Bölüm 515: Büyülü Boya

avatar
2960 20

Release That Witch - Bölüm 515: Büyülü Boya




Çevirmen: Lodos

“Günaydın Bayan Soraya!”


Soraya’nın bisiklet fabrikasına girdiğini gören Jilly gelerek: “Erkencisiniz bugün…” dedi.


Bu Soraya'yı biraz utandırmıştı. Çünkü önceki gece geç saatlere kadar Gizemli Ay ve Lily ile ‘Lord ile Savaş’ oyununu oynamış ve her zamanki saatten yaklaşık yarım saat sonra uyanmıştı. Wendy ortalıkta olmadığında herkes biraz tembelleşiyordu. Tabii Anna ve Agatha hariç... İster çalışma, ister bir şeyler öğrenme olsun diğer kız kardeşler için harika örneklerdi ikisi de… Özellikle de Agatha… Hep en erken gelen olurdu ve geçe kalırdı.


Soraya, Jilly’ye sordu: ''Malzeme hazır mı?''


“Evet. Lütfen beni takip et.” dedi Jilly.


İlk mezun olan gruptan bir öğrenci olan Jilly, mezun olduktan sonra Soraya’nın asistanı olmuştu. Asıl işi Soraya'yı günlük program hakkında bilgilendirmekti. Daha bir sene öncesine kadar Soraya sıradan insanların ve cadıların uyum içinde çalışabileceğine asla inanmazdı.


Buhar motoru çalışmıyordu ve herkes bir dizi aracın etrafında durarak onlara bakıyordu. Aniden fabrikanın bugün biraz farklı olduğunu fark eden Soraya sordu: “Şunlar bitmiş bisikletler mi?”


“Evet. Bunlar ilk parti…” dedi Jilly: “Toplam 20 bisiklet. Yapımı hiç kolay değil. Özellikle de zincirler ve tekerlekler… Bitmiş ürünlerin oranı %50'den az idi.”


“Gerçekten kolay değil.” diye düşündü Soraya. Fabrika geçen sonbaharda inşa edilmişti. Ancak o zamandan beri ekipmanın hazır olmaması, insan gücünün ciddi derecede az olması vb. gibi her türlü sıkıntıyı çekmişti. Buhar montaj tesisi ve hemen yanlarındaki kimya tesisine kıyasla nispeten arka planda kalıyordu. Bu tesislerin her ikisi de üç vardiyada çalışıyordu ve günün her anı çalışan insan vardı. Ancak Bisiklet Fabrikası sadece gündüzleri işletiliyordu. Bir keresinde Jilly, kimya tesisinde çalışan arkadaşının kendisinden üç kat fazla maaş aldığından bile yakınmıştı. Ama şimdiye dek bir tane bile bisiklet görememişlerdi.


Nihayet Jilly’nin kendisine ait bir bisikleti olmuştu.


Ofisine giren Soraya, zeminin çoktan yaklaşık 40 metrekarelik beyaz bir kâğıt tabakası ile döşendiğini görmüştü. Beyaz kâğıt zeminde sanki kar varmış gibi görünüyordu.


“Bugünkü işlememiz gereken kısım iç lastik…” diye açıklayan Jilly, Soraya’ya doğru eğildi.


“Tamam.” diyen Soraya, başını salladı: “İşine devam edebilirsin.”


“Yardıma ihtiyacınız olması halinde lütfen beni çağırın.” diyen Jilly, güldü: “Hemen kapının oralarda olacağım.”


Jilly’nin heyecanla ayrıldığını gören Soraya, kızın bisiklete binmek için sabırsızlandığını anlamıştı. Gülümsedikten sonra ayakkabılarını çıkardı ve döşenmiş kâğıt zemine geçti.


Genellikle bisiklet fabrikasının taleplerine göre iç lastikleri, dış lastikleri ve bisiklet çerçevelerini boyardı Soraya. Onun boyama hızı fabrikanın üretim hızından daha hızlıydı. Bu yüzden stokta çok fazla şey vardı. Büyülü güçlerinin her geçen gün büyüdüğü de göz önüne alındırsa onu kullanmamak bir israf olurdu. Bu yüzden Soraya boyama görevlerini bitirmek için her üç günde bir fabrikaya geliyordu.


İç lastiğin boyanması gereken rengi hatırlayarak elini kaldırdı ve büyülü kalemini çağırdı.


Gaz içeren ince tabakalı bir malzeme olduğu için hafif, yumuşak ve dövülmeye uygun olmalıydı. Aynı zamanda yüksek sıcaklıklarda kaynaşması da gerekiyordu. Geçmiş deneyimlerini düşünen Soraya, tıraş kaplama yöntemini seçmişti. Yüzlerce testten sonra gökyüzü kaplamasının çok esnek ve ısıya fazla dirençli olduğunu fark etmişti. Hammadde toplarken marangozların bıraktığı talaşları fark etmiş ve sonunda ideal boyama malzemelerini bulmuştu.


Lucia'nın aksine Soraya, malzemeleri temel maddelerine ayırıp sonrasında istediği oranda birleştiremiyordu. Malzemelerin özelliklerini boyayarak anlamak zorundaydı, binlerce malzemeyi ve özelliklerini de aklında tutamadığı için hatırlama amacıyla renk kartları yapmıştı. Gerektiğinde renk kartlarına bakarak uygun kaplamayı seçiyordu.


Ama iç ve dış lastikler için kullanılan boya yaygın olduğu için Soraya’nın renk kartına bakması gerekmemişti.


Soraya, fırçanın tam ortasında ve merkezinde dururken büyülü kalem yavaş yavaş altı metre olana kadar uzadı. En fazla on metreye kadar uzayabiliyordu. Ama o zaman kolayca kontrolden çıkabiliyordu. Bu yüzden daha kaliteli bir çizim yapmak için daha küçük bir fırça kullanması ve daha fazla zaman harcaması gerekiyordu.


...


İki saat içinde 40 metrekarelik kâğıt bir talaş tabakası ile kaplanmıştı. Tabii ki boya gerçek ahşap talaşı değildi. Tıpkı çelik boyasının gerçek çelik olmaması, aksine cam gibi nispeten kırılabilir bir malzeme olmasıydı. Bir şey aynı anda hem sert hem de dövülmeye uygun olamazdı nede olsa…


Ahşap talaşlarının içine Soraya adını bir imza olarak kazıdı. Bu sanatçılar arasında bir gelenek idi. En başta Soraya kaplamanın sağ alt köşesine imza atıyordu. Ancak kaplama kesildikten sonra adının sadece bir tane iç boruda görüneceğini öğrenmişti. Bunun sonucunda da her yere imza atmaya karar vermişti. Bu sayede kesim nasıl yapılırsa yapılsın insanlar her zaman ‘Soraya'nın işi’ yazısını görebiliyorlardı. Majesteleri bunu öğrendiğinde Soraya paniklemişti. Ceza alacağını düşünmüştü. Ama Majesteleri onu överek ona bir filigran mucidi olduğunu söylemişti.


Filigranın ne demek olduğunu anlamasa da Soraya, Majesteleri’nden övgü aldığı için birkaç gün boyunca mutlu gezmişti. İmzalara devam etmeye de karar vermişti.


Boyama tamamlandıktan sonraki işlem, kaplamanın bir tarafındaki kâğıdı yakarak iç lastik için gereken hammaddeleri elde etmek idi. Sonrasında şerit halinde kesilmek ve lastiklere kaynaklanacak hale getirilmek için kesim odasına yollanırdı. Bütün bu işlemler çalışkan işçiler tarafından halledilirdi. Soraya’nın tek yapması gereken hammaddeyi hazırlamak idi.


Bugün yaptığı boyamalar büyülü gücünün neredeyse üçte birini tüketmiş ve ona pratik yapmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatmıştı. Çünkü pratik onun büyülü güçlerini hala büyük ölçüde artırıyordu. Eskiden bu yaptığı iş onu tamamen bitkin bırakırdı. Ama şu anda Jilly ile vedalaştıktan sonra Kuzey Yamaç Madeni’ne gidecek enerjisi bile vardı.


Dağa girdikten sonra hemen hemen her 100 metrede bir nöbetçi vardı. Girişte de bir sığınak ve gözcü kulesi kuruluydu. Lord’un kalesi bile bu kadar sıkı korunmuyordu.


Soraya’nın bahçeye girdiğini gören askerler onu selamladı. Her zamanki gibi bazı garip parçaları kesmeye odaklanmış olan Anna’yı görmüştü. O anda kendisinden biraz utanan Soraya, aynı zamanda çok yetenekli ve çok çalışkan olan Anna’ya hayranlık duymuştu. Anna aynı zamanda Majesteleri’nin de en sevdiği cadıydı.


Lucia, Soraya'nın ayak seslerini duyunca gülerek haykırmıştı: “Hey! Soraya Abla! Hoş geldin!”


Anna da elindeki parçaları bırakarak el salladı: “Boyanması gereken bazı bakır teller var. Lütfen…”


“Sorun değil.” diyen Soraya gülümsedi ve onlara doğru yürüdü.



...

Soraya aslında serinin başından beri çok üstüne düşülmese de yer yer ortaya çıkan bir cadı… Boyamalarından ziyade kaplamaları çok önemli bence… Çok da çalışkan bir cadı hakikaten, bravo Soraya!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44352 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr