Bölüm 485: Ayrılık Günü

avatar
2896 13

Release That Witch - Bölüm 485: Ayrılık Günü




Çevirmen: Lodos

“İşte gemi de geliyor.”


Bir yelkenli açık gri renkli ufkun sonunda belirmişti. Etrafta başka ticaret gemisi falan yoktu. Bu gemi, Uyku Adası’ndan gelen gemi olmalıydı.


“Evet.” diye nazikçe cevap verdi Tilly. Sesi dalgalara karışarak sönüp gitmişti. Sırtı Roland’a dönüktü. Bu nedenle yüzünü göremiyordu Roland.


“Gidiyoruz.” diyen Andrea’nın sesi hüzünlü geliyordu: “Burayı gerçekten çok sevdim. Uyku Adası’na döndüğümde sizin dondurmalı sandviçiniz kadar lezzetlisini yapabilir miyim emin değilim…”


Bir keskin nişancı tüfeğinin yanında Roland, dondurma tarifini de vermişti Andrea’ya: “Yumurta ve süt olduğu sürece tadı çok da kötü olmayacak. Sınır Kasabası’na... Hayır. Neverwinter Şehri’ne geri döndüğünde senin için daha lezzetli yemeklerim olacak.”


“Dondurmadan daha mı lezzetli olacak?” diyen Andrea, boştaki saçlarını düzeltti ve bir kahkaha attı: “Şaka yapmamış olmanızı umuyorum. Bakın, söz verdiniz…”


“Gitmek istemiyorsan burada kalabilirsin.” diyen Ashes, ellerini uzattı: “Prenses Tilly, senin gibi obur bir cadıyı geride bırakmayı umursamayacaktır bence… Ne de olsa Uyku Adası’nda istediğin kadar yemek yiyemeyeceksin…”


“Demek öyle… Orada dondurma yapmayı başardığımda sana vermeyeceğim.” diyen Andrea, Ashes’a baktı: “Sen de her gün kurutulmuş balık ve balık çorbası yemek zorunda kalacaksın.”


Andrea ile Ashes didinedururken yelkenli sahile yaklaşmıştı. Direğin tepesindeki uçuşan pembe bayrak, herkese bu geminin Güzellik olduğunu kanıtlıyordu sanki...


Shavi gemi ile iskele arasında hareket etmesini sağlaması için görünmez bariyerini ortaya çıkardı ve tüm kitapları, malları, malzemeleri gemiye taşıdı. Sonra kart oynayan üç cadıyı ve Tilly’yi taşıyacaktı ki; Prenses Tilly bariyere giremeden Roland ona seslendi.


“Efendim?” diyen Tilly, başını çevirdi. Gözlerinde karmakarışık bir dizi duygu görülüyordu.


Roland vedalaşmalarda iyi değildi. Tilly’yi bir anda gelen bir dürtü ile durdurmuştu. Derin bir nefes alarak bağırmaya başladı Roland: “Uyku Adası’nda herhangi bir problem olursa bana haber vermekten çekinme. Elimden gelen yardımı yaparım. Ve… Neverwinter Şehri’nde her zaman hoş karşılanacağını da unutma!”


Tilly bir an durduktan sonra gülümsedi: “Teşekkürler! Sen de!”


“Güle güle millet!” diye bağıran Andrea ve Shavi de ellerini sallıyorlardı.


Ashes, hiçbir şey söylemiyor sadece elini sallıyordu.


Vedalaşmalar yapıldıktan sonra Shavi, bariyeriyle beraber cadıları hızla Güzellik’e taşıdı.


“Sorun ne? Gitmelerini istemiyor musun?” diye arkadan sordu Bülbül.


“Sadece yazık olduğunu düşünüyorum. 300 cadı var… Hepsi batıya taşınsa harika olurdu…” dedi Roland.


“Tabii… Ondan sonra daha da fazla suçlu hissedersin…” diyen Bülbül, gözlerini yuvarladı.


“Suçlu mu?” diye soran Roland, ürkmüştü.


“Neden ki? Burada yaşamak Uyku Adası’nda yaşamaktan iyi… Değil mi yoksa?” diye soran Anna’nın da kafası karışmıştı.


“Söylesem bile anlamazsınız.” diyen Bülbül arkasını dönerek sıcak hava balonuna doğru yürüdü: “Bu da en rahatsız edici kısım zaten…”


Onun uzaklaşmasını izleyen Roland bir rahatlama hissetmişti. Bülbül son iki gündür kayıplardaydı. Şimdi normale dönmüştü. Roland’ın daha fazla endişelenmesi de gerekmemişti.


“Hadi gidelim. Bizim yapacak çok işimiz var daha…” diyen Wendy, gülümsedi.


“Tamam.” diyen Roland ve Anna da gülümsemişti. El ele tutuşarak Parlak Bulut’a doğru yürüdüler.


...


Ofise geçen Roland defterini çıkardı ve bir sonraki sene bölgesini nasıl geliştireceğini düşünmeye başladı.


Hiç şüphesiz halledilmesi gereken ve yüksek öneme sahip iki şey vardı.


Yapılması gereken ilk şey; Timothy'yi tahttan indirerek çılgın hapları sayesinde Gökhisar Krallığı vatandaşlarının sayısını azaltmasını engellemekti. Bu aynı zamanda Roland’ın saygınlığını da büyük ölçüde arttırırdı. Gökhisar’ı birleştirme yolunda da halkın hazırlanmasını sağlardı.


İkinci iş ise; Neverwinter Şehri’nin inşaatına başlanması için Uzun Şarkı’nın tam olarak topraklara çekilmesiydi.


Demir Balta, Carter, Kral Şehri’ndeki Theo ve kendisi önceki meseleyi defalarca tartışarak saldırıyı Nisan ayı sonunda, yani bu ayın sonunda kesin olarak yapmaya karar vermişlerdi. Bu zaman birçok şehir ve bölgede çift sürme zamanıydı. Birinci Ordu bundan etkilenmeyecekti. Ama geleneksel soylular için büyük problemdi. Ekinleri düşündükleri için savaş başlatıp aç kalma riskini alamazlardı. Ordu ansızın Kral Şehri’nin eteklerinde ortaya çıkarsa Timothy tamamen hazırlıksız yakalanmış olurdu.


Buhar motoru fabrikası, mühimmat fabrikası ve beton tekne fabrikası savaş için kaynak üretmekle meşguldü. Bu esnada lojistik operasyonları da tam hızda ilerliyordu. Ayrıca Belediye Binası yeterli insan gücüne sahipti ve Birinci Ordu da artık deneyimli bir ordu sayılabilirdi. Roland’ın gerekli kaynaklar ve geliştirmeler konusunda derin bir bilgisi ve anlayışı vardı. Bu yüzden herhangi bir endişesi de yoktu.


Şu anda en önemli şey; Uzun Şarkı’nın kaynaklarını kullanabilmekti.


Bunları düşünen Roland, Barov'u çağırdı.


“Uzun Şarkı ve çevre bölgelerdeki tüm endüstrileri öğrendiniz mi?”


Barov bir defter çıkardı: “Hepsi burada Majesteleri… Birincil gelir madencilik ve tuz endüstrisinden... Özellikle de madencilik... Uzun Şarkı’nın batısında Geçilmez Dağ Sıraları’na yakın bir yerde çok kaliteli bir mücevher madeni var. Öyle ki oradan çıkan madenler Uzun Şarkı’nın gelirinin yarısından fazlasını oluşturuyor.”


“Mücevher madeni mi?” diye soran Roland, lüks ile pek ilgilenmiyordu: “Kuzey Yamaç Madeni’nde de bir mücevher madeni yok muydu? En son ziyaretimde neden öyle fakir görünüyordu o zaman?”


“Aynı şey değil Majesteleri…” diyen Barov ellerini ovuşturarak açıklamaya girişti: “Kuzey Yamaç Madeni’nin mücevherleri diğer mineral damarların yan ürünleri… Bu yüzden hem miktarları çok az hem de mücevhere dönüşecek kadar kaliteli değiller. Ancak Uzun Şarkı’daki maden, renkli renkli, çeşit çeşit taşlarla dolu… Her biri kolayca yüksek kaliteli ve çok renkli taşlara dönüştürülebilirler. O taşlar Kuzey Yamaç Bölgesi’ndeki taşlardan kat kat kaliteli… Kral Şehri’nde tanesi düzinelerce kraliyet altınına satılacak kalitelerde taşlar…”


“Çok renkli taş mı?” diye merakla sordu Roland: “Neye benziyor?”


“Genellikle şeffaf olurlar, sabit bir renkleri yoktur. Güneş ışığı altında açık yeşilden turuncuya, kırmızıya kadar birçok farklı renk yansıtır ve kesildikten sonra da birden fazla renk gösterir. Normal bir yakut veya safirden farklı olarak sanki… Kristalize olmuş güneş ışığı gibi…”  diyen Barov, bir an duraksadıktan sonra devam etti: “Gökhisar Krallığı’nın çok renkli taşı, Ebedi Kış Krallığı’nın Buz Taşı ve Şafak Krallığı’nın ışıklı taşı soylular arasında en popüler olan taşlar…”


“Bu mücevherler kulağa oldukça lüks geliyor. Belki Anna’nın yüzüğünü yapmak için kullanılabilir. Ama insanların hayat kalitelerini geliştirmek söz konusu olunca mücevher madeni biraz arka planda kalıyor.” diye düşünen Roland, sordu: “Başka madeni kaynak var mı hiç?”


“Akçaağaç ve Vahşi Gül Aileleri’nin her birinin bir demir cevheri madeni var.” dedi Barov: “Ama ikisi de Kuzey Yamaç Madeni’nden küçük.”


“İki ailenin bölgesi de Geçilmez Dağ sıraları ile çevrili… Dört Krallık’tan geçen bu dağlar hazine dolu olabilir.” diye düşündü Roland: “Belki de dağların ayaklarını Sylvie ile beraber inceleyerek Neverwinter Şehri’ne bir kaynak bulabilirim. Ne de olsa çelik, endüstriyel üretim için güçlü bir kaynak.” 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44323 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr