Bölüm 536: Rüya Part - 1

avatar
2467 22

Release That Witch - Bölüm 536: Rüya Part - 1




Çevirmen: Lodos

“Annie… Yoruldum.” diye şikâyet etti Iffy.


“Biraz daha dayan. Neredeyse vardık.” dedi Annie.


Sert çakıl üzerinde yürüyorlardı. Attıkları her adım ayaklarını ağrıtıyordu. Iffy gerçekten durmak istiyor ama Annie ellerinden sıkıca tutmuş onu ileriye doğru çekiyordu. Sanki dikenli çalılardan ya da buz gibi akıntılardan geçmiş olmaları Annie’nin çok da umurunda değil gibiydi. Arkadan sert bir dağ gibi görünüyordu.


“Annie, çok yorgunum...” diye tekrar yalvarmıştı Iffy.


Tabanları yanıyordu. Tüm vücudu acıyor, göğsü sıkıştırılıyormuş gibi hissediyordu. Sanki ölüyormuş gibi…


Annie yavaşça iç çekti ve yeri dinlemek için çöktü. Sonrasında da uzak olmayan yükseltilmiş bir taşı işaret etti: “Orada dinlenelim.”


Dinleneceklerini duyunca Iffy’nin vücuduna son bir güç gelmişti. Dişlerini sıktı ve hızlı bir şekilde dev kayaya yürüdükten sonra yere çöküverdi. Sonsuza dek orada kalmak istiyordu.


Annie hemen oturmadı. Kayanın her iki tarafını da gizlenme için yakınlarda bulduğu kırık dallarla çevreledi. Her ne kadar rahat bir yuva hissi olsa da hala popolarını ağrıtan engebeli ve sert bir yüzeydeydiler. Üstelik ikisinin de uzanabilmesi için yeterli alan yoktu.


“Bu kadar uzağa geldik. Kilise bizi bulamaz.”


“Gardını düşürme. Hala onlardan yeterince uzak değiliz.”


Annie bir yaban kedisi kadar uyanık hareket ediyordu. Her zaman kulakları açık bir şekilde etraflarındaki her şeyi dinliyor ve izliyordu. Ancak bir yaban kedisinden çok daha güçlüydü. Acıya alışmıştı. Acımasız Yargı Ordusu’na kıyasla daha çok sessiz bir yırtıcı gibiydi.


“Bloodfang Derneği… Gerçekten var mı?”


Onlar Bloodfang Derneği'ni arayan beş cadıdan ikisiydi. Graystone Kalesi’nden ayrıldıktan sonra Kilise tarafından ele geçirilmişler ve bu yüzden de ayrı ayrı hareket etmeye karar vermişlerdi. Iffy, Annie ile karşılaşmadan önce üç gün ve gece boyunca doğuya yürümüştü. Ama diğerleriyle tamamen irtibatları kopmuştu.


“Elbette…” diyen Annie, ayak parmaklarını ovuşturuyordu: “Denizin öbür tarafındaki Kurt Dişi Adası’nda olduklarını duydum.”


“E denizi nasıl geçebiliriz?”


“Kıyıya gidip bir tekne arayarak…” diyen Annie tesellide bulundu: “Endişelenme… Sadece bana bırak.”


“Tamam.” diye yumuşakça cevap verdi Iffy.


Annie yüklerinden bir parça kurutulmuş domuz derisi çıkardı ve elinde tuttu. Anında buharlar çıkmaya başlamıştı deriden: “Şimdi bir şeyler yiyelim. Sonra yola devam edeceğiz.” dedi.


Annie’nin yeteneği buydu. Elleriyle dalları ve sopaları ateşe vererek yemek pişirebiliyordu. Domuz derisini kurt gibi yutan Iffy, elinde olmadan Annie’nin elindeki deriye baktı. Gülümseyen Annie, derinin yarısını Iffy’ye attı ve: “Ben çok aç değilim. Sen ye..." dedi.


Iffy, derinin diğer yarısını yedikten ve parmaklarının her birini yaladıktan sonra yolculuğa devam etme zamanı gelmişti.


Ayağa kalkmaya çalışıyordu ki daha mağaradan çıkamadan içerideki dallar titremeye başlamıştı.


Sonbahar rüzgârının sallaması değildi bu… Sanki bir şey o tarafa doğru geliyormuş gibi hızlı ve hafif tempolu titremelerdi.


Annie'nin gözleri anında korkudan dört açılmıştı: “Atlar! Atlarla geliyorlar! Koş!”


Iffy çekiliyormuş gibi hissetti ve bilinçsizce koşmaya başladı. Ayaklarının altındaki ağrı geri dönmüştü. Vücudu tam olarak iyileşmediği için bırak koşmak ayakta durmak bile çok zordu.


Arkasını döndü ve kayalık sahilin sonunda on taneden fazla dörtnala koşan at gördü. Askerler atların toynaklarına zarar gelmesinden endişe ettikleri için hızları çok fazla değildi. Ancak çıplak ayakla koşan iki kıza kıyasla elbette hızlılardı.


Iffy kaçamayacaklarını düşünüyordu.


Ya da daha doğrusu kendisinin kaçamayacağını…


Iffy elini Annie'nin elinden çekti: “Önce sen git!”


“Seni taşıyacağım.”


“Öyle yeterince hızlı koşamazsın!”


“Sadece beni dinle. Çabuk!”


Tam o sırada tereddütte kalan Iffy, bir yandan da Yargı askerlerinin yaklaştığını ve bazılarının yaylarıyla mızraklarını kaldırdığını fark etmişti.


Tam o sırada engebeli çakıl zemin aniden çökmüş ve öndeki biniciler çığlıklar içinde çukura düşmüşlerdi. Birlik tuzaktan kaçınmak için aceleyle sağa sola yayılsa da atlar çoktan diz çökerek oturmuşlardı. Bir grup kırmızı giyimli siluet beklenmedik bir şekilde Kilise askerlerinin önünde yerden yükseliyormuş gibi dışarı fırlamıştı. Yakın mesafeden gelen ok saldırılarının sonucunda Kilise’nin on taneden fazla askeri birkaç saniye içinde taş sahilde ölü olarak yatıyorlardı.


Çok geçmeden askerlerin zırhlarını, yüklerini, yiyeceklerini ve Tanrı Gözü’nün İntikamı Taşları’nı soymuşlardı.


İçlerinden birisi Iffy ve Annie'ye doğru yürüdü.


“Bloodfang Derneği'ni mi arıyorsunuz?”


“Nereden biliyorsunuz?” diye şaşkınlıkla sordu Iffy.


“Evet, efendim…” diyen Annie, hızla Iffy'nin elini sıktı ve: “İkimiz de cadıyız. Diğer üçü yolda kayboldu. Lütfen onlara da yardım eder misiniz?”


“Diğer cadılara bakacak kadar elemanımız yok.” diyen kadın kapüşonunu çıkararak kızıl renkli kısa saçlarını sağa sola savurdu: “Eğer o arkadaşlarınız buraya kendi başlarına ulaşamadılarsa Bloodfang Derneği'ne katılmak için yeterince iyi değiller.” dedikten sonra bir an duraksayıp devam etti: “Elbette buraya her gelen de Bloodfang Derneği’ne katılacak diye bir şey yok.”


Iffy, Annie'nin elini daha da sıktığını hissediyordu.


“Yetenekleriniz ne? Bana gösterin.”


Yeteneklerini izleyen kızıl saçlı kadın Iffy'ye baktı ve başını salladı: “Sen Arşidük Adası'na gidebilirsin.” Sonra da Annie’ye baktı: “Ama sen gidemezsin.”


“Neden?” diye sordu Iffy.


“Efendim ben…” dedi Annie.


“Seni başka bir cadı derneğine göndereceğim. Sadece Bloodfang Derneği’ne değil.” diye Annie’nin sözünü kesmişti kızıl saçlı kadın: “Sen savaş cadılığı yapamazsın ve Bloodfang Derneği'nin bir aşçıya ihtiyacı yok.”


...


“Ne için ağlıyorsun?” diyen kızıl saçlı kadın sabırsızlıkla Iffy'yi azarlıyordu: “Lord seni ağlarken görürse çok kızar.”


“Ben… Annie ile olmak istiyorum…”


“Umutsuz küçük velet… O bir yükten başka bir şey değil.”


“Hayır! O beni kurtardı!” diyen Iffy gözyaşlarını yuttu ve: “Annie sizin ihtiyacınız olan gerçek savaş cadısı…”


“Pfft... Bir savaş cadısı olup olmaman uyanışta elde ettiğin yetenek sayesinde belirlenir. Ne kadar güçlü olduğunla değil.” diyen kızıl saçlı kadın acımasız bir sesle konuşuyordu: “Onun senden daha güçlü olduğunu düşünüyorsun. Çünkü senden beş altı yaş büyük. Ama aslında sen ondan çok daha fazla potansiyele sahipsin.”


“Annie’yi nereye… Göndereceksiniz?”


“Bu seni ilgilendirmez!”


Bunu duyan Iffy yine ağlamak istemişti.


Kızıl saçlı kadın kaşlarını çattı ve: “Dinle! Lord korkakları sevmez. Arşidük Adası'nda hayatta kalmak istiyorsan geçmişten bahsedemezsin!” dedi.


...

Bu bölümde sanırım Iffy’nin rüyasına konuk oluyoruz. Yazarın ara sıra yaptığı bu geçmişe dönmeler güzel oluyor, hem okuması keyifli hem de bazı meseleleri aydınlatıyor.

Bu arada ben de ne güzel tam kurtuldular diye düşünüyordum… Annie’yi niye öyle atıp gittiler ki? Bakalım ileride neler olacak?

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr