Bölüm 531: Romantizm

avatar
2770 21

Release That Witch - Bölüm 531: Romantizm



Çevirmen: Lodos 

“Sorun yok mu gerçekten?”

 

“Ne?”

 

“Iffy, Softfeathers ve Lotus'u Sınır Kasabası’na göndermek…” diyen Ashes, Tilly’ye arkadan sarıldı ve: “Heidi Morgan’ın fikriydi, değil mi?” diye sordu.

 

Sealine'in varlığını duyduğundan beri Prenses Tilly neredeyse tüm zamanını çalışma odasında geçiriyordu. Masasında yığınlarca kitap vardı. Kimi Roland’dan gelmiş kimi de harabelerde bulunmuş kitaplardı. Tilly’yi tüm bu kitapların arasında gören Ashes, üzülmüştü.

 

Tüy kalemi bırakan Tilly yavaşça geriye yaslandı: “Morgan ortaklarla tek başıma iletişime geçmememi istedi. Onu reddedecek bir neden de yoktu elimde açıkçası...”

 

“Ortak dediği kişi senin ağabeyin… Onun, senin yerine seçim yapabileceğini düşünmeni sağlayan şey ne?”

 

“Çünkü o da kraliyet ailelerinden…” diyen Tilly, başını sallayarak gülümsedi: “Statü ne kadar yükselirse kan bağları da o kadar gevşer. Her krallıkta doğru olan budur.”


Belli ki Heidi de bu durumu çok iyi biliyordu ki bu kararını vermişti.

 

“Majesteleri Roland'ın desteğini almak için seninle savaşmayı mı planlıyor yoksa?” diyen Ashes, kaşlarını çatmıştı.

 

“Henüz değil. Şimdilik sadece durumları gözetlediğini düşünüyorum.”

 

“O zaman neden onunla aynı fikirde oldun?” diyen Ashes, kollarını gevşeterek düşük bir sesle: “Sanırım benim onunla konuşmam gerekiyor.” dedi.

 

Prenses Tilly'nin, Kilise tarafından bastırılmış ve zulüm görmüş cadıların güvenini kazanmasının sebebi yakınlığı ve hoşgörüsü idi. Ancak bu, onun hoşgörüsünün bir zayıflık olarak kullanılabileceği anlamına gelmiyordu.

 

Tilly kolunu tuttuğunda Ashes tam dönmek üzereydi: “Neden olmasın ki? Dediğim gibi, onu reddetmek için hiçbir nedenim yoktu. Uyku Adası bizim evimiz. Buradaki tüm cadılar, özgür kadınlar. Kimseye zarar vermedikleri sürece hiçbir şey yapmalarına engel olmayacağım. Ve…” dedikten sonra iç çekti Tilly: “Onları Batı Bölgesi’ne göndermek fena fikir değil…”

 

“Fena fikir değil mi?” diye soran Ashes, şaşırmıştı.

 

“Bloodfang Derneği'ndeki cadıların neden başlangıçta diğer cadılarla aynı olduklarını ancak yavaş yavaş farklılaştıklarını hiç düşündün mü?”

 

Bir süre düşünen Ashes, sordu: “Hayatları bir düzene oturduğu için mi?” -

 

“Aynen öyle.” diyen Tilly başını salladı: “Geçmişte Kilise onların kalbinde büyük bir yüktü. Hayatta kalmak için hep bir arada kalmak zorundalardı. Ama artık Fjordlar’da Kilise yok. Ve Uyku Adası da onlara nispeten rahat bir ortam sunmuş durumda... Bu yüzden insanlar farklı düşünüyor ki bu oldukça normal. Cadı Birliği bizden farklı… Biz birkaç cadı örgütünden oluşan bileşik bir grubuz. Yani körü körüne bastırmak işe yaramaz. Eski günlerde olduğu gibi işbirliği yapmalarını sağlamak için güçlü bir düşmana ihtiyacımız var.”

 

Ashes, kaşlarını çatarak sordu: “Şeytanlardan mı bahsediyorsun?”

 

“Verimli Araziler’in derinliklerindeki düşmanlar, Kutsal Birlik’in fiyaskosu, yaklaşan üçüncü Tanrı İradesi Savaşı… Tüm bunları tek başlarına öğrenebilirler. O da benim tek tek anlatmamdan daha etkili olacaktır.” diyen Tilly, gülümsedi: “Ayrıca Sınır Kasabası’nda görülecek daha çok şey var.”

 

Prenses Tilly ayağa kalktı. Arkasındaki kaleye açılan kapıya yürüdü ve kapıyı açtı: “Savaş dışı cadıların olmazsa olmaz roller oynayabildiklerini, halkın cadılar kadar yetenekli olabildiklerini görecekler ve herkes beraber çalıştığında ne gibi inanılmaz şeyler yaşanacağına tanık olacaklar. Tıpkı bu küçük kapı gibi… Açtığında daha geniş bir dünyaya çıkıyorsun.”

 

Ashes sessizce güneş ışığında parlayan kadına baktı. Bir kelime çıkmıyordu ağzından… Tilly’nin gri saçları, deniz meltemiyle sağa sola uçuşuyordu. Arkadan bile şaşırtıcı derecede güzel görünüyordu. Zaman durmuştu. Bu dar çalışma odasında geriye sadece o ve Tilly kalmıştı.

 

Uzun bir süre sonra Tilly döndü ve sinsice gülümsedi: “Iffy ve Softfeathers'ı seçmemin özel nedenleri var. Roland anlayacaktır…”

 

*******************

 

Anna yanında uyumakta olan Roland'ı dürttü: “Kalkma vakti…”

 

“Bir saniye…” diyen Roland döndü. Anna’yı kucakladı ve saçını kokladı.

 

Kral Şehri’nden Neverwinter Şehri’ne döndükten sonra bütün geceyi Anna ile geçirmişti Roland. Yaşadıkları geçici ayrılık tutkularını arttırmış olacak ki ikisi de ertesi sabah yataktan ayrılamamıştı. İlk kez Anna büyülü güç pratiğini es geçmişti. İstemediği için değildi bu… Roland gitmesine izin vermeyeceği içindi.

 

Ama elbette Anna da Roland’ın cilvelerini boş bırakmak istemiyordu.

 

Ta alacakaranlığa kadar yatak odası romantik bir atmosferle doluydu. Mola verdikleri zaman da yatakta oturuyorlar ve birbirlerine olan biteni anlatıyorlardı. Öğle yemeğini bile bir hizmetçi odaya getirmişti. E tabii hizmetçi geldiğinde Anna yorganın altına girivermişti.

 

Roland, Anna'nın sırtını hafifçe okşadığında Anna elinde olmadan bir kedi gibi mırladı. Bir yılın sonunda Anna o hapishanede gördüğü zayıf kız değildi. Kıvrak vücudu Roland’ın vücuduyla bire bir uyuşuyordu. Roland arkadan kulaklarını öptüğünde yanakları yavaşça kızarıyor ve kirpikleri titreşiyordu. Bu sayede daha da sevimli görünüyordu.

 

Uzun bir süre geçtikten sonra Roland'ı bir kez daha itti Anna: “Wendy ve diğer kızlar yakında geri dönecekler. Bu sefer yeni cadılar da olacak. Gidip yıkanmalısın.”

 

“Hmm…” diye kısa bir cevap verdi Roland. Artık erteleyemeyeceğini biliyordu. Bu yüzden Anna’yı dudaklarından hafifçe öptü ve yataktan yuvarlandı. İlk önce Anna'nın giyinmesine yardım etti sonra da kendi üstüne bir palto attı.

 

Masadaki su dolu leğen çoktan soğumuştu. Ancak bu Anna için bir sorun değildi. Suya bir ateş fırlattı. Anında sudan buharlar yükselmeye başlamıştı. Yıkandıktan sonra Roland, Anna’yı yatak odasına geri yolladı ve kendisi de üçüncü kattaki çalışma odasına gitti. En azından cadılar dönmeden çalışıyormuş gibi görünebilirdi.

 

On beş dakika sonra Şimşek ve Maggie, Fransız penceresinden içeri sarkmıştı.

 

“Geldiler Majesteleri...”

 

 

“Sadece bir ay içinde Gökhisar Kralı olacağınızı kim düşünebilirdi?” diyen Breeze kale salonuna en önce giren kişiydi. Hemen arkasından Lotus, Honey ve Roland’ın tanıyamadığı diğer iki cadı daha geliyordu: “Wendy söylemeseydi inanmazdım. Tilly öğrenirse çok şaşırır.”

 

Roland onları karşılamak için yürüdü: “Henüz tahta geçmedim. Sorun yok yani…”

 

“Ama siz haklı bir kralsınız…” diyen Breeze, eğildi.

 

Lotus ve Honey de Breeze'i taklit ederek abartılı bir şekilde eğildiler. Ancak diğer iki cadı onu sadece ellerini göğsüne koyarak selamlamıştı. Tanıdık cadılar yeniden bir araya gelmelerinin sevincini yaşarken diğer ikisi biraz şüpheci yaklaşıyordu.

 

Roland şaşırmıştı.

 

Ancak bu koşullar altında, duygularını göstermezdi. Onları davet etmek için bir hareket yaptı: “Zor bir yolculuk olmuş olmalı… Hadi ziyafetin tadını çıkarın. Rahatınıza bakın. Burası sizin de eviniz…” 


...

Roland yeni gelecek bu cadılarla neyi anlayacaktır acaba? Meraklandık bak şimdi…

Anna ile Roland’ın aşkı çok sevimli değil mi? Evliliklerini de görmeyi umuyoruz.

Bakalım bu yeni cadılar kimlermiş, okuyup göreceğiz!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr