Bölüm 496: Derin Deniz’in Altında

avatar
2900 10

Release That Witch - Bölüm 496: Derin Deniz’in Altında




Çevirmen: Lodos

“Sealine'den gelen su alt seviyedeki suyun yükselmesini sağlamak için aşağı doğru mu akıyor? Bu nasıl mümkün olabilir?”


Tilly bir süre düşündükten sonra sordu: “Yani gelgit düştüğünde su geriye doğru mu akacak?”


"İyi bir soru.” diyen Thunder heyecanla yumruklarını sıktı: “Sonrasında filom gelgit düşene kadar iki hafta boyunca Sealine yakınlarında kaldı. Bu süre zarfında, Sealine'i kırmak için her türlü yolu denedik. En şaşırtıcı kısım ise Sealine'in kendisinde yelken açmak… Bunun nasıl bir his olduğunu biliyor musunuz? Yabancılara göre; sanki bir uçurumun yüzüne yapışmış gibiydik. Yelkenlerimiz okyanusa tamamen paraleldi ve sanki her an düşebilirmişiz gibi görünüyorduk... Ama bunu teknede hiç de hissedemiyorduk… Sanki Cesaret dar bir nehirde yelken açmış gibiydi… Bir tarafta deniz suyunun engin duvarı, diğer tarafta geniş gökyüzü vardı. Tabii ki bunu yapmak için suyun yavaşlamasını beklemek zorundaydık… Öbür türlü büyülü hizmetçi bile koruyamazdı gemiyi...”


“Bu… Hiç mantıklı değil…” diyen Tilly’nin kafası karışmıştı. Bütün bunları söyleyen Yıldırım olmasaydı bunların saçmalık olduğunu düşünürdü.


“Ben de öyle düşünüyorum… Ama kendi gözlerime mantığımdan daha çok güveniyorum…” dedi Yıldırım: “İki hafta sonra gelgit düşmeye başladı. Tıpkı Gölge Adalar’da olduğu gibi olmuştu. Deniz suyu yavaş yavaş geri çekildi ve Sealine de 100 metreden tekrar 200 metreye yükseldi.”


“Bütün o deniz suyunun havada kaybolduğunu mu söylüyorsun yani?”


“Belki… Ama başka bir yere de akmış olabilir…”


“Nereye?” diye soran Tilly alnını ovuşturdu: “Gelgit, Gölge Adalar’da Fjordlar’a kıyasla çok ciddi… Eğer havaya karışmıyorsa ne oluyor?”


Yıldırım yeri işaret etti.


Derin bir nefes alan Tilly, söze girdi: “Bir keresinde Gölge bölgesindeki su seviyesinin sanki okyanusun dibinde dev bir delik varmış da suyu çekiyormuş gibi çok hızlı bir şekilde düştüğünü söylemiştiniz… Ama delik ne kadar büyük olursa olsun birkaç senenin ardından dolmuş olmalıdır ya…”


“Ben sadece tahmin ediyorum. Kimse okyanus tabanının neye benzediğini görmedi. Ama ben bir şeyi çok merak ediyorum."


“Nedir?”


“Neden bu okyanusa ‘Dönen Deniz’ ismi verilmiş?”


Tilly, bir anda bir aydınlanma yaşamıştı. Başını sallayarak söze girdi: “Bu imkânsız ve de çok saçma... Bir yeraltı mağarası su çıkartarak bir girdap oluşturuyor, biz de bunu fark etmiyoruz? Ayrıca bu isim yüzlerce yıldır etrafta dolaşıyor… Atalarımızın ne düşündüğünü kim bilebilir?”


“Evet, doğru. Basit bir deney yaptım ve suyun herhangi bir girdabı gösterecek kadar sığ olduğu sonucuna vardım. Ancak okyanus tabanını görme yeteneğimiz yok maalesef…” diyen Yıldırım, gülümsedi: “Cadıların bunu yapamayacağı anlamına gelmiyor tabi… Bu daha önce hiç gelmemişti aklıma ama… Cadıların 400 sene önce buraları yönettiğini söylediğinizden beri bu denizin onlar tarafından adlandırıldığını fark ettim…”


“Ben bir cadıyım.” diyen Tilly, omuz silkti: “Uyku Adası’ndaki hiçbir cadı bunu yapamaz…”


“Kimin yapabileceğini biliyorum.”


“Ne?”


“Fjordlar’ın üzerinde yaşayan ancak uzun zamandır herhangi bir insanla temasta bulunmamış cadı…” diyen Yıldırım, iç çekti: “Mürettebatımdaki en iyi elemanlardan birisinin yakın arkadaşıydı… Ama bir cadı olarak uyandıktan sonra kıtayı sonsuza dek terk etti. Artık sadece denizin üstüne sis çöktüğünde onun güzel şarkılarını duyabiliyorum… Muhtemelen siz de daha önce onun hakkında hikâyeler duymuşsunuzdur…”


“Gemilere kılavuzluk eden denizkızı… Bu efsaneden mi bahsediyorsun?”


“Aynen öyle.” diyen Yıldırım, başını salladı: “Bana yardım edip etmeyeceğini bilmememe rağmen yine de denemeye değer. Eski dostum Margaret'in yardımına ihtiyacım olabilir."


“Anladım. O halde acele etmelisin.” diyen Tilly kaşlarını çatmıştı: “Fjordlar’daki tüccarlar denizkızlarını avlamak istiyor gibi görünüyorlar… Bir ay önce Uyku Büyücüleri’ne denizkızlarını yakalamak için teklifler gelmişti. Honey bana bir güvercin yollayarak fikrimi sordu. Reddetmiştim…” 


“Onun şarkıları, Fjordlar’daki denizciler ve kâşifler için barış ve güvenliğin sembolü. O tüccarlar delirmiş olmalı…” diyen Yıldırım sessizce sordu: “Bana kim olduklarını söyleyebilir misin?”


“Uyku Büyücüleri müşterilerinin kimliklerini açığa çıkarmamalı… Ancak…” diyen Tilly hızlıca birkaç isim fısıldadı: “Bunu benden duymadın…” dedi. Ne de olsa Tilly de bir cadıydı. Ve Uyku Adası’nın lideri olarak hiçbir şey yapmadan eli kolu bağlı halde oturamazdı.


“Tamamdır…” diyen Yıldırım, gülümsedi: “Hak ettiklerini alacaklar…”


Birbirlerine gülümsediler ve Yıldırım: Buraya yeni maceralarımı anlatmak için gelmiştim. Ama sizden isteyeceğim bir de iyilik var…” dedi.


“Devam et…”


“Yeni Ay Kervanı’nda rüzgârla çalışmayan ve yelkenli gemilerden çok daha hızlı gidebilen yeni bir gemi varmış. Kaynaklarım bana bu geminin Sınır Kasabası’nda üretildiğini söylediler. Sealine'i keşfetmeye devam etmek istemem halinde güçlü rüzgârlara karşı dayanabilecek çok daha büyük ve daha hızlı bir gemiye ihtiyacım olacak.” diyen Yıldırım, Tilly’ye bir zarf uzattı: “Gemiler hızlı olduğu sürece para problem değil. Acaba bu siparişi verebilir misiniz Roland Wimbledon’a?”


Tilly niyetini anlamıştı: “Şimşek’in bilmesini istemiyor musun?”


“Eğer öğrenirse benimle gelmekte ısrar edecektir... Sealine'de çok fazla bilinmezlik var… Bu yüzden onu almak çok riskli…”


“Ama o zaten harika bir kâşif… Puslu Orman’daki taş kule kalıntılarını bulan kişi o…” diye düşünen Tilly, başını salladı: “Anlıyorum… Ben sadece Roland Wimbledon ile aranda bir haberci gibi rol alacağım…”


“Teşekkür ederim Majesteleri…”


Yıldırım çıktıktan sonra Tilly uzun bir süre düşündü. Sealine veya gelgitler hakkında bir şeyler bulmayı umarak Gölge Adaları'ndaki kalıntılardan eski kitapları çıkardı. Agatha'nın ona öğrettiği yöntemi takip ederek büyülü gücünü harflerin şekillerine göre büktü ve zihninde anlamlar ortaya çıktı. Sanki o okumuyor da kitaplar ona bir şeyler anlatıyor gibiydi...


Kitaplardan bazıları yazarların vahşi arazilerdeki deneyimlerinden bahsediyordu. Bazıları denizci günlükleriydi bazları da Kutsal Birlik’in planları hakkındaydı. Okudukça kafası daha da fazla karışıyordu Tilly’nin... Bu kitapların birbirleriyle hiçbir alakaları yoktu. Aynı kişi tarafından yazılmadıkları çok açıktı. Onu asıl şaşırtan ise hiçbirinde Sealine hakkında bir şey yoktu… Ya da deniz altındaki kule, teleskop veya dev taş kapılar hakkında da bir şeyler yoktu. Beklediğinden tamamen farklıydı… Kutsal Birlik’in sözlerini okuyabildiği sürece kalıntıların bazı sırlarını ortaya çıkarabileceğini hatta Gölge Bölgesi’nde deniz seviyesinin neden bu kadar hızlı yükseldiğini öğreneceğini düşünmüştü. Ama şu anda sanki rastgele yazılar bir araya geliyor gibiydi...


“Bi’ saniye… Bir araya gelmek mi?” diyen Tilly'nin aklına bir fikir gelmişti. Üç yelkenli günlüğünü yan yana açtı ve dikkatle inceledi. Tarihleri birbirlerinden çok uzaktı, öyle ki; 10 yıllar vardı aralarında… Rotaları da anakara sahillerinden Fjordlar’a kadar değişiklik gösteriyordu. Sanki birisi bütün bunları farklı farklı kaynaklardan toplayıp bir araya koymuştu.


Bunları düşününce ensesinde bir ürperti hissetti…


Kim böyle bir şey yapardı ki?









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44353 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr