaya başlamıştı.


Iffy, Tanrı İradesi’nin Mührü’nün ne tür bir yeteneğe sahip olduğunu anlayamasa da cadıların gerçekleşmek üzere olan prova hakkında son derece heyecanlı olduğunu anlayabiliyordu.


“Anna'nın yeteneklerini sergilediğini nadiren mi görebiliyorlar acaba?” diye düşünen Iffy, daha da meraklanmıştı.


Anna'nın elinde garip görünümlü bir metal levha taşıyarak alanın ortasına doğru yürümesini izledi.


Hiç savaş cadısı gibi görünmüyordu. Sakin yüz ifadesi berrak bir göle benziyordu. Hareketlerinden ve jestlerinden, daha önce hiç bir ölüm kalım savaşına girmemiş olduğu belliydi.


Taşıdığı metal levha da çok şaşırtmıştı Iffy'yi… Sadece bir avuç içi büyüklüğündeydi ve pürüzsüz derecede düzdü. Üzerinde ışıltılı taşlar vardı ve hiçbir şekilde bir silaha benzemiyordu.


“Balonları uçur…” diyen Agatha, elleriyle Puslu Orman tarafını gösterdi. Çok geçmeden ormandan birkaç renkli balon ortaya çıkarak gökyüzüne doğru yükselmeye başlamıştı.


“Hadi! Vur onları!” diye bağırdı Agatha.


“Bir saniye… Mesafe çok uzak…” diye düşündü Iffy: “Bu alandan ormanın kenarına olan mesafe en az 250 metre… Anna kendisi uçmadan bu şeyleri nasıl vurabilir? Tabii yetenek sınırlarını aşarak burada yaptığı büyünün gökyüzünde ortaya çıkmasını sağlamıyorsa…”


O sırada Agatha’ya başını sallayan Anna, metal levhayı kaldırarak balonlara doğru yönlendirmişti.


Çok geçmeden Iffy, gördüklerine inanamaz olmuştu.


Dört değerli taştan aynı anda göz kamaştırıcı bir ışık çıkıyordu. Bir saniyeden az sürede metal levha altın rengini almıştı. Gökyüzünden gök gürültüleri patlıyor, bulutların arasında birbirine dolanan ışınlar sağa sola sıçrıyordu. Sanki gökte yeni bir güneş oluşuyordu.


Anna’nın yeteneği tüm gökyüzünü manipüle edebiliyor muydu yani!?


Kalabalık şaşkınlıkla haykırmadan önce göz kamaştırıcı bir altın ışık demeti Anna'nın elinden patlayarak doğrudan balonlara gitmişti. Gökyüzündeki ışınlar da aynı şekilde hareket ederek altın ışığın izini takip etmiş ve hedeflerin olduğu bölgede çok sayıda yıldırım patlamıştı. Sanki Tanrı ceza veriyormuş gibi görünüyordu. Sağır edici kükremelerin kulağının hemen dibinden patlaması sonucu başı biraz dönen Iffy, ışınlar tamamen kaybolduğunda bile kendisine gelememişti.


Bu ne tür inanılmaz bir yetenekti böyle!?


Iffy'nin vücudu boş gökyüzüne baktığı esnada elinde olmadan titriyordu: “Bloodfang Derneği'nin tüm savaş cadıları bir araya gelseler bile böyle bir güçle başa çıkamazlar… Acaba Anna bunu kendi yetenekleri sayesinde mi yoksa metal levha sayesinde mi yapabiliyor?” diye düşündü içinden.


Böyle bir güç gösterisi karşısında düşmanların vahşi canavarlar ya da sadece bir koyun sürüsü olması tıpkı Heidi Morgan’ın da bahsettiği gibi fark etmezdi.


Iffy aniden Majesteleri Roland'ın önerisini hatırlamıştı.


Bu… Kıdemli cadıların gücü müydü?


*******************


Anlaşılan bu gösteride Roland da ilk defa Tanrı İradesi Mührü’nün tam bir kullanımına tanık oluyordu.


İlk ışık ışınları arkalarında görünmez bir iz bırakmış gibi görünüyordu. Çünkü arkalarından gelen altın yıldırımlar da aynı yolu izlemişti. Bir de ilk yıldırım ormanın hemen dibinde patlamıştı. Bu da muhtemelen mührü kullanan kişinin onu kontrol edebileceği anlamına geliyordu ki sadece düşmanlara yakın olduğunda vurulması daha mantıklı olurdu.


Roland'ın ışık ışınları hakkında gözlemlediği bir başka şey de serbest bırakıldıkları esnada sadece bir kol kalınlığında olup sonradan hızla genişlemeleri ve yaklaşık 50 metreye ulaşmalarıydı. Böylesi bir soğuk silah çağında bu, kesinlikle bir kitla imha silahı sayılırdı.


“Tüm bu ışınlar… Büyülü güç tarafından mı yaratıldı?” diye soran Roland, Bülbül’e baktı.


“Sanırım… Muhtemelen… Evet…” diyen Bülbül, biraz tereddüt etmişti.


“Muhtemelen mi?”


“Sisin içindeyken büyülü gücün çılgınca dalgalanmasını gerçekten görebiliyorum ama…” diyen Bülbül’ün yüzünde şaşkın bir ifade vardı: “Rengi daha önce bildiğim veya gördüğüm herhangi bir büyülü güçten farklı…”


“Hangi renk?”


“Siyah… Ya da ışık rengi demeliyim…” diyen Bülbül kaşlarını çattı: “Tanrı Gözü’nün İntikamı taşlarının oluşturduğu kara deliklere benziyordu.”


Roland ürpermişti: “Altın ışıltılı mührün büyülü güç renginin Bülbül’ün puslu dünyasında siyah olması nasıl mümkün olabilir? Bu, büyülü güçlerin özelliklerinin aynı veya en azından benzer oldukları anlamına mı geliyor?” diye düşünüyordu: “Tanrı Taşları ve büyülü taşlar arasında bir ilişki olmalı…” diye içinden geçirdiği esnada cüretkâr bir teorinin eşiğinde durduğunu fark etmişti.


Kaledeki ofisine döndükten sonra Agatha'yı çağırdı.


“Halkın Tanrı İradesi’nin Mührü hakkında kaç kez araştırma yaptı?” diye sordu.


“Çok fazla değil. Size bizim öğrendiğimiz her şeyi anlattım. Sadece şeflerimiz bu tür bir mührü aktive edebiliyorlardı. Ve onların büyülü güçleri de savaşlar açısından çok önemli olduğu için bu tür bir deneyde harcamak istemiyorlardı pek…” diyen Agatha, merakla sordu: “Sorun nedir? Yanlış bir şey mi var?”


“Sen önceden Tanrı İradesi Mührü’nün, Tanrı Gözü’nün İntikamı taşlarının savunmasını geçebildiğini söylemiştin, değil mi?”


Başını sallayan Agatha: “Her zaman değil. Bu Tanrı taşlarının kalitesine bağlı.” dedi.


“Tanrı İradesi Mührü’nün büyülü gücünün özelliklerini hiç gözlemlediniz mi?” diye yavaşça sordu Roland: “Bülbül’ün sisinin içinde mühürden çıkan büyülü yıldırımlar Tanrı Taşı’yla aynı  renkte…”


“Evet… Bu deneyi kesinlikle daha önce yaptık. Büyülü gücün özelliklerini kaydetmemiz gerekiyordu. Ama mührün çalıştırılması esnasında Ölçü Taşı izleme işlevini kaybediyor. Ve şeflerimiz de her gün her gün Keşif Topluluğu’na gelemedikleri için gözlemlenen rengi altın olarak yazdık.” diyen Agatha birkaç kez gözlerini kırpıştırdı: “Bi’ saniye… Siz Tanrı Taşı’nın müdahale alanı ile aynı renge sahip olduğunu mu söylüyorsunuz yani?”


“Aynen öyle…” diye yanıtladı Roland telaşsız bir şekilde: “Benim bir teorim var. O da şu: Tanrı Gözü’nün İntikamı kara deliklere sebep olmuyor. Aksine bünyesinde büyünün işleyişini geçersiz kılacak kadar fazla miktarda büyülü güç var. Bu nedenle Tanrı İradesi’nin Mührü, Ölçü Taşı’nın etkinliğini kaybetmesini sağlıyor. Tanrı Gözü’nün İntikamı taşının etki alanı gibi bir etki alanına sahip yani… Bu nedenle Ölçü Taşı etkisiz kalıyor.”


“Ama büyülü gücü gözlemlemekten sorumlu olan yardımcı açıkça demişti ki…” diyen Agatha aniden cümlesinin yarısında durmuştu.


“Onun gözlemi, gölgeyi kapatan ışıklar gibi mührün yaydığı göz kamaştırıcı ışıktan dolayı engellenmiştir.” diye hızla bir fikir yürütmüştü Roland: “Oysa Bülbül’ün sisli dünyasında sadece büyülü güçlerin rengi olur. İstese hiç zarar görmeden güneşe bakabilir. Bu yüzden o keşfi yapamamışsın zamanında…”


Büyülü gücü gözlemlemek cadıların türevsel bir yeteneğiydi. Cadıların bireysel görüş seviyesi ile sınırlıydı. Ayrıca, gece ve gündüz yapılan gözlemler farklı sonuçlar doğururdu. Sylvie bu noktayı tam olarak kanıtlayabilirdi. Büyülü gözüyle, birkaç kilometre uzakta yaşanan büyülü aktiviteyi keşfedebilirdi. Algılama menzili Bülbül’ünkinden çok daha üstündü.


Bu yüzden Keşif Topluluğu, Ölçü Taşı ile yapılan testlerin sonucuna güvenmişti. Ölçü Taşı’nın doğruluğu, onu çalıştıran kişiden ve çalıştırıldığı ortamdan bağımsızdı. Bu nedenle de ilgili büyülü gücü genel olarak son derece doğru bir şekilde değerlendirirdi. Neredeyse Bülbül’ün sisi altında gözlemleyebilmek kadar iyiydi. Ve Keşif Topluluğu yalnızca Ölçü Taşı çalışmadığında gözlemcinin görüşlerini kabul ederdi.


...

Anna her zaman olduğu gibi yine herkesi şaşırtmaya devam ediyor! Muhteşem bir cadı ya!

Devamında yazılan kısımlar da merak uyandırıyor doğrusu, ileride dikkat etmek lazım bu konulara…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr