Bölüm 484: Tanrı’ya Olan Mesafe – Part 2

avatar
2884 11

Release That Witch - Bölüm 484: Tanrı’ya Olan Mesafe – Part 2




Çevirmen: Lodos

En zengin içerik, ilk resimdeydi.


Kılıç ve kemiklerden inşa edilmiş bir tahtı tasvir ediyordu. Arkasında kan kırmızısı uzun pencereler ve uzun siyah sütunlar vardı. Bir saraydan bir parça gibi görünüyordu. Tamamen odaklandığında pencerelerden sonsuz kuleye sahip şehri görebiliyordu. Zero’nun dikkatini en çok çeken şey şehrin içinden geçen taş kapıydı. Taş kapının etrafındaki kuleler, Hermes’in yerleşim yerleri olarak görülseydi taş kapı Kilise’nin Babil Kulesi’nin en az beş katı yüksekliğinde idi. Ki bu da epey akıl almaz bir şey oluyordu.


Daha inanılmaz olan ise; kapıların iç kısımlarının üstünde sanki geniş ve pürüzsüz bir kıyafet varmış gibi siyah olmasıydı. Ancak yakından bakıldığında derinliği ölçülemeyen karanlık bir çukur gibi görünüyordu. Oraya ne kadar çok bakarsa o kadar çok huzursuz hissediyordu Zero…


Bakışlarını tahta doğru çevirdi. Bugün tahtın Lordunu görememişti.


Zihninde gördüğü şeyler bazen değişiyordu. Örneğin; arada sırada tahtta oturan zırhlı bir savaşçı görebiliyordu. Başı korkutucu siyah bir kaskla kaplanmıştı. Sadece göz yuvalarından soluk kırmızı bir ışık çıkıyordu. Ama bu genelde pek görülmüyordu. Genelde boş olurdu taht…


Kilise’nin kayıtlarına göre bu resimde şeytanların ilk defa ortaya çıktıkları yer tasvir ediliyordu: Şafak Ülkesi’nin kuzeybatı köşesi…


Zero, bu teoriye katılıyordu. Resimdeki kan kırmızı renkler ve siyah kuleler Şeytanların yaşam alanlarına çok benziyordu. Tahttaki Lordun kaskı da şeytani bir tarza sahipti. Tek garip kısım, vücudunun tam olarak sıradan bir insanın vücuduna benzemesiydi. Kutsal Kitap’ta geçen korkunç şeytanların ya da Cehennem Lordları’nın korkunç ve devasa vücutlarına benzemiyordu. O savaşçının kimliği hakkında çeşitli teoriler vardı. Bazı papalar bunun kötülüğün kaynağı olduğunu düşünüyor, başka cadılar da Tanrı’nın sırlarını koruyan şeytan grubunun bir üyesi olduğunu düşünüyorlardı.


İkinci resim çok daha gizemliydi.


Birkaç tane farklı sahne vardı, değişiyor ve hareket ediyor gibi görünüyorlardı. En azından Zero sınırlı sayıdaki gözlemlerinde aynı sahneyi hiç iki kez görmemişti.


Bu sefer su görmüştü mesela…


Açık mavi su üç büyük iskeletle beraber dalgalanıyordu. İskeletlerin içleri tamamen boştu. Ama su garip bir şekilde bu iskeletleri bir bariyer varmışçasına etkileyemiyordu.


Önündeki garip manzaradan hızla etkilenmişti Zero... Su ile gökyüzü arasında bir sınırda duruyordu. Yarısı su altında yarısı su üstündeydi. Yukarıdaki parlak güneş ışığını ve nadir bulutları görebiliyordu. Ancak bacakları da suyun içindeydi. Güneş ışığının altındaki suyun renginin yüzeyde açık maviyken parlak yeşile dönüştüğünü, daha derine indikçe de iyice koyu yeşil olma yolunda ilerlediğini görebiliyordu.


Aniden sahne titremeye başladı. Zero altındaki dünyanın titremeye başladığını hissediyordu. Neredeyse düşecek olmuştu. Refleks ile gözlerini açacak olmuş ama kendisini son anda durdurmuştu: “Burası gerçek değil…” dedi kendi kendine: “Tanrı bir işaret veriyor sadece…”


Bu esnada su da hızla yükselmeye ve neredeyse gökyüzünü kaplamaya başlamıştı.


Belki de su yükselmiyor, Zero batıyordu…


Çok geçmeden her şey su ile kaplanmıştı. İskeletlerin yanında yüzen kırmızı balıkları bile görmüştü. Başta sadece birkaç tane balık varken sonrasında iyice çoğalmışlardı. Görünmez bariyerleri kırmızı bir kurdele gibi kaplamışlardı. Su yavaş yavaş koyu yeşilden siyah renge dönüşmüş ve sonrasında da sahne tam bir karanlıkla kaplanmıştı.


Zero, resimden hızla geri çekti kendisini… Nefes nefese kalmıştı. İlk defa bu kadar net bir vizyon yaşamıştı. Karanlık gözlerini kapladıktan sonra boğulacak gibi hissetmişti. Eline yararlı hiçbir ipucu geçmemişti. Yazılan kayıtlara göre ikinci resmin içeriği her zaman değişiyordu. Kimi devasa bir gözbebeği gördüğünü, kimi sarı dumanlar türen ve baloncuklar çıkaran yanardağlar gördüklerini kimileri de loş ışıklar saçan uçurumlar gördüklerini yazmıştı. Ama hiç kimse birebir aynı şeyi görmemişti.


Bir süre dinlenen Zero, dikkatini üçüncü resme çevirdi.


İçinde hiçbir şey yoktu… Karanlıktı ve ölüm gibi bir sessizlik vardı.


Kayıtlarda Birinci Tanrı İradesi Savaşı’nın başında, resimde bir şeyler olduğu yazılıydı… Ancak bu bilginin yazılı olduğu sayfalar o kadar eskiydi ki; yazılanlar rahat okunamıyordu. Ancak Zero, kesin olarak Birinci Tanrı İradesi Savaşı’ndan yaklaşık 100 sene sonra resmin siyaha dönüştüğünden ve hiçbir şeyin görünmediğinden emindi.


Dördüncü resimden kayıtlarda hiç bahsedilmemişti.


Sanki bir şeyleri gizlemek için anlaşmışlar gibilerdi… Ama Zero, bunu anlamakta güçlük çekiyordu. Sırların tek gerçek elçileri olan Papalar bile bunları bilme hakkına sahip değilse o zaman bu sırlar sonsuza kadar bilinmez kalırdı.


Resimde bir duvar tasvir ediliyordu.


Mütevazı, kaba gri bir taş duvardı.


Gri boyanın bazı parçaları yer yer dökülmüştü. Çatlaklardan altındaki kırık taş parçaları görünüyordu. Uzun süredir burada olduğu anlaşılıyordu. Bu duvarın haricinde başka hiçbir şey yoktu zaten…


Bir süre resimde takılı kalan Zero, bitkin hissetmeye başlamıştı.


Tanrı'nın işaretlerini okumak yorucu ve enerji alıcı bir işti. Çok uzun süre yapılamıyordu.


Büyülü güç küresinden kopmak için gözlerini açtı Zero. Küçük loş odadaydı tekrardan…


Derince bir iç çekti ve tökezleyerek merdivenlerden aşağı indi. Kütüphanede içtiği siyah çaydan sonra biraz gelmişti kendisine…


Tanrı ona herhangi bir cevap vermemiş olsa da önceki öfkesi tamamen durulmuştu: “Isabella, Tanrı hakkında hiçbir şey bilmiyor… Ama ben biliyorum.” diye düşündü.


Kulenin altındaki hareket eden, çalışan figürlere baktı. Bir şeylerin üstündeki hâkimiyet ve kontrol hissi geri gelmişti. Son 200 yılda yaşadıkları yüzünden bu dünyadaki her şeyi göz ardı etmişti. Ama Papa olduktan sonra dünyayı anlama konusunda daha ne kadar başlangıçta olduğunu idrak edebilmişti. Artık tamamen yeni bir gizem vardı önünde… Elindeki ölümsüzlük de çözüm konusunda onun için büyük bir silahtı…


Zero kalbinde, Tanrı’nın seçtiği kişi olduğuna inanıyordu.


Eğer Tanrı'ya yaklaşabilseydi 400 yıllık beklemeye, hatta binlerce yıl beklemeye bile katlanabilirdi.









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr