Bölüm 511: Gecedeki Fısıltılar

avatar
2875 18

Release That Witch - Bölüm 511: Gecedeki Fısıltılar




Çevirmen: Lodos

Bülbül pencerenin yanında yatmış, karanlık gökyüzünün altındaki şehri seyrediyordu.


Loş gölgeler karanlığın altında yayılıyor, Kral Şehri surlarının ana hatlarını belirliyordu. Işığın altında üç sur yalnızca bazı küçük farklılıklar gösteriyordu. En yakın saray duvarı, açık gri renkteydi ve reçine meşaleleriyle aydınlatılmıştı. Mücevherli bir kemer gibi görünüyordu ilk bakışta…


Uzakta da siyahla karışmış gri renkli iç şehir surları vardı. Şehri çevreleyen uzun bir yılana benziyordu. Kral Şehri yeni bir hükümdara sahip olduktan sonra bile; iç şehir ihtişamını korumaya devam etmişti. Bülbül ilk defa Sınır Kasabası’ndan daha yoğun ve canlı bir yer görüyordu. Henüz çok bir zaman geçmemişti belki ama… Savaş zenginleri ve soyluları hiç etkilememişti sanki… Geceye karışıp zevklerine devam ediyorlardı.


Ama gökyüzü kapkaraydı. Karanlık, o meşhur mavi taşlı surları bile kaplamıştı. Bülbül sadece ay ışığına maruz kalan birkaç taşı görebilmişti. Dış şehir ise daha önce gördüğü şehirlerin pek çoğu gibi görünüyordu. O tarz şehirler gece çöktükten sonra sessizliğe bürünürdü. Engin karanlıkta iç şehirdeki ışıklar biraz donuk görünüyordu. Ama insanlar dans etmekten ya da şarkı söylemekten geri durmuyorlardı.


“Vay canına… Epey yoruldum.” diyen Wendy'nin sesi Bülbül’ün düşüncelerini kesintiye uğratmıştı. Kızıl saçlı cadı omuzlarını ovuşturarak Bülbül’ün hemen yanına, pencereye doğru uzandı.


“Çoktan uyudular mı?” diye sordu Bülbül.


“Evet. Bugünkü onca kargaşadan sonra epey yoruldular.” diyen Wendy esnedi: “Onların enerjilerinin nereden geldiğini bilmiyorum. Bütün gün hidrojen balonlarının etrafında uçtular. Ama yine de yatmadan masal dinlemek istiyorlar…”


“Bundan dolayı teşekkür etmelisin Majesteleri’ne... Onlara alıştırma yapma cezası vermemiş olsaydı bu saatte bile dışarı çıkıp keşif yapmak isterlerdi.” diyen Bülbül, gülerek döndü ve balkon ile yatak odası arasındaki boşluktan baktı. Maggie’nin Şimşek’in üstüne yattığını ve beyaz saçlarının neredeyse Şimşek’in tüm vücudunu kapladığını gördü: “Bu ikisi gerçekten iyi geçiniyor…” dedi.


Kraliyet sarayındaki odalar daha geniş olduğundan her oturma odasında iki yatak vardı. Bu seferde Roland'ı takip eden cadılar beraberce dört kişilik odalarda kalıyorlardı. Bu odalar tüm Gökhisar Krallığı’ndaki en görkemli odalardı. Misafir odalarındaki halı ve yataklar en mükemmel malzemelerden yapılmaydı. Bülbül kadife ve ipek gibi bazı malzemeleri tanımıştı. Daha önce hiç görmediği kaliteli malzemeler de vardı elbette...


“Evet.” diyen Wendy, nazikçe gülümsedi: “Bir keresinde Leydi Tilly'den Maggie'nin uyurken güvercine dönüşerek çatıda uyuduğunu duymuştum. En ufak bir gürültüye bile uyanıyormuş. Olası tehlikelerden kaçmak için güvercin şeklinde uyuyormuş. Ama artık normal küçük bir kız gibi huzurlu bir uyku çekebiliyor.” dedikten sonra bir an duraksayıp devam etti. Sesi duygu doluydu: “Biz… Çok şanslıyız.”


Bülbül ona cevap vermedi... Gerek yoktu cevap vermesine çünkü... Cadı Birliği’nden hayatta kalan her bir cadı aynı şekilde hissediyordu. Yaşam ve ölüm arasındaki çizgide mücadele ettikleri sırada Sınır Kasabası’nın Lordu onlara elini uzatmış ve yeni bir dünya vaat etmişti. Artık sadece umutları yoktu. Böyle bir dünyanın ulaşılabilir olduğunu görmüşlerdi. Yüzlerce yıldır takip ettikleri Kutsal Dağ idealleri gerçek olmuştu. Minnettarlıkları birkaç kelimeyle ifade edilemezdi.


Gece yarısı zilinin sesi uzaklardan gelene kadar uzun bir süre sessiz kalmışlardı. Wendy şöyle dedi: “Sen… Geri dönüp bir ziyaret etmek ister misin?”


Bülbül şaşkın bir şekilde sordu: “Nereye geri dönmek?”


“Gümüş Şehir’e, memleketine…” diyen Wendy, güneyi işaret ederek söze girdi: “Buradan sadece yarım günde gidilecek bir yol. Maggie seni taşırsa bir saat bile sürmez. Orada yaşayan bir kardeşin var, değil mi?”


Bülbül, Wendy’nin bunu söylemesini beklemiyordu. Biraz tereddüt ettikten sonra başını salladı: “Şehrin düzenini yeniden kurduğumuz şu zamanda her yerde potansiyel düşmanlar var. Majesteleri’ni şimdi terk edemem. Zaten Gökhisar Krallığı’ndaki her şey yerli yerine oturduğunda Gümüş Şehir’i ziyaret etmek için birçok fırsatım olacak. Şimdi acelesi yok.”


“Artık Gilen Ailesi’nden olmadığını söyleyeceğini düşünmüştüm yine…” diyen Wendy, rahatlamıştı: “Sanki artık kardeşinden… Nefret etmiyor gibisin?”


“Onun bana ettiği ihanet olmasaydı Majesteleri’ni bırak sizinle tanışamazdım.” diyen Bülbül gülümsedi: “Sen bana her zaman ‘Geçmiş kâbuslardan kurtulmak, kendini geçmişten koparmak anlamına gelmez.’ diyorsun. Artık nihayet cümlenin ikinci kısmını anlayabiliyorum. Eskisinden daha iyi bir hayat yaşayabildiğim sürece sorun değil hiçbir şey…”


“İyi bir söz, evet…” diyen Wendy kaşını kaldırmıştı.


“Her neyse... Gizlice kaçmayacağım. Sen de rahat olabilirsin.” diyen Bülbül, Wendy’ye baktı: “Saat de geç oldu biraz…”


İki cadı büyük yatağa doğru emekledi. Bir esinti çağırarak mumu söndüren Wendy: “İyi geceler.” dedi.


“İyi geceler.”


Wendy'nin uyuduğundan emin olan Bülbül, yataktan kalktı. Sisin içine girdi ve Roland'ın odasına doğru gitti.


Artık sıra ondaydı.


Karanlık onun yanındaydı.


*******************


Ertesi gün Roland Demir Balta’dan hem iyi hem de kötü haberler almıştı. İyi haber şuydu: Bir gecelik sorgulamadan sonra yüksek rahip Ferry, Hermes'in gizlice Wimbledon III'ün yerine başka birini koyma ve varis yarışı denen şeyi çıkarma kararını itiraf etmişti.


Kötü haber ise Kilise’nin bu savaşı uzun süredir planladığıydı. Bu sayede Gökhisar Krallığı’nın askeri potansiyelini zayıflatabilecekler ve daha hızlı işgal edebileceklerdi. Aslında krallığın güneydoğusundaki iki eyalet gibi pek çok bölgeyi işgal etmişlerdi. Roland, Prens Roland’ın yerine geçmiş olmasaydı bu plan Gökhisar Krallığı’nı çoktan yok ederdi.


“Bunların hepsini duydun mu?” diye soran Roland hemen yanında duran Theo'ya bakıyordu: “Kilise’nin gerçek niyetleri ve Timothy'nin onlarla yaptığı işbirliği hakkındaki haberleri özellikle yayın etrafa… Ne kadar fazla detay verirseniz o kadar iyi olur… Şehirdeki her bir vatandaşın onların ne yaptığını bilmesini istiyorum.”


“Emredersiniz.”


Sonrasında Roland, Demir Balta’ya döndü: “Barov ve Kyle Sichi'yi buraya getirmek için bir yandan çarklı gemi yolla.”


Demir Balta utanmış görünüyordu. Ki bu onun için epey nadir bir ruh hali idi: “Bay Barov’u getirmek problem değil. Ama baş simyacı… Laboratuvarını terk etmeyi ve kıymetli zamanını yolda harcamayı gerçekten kabul edecek mi?”


“Ben Kyle’a yazarım.” diyen Roland kaşlarını çatmıştı: “Zengin olduktan sonra memleketine geri dönmemek, karanlık gecede siyah bir takım elbiseye benzer. Böyle bir deyim var… Yani insanlar zengin olduğunu göremiyorsa neye yarar? Bir insan etkileyici beceriler öğrendiğinde gösteriş yapmamayı umursamamalı… Kyle, Kızıl Su Şehri’ndeyken hep Kral Şehri’ndeki Simya Atölyesi ile yarışmıştı. Şu an Kyle’ın rakiplerini yenmek için bir şansı var. Yani gelmeyeceğini sanmıyorum.”


İçinden: “Bu aynı zamanda Kral Şehri'ndeki tüm simyacıları tekte toplamam ve hepsinin bana hizmet etmesini sağlamam için de iyi bir şans…” diye geçirdi. 



...

Bu bölümde de Cadı Birliği’nin iki önemli cadıları olan Bülbül ile Wendy’nin sohbetine ortak oluyoruz. Bülbül’ün iç dünyasına dair bir şeyler öğreniyoruz, ileride karşımıza çıkabilir belki…

Bu arada Roland da çok zeki bir adam olduğunu tekrardan kanıtlıyor. Bir Kyle’ı bile Kral Şehri’ne getirirken neler hedefliyor






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44306 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr