Bölüm 539: Eriyen Buz

avatar
2522 21

Release That Witch - Bölüm 539: Eriyen Buz




Çeviri: Lodos

Agatha yoğun bir gün geçirmişti. Kaleye döndüğünde gökyüzü çoktan karanlığa karışmıştı.


Kapıyı açtıktan sonra Wendy'nin onu beklediğini görerek şaşırdı.


“Neden bu kadar geç saate kadar çalıştın?” diye soran Wendy, kaşlarını çatmıştı. Ama ses tonunda en ufak bir suçlama belirtisi yoktu. Sadece biraz endişe vardı: “Umarım bir dahaki sefere daha erken gelebilirsin. En azından bu sayede birlikte akşam yemeği yiyebiliriz.”


“Üzgünüm. Zamanın nasıl geçtiğini fark edememişim.” diyen Agatha ceketini çıkardı ve kapıya astı: “Son parti nitrojen üretimine odaklanmıştı zihnim… Dışarda gökyüzü kararmış falan fark edemedim hiç... Bunun için kimyasal fabrikada ışıkları açarak etrafı gündüz kadar parlak hale getiren Lordu suçlamalısın.”


“Sana akşam yemeği getirdim.” diyen Wendy çaresizce iç çekti: “Masanın üzerinde ve hala sıcak. Yani, acele et.”


“Teşekkür ederim.” diyen Agatha, duygulanarak düşünmeye başladı: “Wendy, Cadı Birliği’ndeki en saygın cadı… Lord da ona çok güveniyor. Eğer Taquila’da yaşıyor olsaydı direkt olarak üç şefin hemen altındaki bir yönetici subay olurdu. Birlik’teyken böyle birisi bana asla yemek getirmezdi.”


“Rica ederim.” diyen Wendy, Agatha’nın omzunu sıvazladı: “Eğer yorgun hissediyorsan Yankı’nın senin için sıcak bir bahar şarkısı söylemesini istemekten çekinme… Sen de Cadı Birliği bir üyesisin, unutma…”


Cadı Birliği...


Kapı kapandıktan sonra Agatha bir süre hareketsiz kalmıştı. Sonrasında masaya gitti ve metal yalıtımlı kutuyu açtı.


Kutuda üç yemek, bir de çorba vardı: Güzel kokan bir barbekü bifteği, kızarmış mantar, dilimlenmiş ekmek ve yumurta çorbası. Ve Agatha’yı şaşırtırcasına kutunun bir köşesinde de bir bal tabağı duruyordu.


Kendisini tutamayarak yutkunmuştu Agatha…


Hatta Wendy bile fark etmişti ki…


On yıllar boyunca Taquila'daki Şeytanlara karşı savaşırken her türlü malzeme giderek daha da kıt hale gelmişti. Doğal olarak yemek de dâhildi bu kıtlığa… Agatha nispeten yüksek bir rütbe olmasına rağmen günlük yemekleri esas olarak yardımcı cadılar tarafından ekilen tahıllar ve meyvelerden oluşuyordu. Tabii ki et yiyebiliyordu. Ama her zaman bulunan bir şey değildi. Baharatlar, şekerler veya bal gibi şeyler söz konusu bile değildi. Baharat ve şekerler üst düzey yetkililere ait bir lüks idi. Ama bal… Arıları besleyip bal yapan cadılar savaşa yollanmışlardı. Bunun sebebi de Birlik’in o cadıların bu kadar ‘gereksiz olan tatlıları’ üreterek boş yere harcandıklarını düşünmesiydi.


Aslında Agatha, tatlı şeyler yemeyi çok severdi. Özellikle de bal…


Barbekü partilerinde insanların çoğu biber ve tuz kullansa da Agatha her seferinde mangaldaki etlerine bal fırçaları atardı. Wendy’nin bunu fark etmiş olmasını beklemiyordu doğrusu…


Aniden kalbinde garip bir şey hissetti. Herhangi bir soğukluk hissetmiyordu. Zaten sıcaklığa karşı çok hassas da değildi. Banyo yaparken bile Anna’yı rahatsız etmemek için nadiren sıcak su kullanırdı. Kendi kimliğini ve geçmişini göz önünde bulundurarak Agatha, Roland'dan test kulesinin en üst katında kendisine ayrı bir oda vermesini istemişti.


Ama şimdi biraz soğuk hissediyordu sanki…


Belki de başkalarıyla yaşamak kötü bir fikir değildi…


Agatha balı çıkardı. Ekmeğin üzerine sürdü ve yavaşça ağzına koydu. O anda yiyeceklerin kokusu ve tatlılığının getirdiği sıcaklığı gerçekten hissetmişti.


...


Akşam yemeğinden sonra uyumadan önce bir süre ‘Temel Kimya’ okumayı planlamıştı. İçindeki bilgiler, Agatha’nın daha fazla ilerlemesine yardımcı olmayabilirdi belki… Ancak en azından onu sıradan insanların önünde utanmaktan kurtarabilirdi.


Son zamanlarda bir grup yabancı, kimya fabrikasına geliyordu. Paper onların Kral Şehri’nin Simya Atölyesi’nden olduklarını söylemişti. Her gün Agatha onları laboratuvar ve kimya tesisi arasında yürürken görebiliyordu. Bazen Kyle Sichi, diğer zamanlarda da Kyle'ın öğrencisi Chavez tarafından yönetiliyorlardı. Ancak Agatha onları her gördüğünde yüzlerinde hep bir inanamama ifadesi vardı. Öyle ağızları açık bir şekilde durmaları halinde ağızlarından içeri kolaylıkla yumurta sokulabilirdi. Sanki gösterebilecekleri tek yüz ifadesi buydu. Bazıları aşırı derecede meraklıydı ve Agatha’yı ünlü bir simyacı olarak görüyor gibilerdi. Ne zaman fırsat bulsalar ona sorular soruyorlardı. Başlangıçta sorular son derece basit geliyordu. Ancak yavaş yavaş başa çıkmak biraz zorlaşmış gibiydi.


Kıdemli cadıların ve Keşif Topluluğu’nun onurunu korumak için Agatha, onların gözlerindeki bu imajı korumaya karar vermişti.


Birkaç gün boyunca halkla vakit geçirdikten sonra bir kez daha Kutsal Birlik’in nerede yanlış yaptığını anlamıştı.


Roland soyluların bilgeliğini kanıtlamıştı. Bu sıradan insanların bilgeliği de cadıların bilgeliğinden daha az değildi… Bu sıradan insanların azot donanımının çalışmasına hâkim olmaları sadece birkaç gün sürmüştü. Aynı zamanda azot çıkarma sürecini de anlamışlardı. Başlangıçta havadaki elementlerin sayısı hakkında tartışıyorlardı. Ama şimdi çoktan sentetik amonyak bileşimini tartışır hale gelmişlerdi. Birkaç beyaz saçlı yaşlı adam bile utangaç bir gülümsemeyle Paper’a bir şeyler sormuşlardı. Ki bu Paper’ı epey şaşırtmıştı.


Açıkçası bu insanlar çevrelerindeki her şeyi hızla öğreniyorlardı.


Bunları düşünen Agatha duygularının arasında boğulmuş gibi hissetmişti: “Cadılar ne tanrılar tarafından seçilen şanslılar, ne de tanrılar tarafından terk edilen talihsizler… Aslında sıradan insanlardan farklı değiller. Ki bu kaderin kesinliği… Bu Tanrı İradesi Savaşı’nda herkes kendi kaderini sırtlanmalı… Cadılar sadece küçük bir insan kümesi… Başka bir şey değil…”


Belki de bu, Tanrıların asıl niyetidir. Eksik olan en ufak bir parça bile bu savaşın kazanılmasına engel olur.


Aniden kapıdan bir tıklama sesi gelmişti.


“İçeri gel.” diyen Agatha sırtını çevirdi: “Kapı kilitli değil."


Gelen Bülbül idi.


“Ne istiyorsun?” diye sordu Agatha.


“Majesteleri Roland sizi görmek istiyor.”


“Eğer çalışmayı ve dinlenmeyi dengeleme teorisinden bahsederek bana işten daha erken çıkmamı söyleyecekse bunun farkındayım ve gelecekte daha dikkatli olacağım.” diyen Agatha, dudaklarını kıvırmıştı: “Değerli zamanını benim için harcamasına gerek yok.”


“Bu, sadece sebeplerden birisi… Majesteleri Şeytanlarla savaşmak istediğini söyledi.” dedi Bülbül.


Agatha şok olmuştu: “Ne?” diye haykırıp elindeki kitabı masaya fırlattı: “Çabuk beni ona götür!”


...


Agatha Lord’un ofisine koştu. Roland daha bir şey söyleyememişti ki endişeyle sordu: “Şu anda on tane Uzun Şarkı topu bile bir araya getiremiyoruz ve siz şeytan kasabasına mı saldırmak istiyorsunuz? Binlercesi öldürülünce onların kılıçlarını kalkanlarını fırlatıp kaçtıklarını mı düşünüyorsunuz? Şehri ve buradaki iyi durumu mahvedeceksiniz!”


“Öyle mi?” diye soran Roland şaşkın görünüyordu: “Neden bahsediyorsun sen?”


“Şeytanlara karşı savaşmayı planlamıyor musunuz?”


Bülbül’e bakan Roland, kıkırdadı: “Hayır. Benim planım bu değil. Ben onların kamplarını yok etmek istemiyorum. Sadece birkaç tanesini canlı olarak yakalamak istiyorum.”


...

Tam içimden diyordum ki bu bölüm sakin geçiyor, yazar bizi rahatlatacak bir bölüm yazmış… Yine bir anda en son gelen haberle yüreklerimiz hopladı. Epey de heyecanlanıyoruz, sonraki bölümlere ilerleyelim!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44253 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr