Bölüm 475: Işık

avatar
3032 14

Release That Witch - Bölüm 475: Işık




Çevirmen: Lodos

“Bu ağır bir makineli tüfek… Bir sürgü tüfeği ile aynı mermileri kullanıyor. Şuradan bir mermi çekip yeni tüfeği deneyebilirsiniz…” diyen Prens, ellerindeki ağır tüfeği okşadı: “Mekanizması bir tüfekten çok daha karmaşık. Bu yüzden sizi gereksiz detaylar ile sıkmayacağım. HMG tipi Mark 1 ismini verdim. Şimdi nasıl kullanacağınızı gösteriyorum.” diyen Roland, ateşli silahın arkasına oturarak tetiği çekti. Sonrasında olanları anlamak Demir Balta için epey zor olmuştu.


Aniden namludan alevler fırlamış ve silahların sebep olduğu güçlü hava akımı etraftaki karları havaya uçurmuştu. Çıkan mermi ateşleri sanki namlunun içine çekiliyor gibi görünüyordu. Eş zamanlı olarak da sıcak kovanlar silahın diğer tarafından fırlıyordu. Birkaç düzine mermi bir saniyede etrafa saçılmıştı.


Bu makineli tüfek herhangi bir çakmaktaşı tüfeğinden daha… Öfkeli sesler çıkarıyordu. Atış sesleri arasında en ufak bir boşluk duyulmuyordu. Prens, ilerideki hedeflerin yerine direkt yere nişan almıştı ve önündeki karları vuruyordu. Bir yerden havaya kalkan kar daha yere değmeden diğer bir yerden başka bir kar yumağı kalkıyordu havaya… Sanki kaynayan suyun üstündeki kabarcıklar gibiydi. Mermilerden örülmüş bir ölüm ağına benziyordu. Bu ağı delmeye çalışan ölürdü, bu kadar basit…


“Bu… Bu harika!” diye mırıldanan baş şövalye epey şaşkındı.


Şaşkın olan tek kişi de Carter değildi. Demir Balta etrafına baktı. Tüm cadılar şaşkındı. Sadece her bir an Roland’ın yanı başında bulunan Leydi Bülbül, şaşırmış görünmüyordu. Devasa bir kılıç kullanan siyah saçlı Leydi Ashes bile şaşkınlık içerisindeydi.


Demir Balta da kendisini tutamamıştı. Ama o da aynı şekilde hissediyordu. Osha Klanı’nın baş muhafızı olmasının sebebi küçüklükten beri düzenli egzersizlerle pekiştirdiği bıçak ve okçuluk yetenekleriydi. Onun gibi olağanüstü yetenekli savaşçılar da aynı usullerle yetiştirilirlerdi. Ve güneydeki klan liderleri onları çok önemserlerdi. Ama dünyadaki en güçlü ve hızlı savaşçı bile insanın görüşünden daha hızlı hareket eden bu mermilerden kaçamazdı. Şaşırtıcı bir şekilde Mark 1’in durup mermi yüklenmesini gerektiren bir kusuru falan da yoktu. Birinci Ordu bu ağır makineli tüfekten 20 tanesine sahip olsaydı karşıdaki düşman isterse 10 senedir savaş antrenmanı yapıyor olsundu… Bir şey değişmezdi.


Bir savaşçı doğal olarak bu gerçeği kabul etmeyi zor bulurdu.


Neyse ki Demir Balta yeni bir yol bulmuştu.


*******************


Yaprak Gizli Orman’a doğru çektiği şeytanları surların olduğu tarafa götürebilmek için hızlıca yer altı bitkilerinden ilerliyordu.


Şu anda neredeyse kasaba kadar büyük bir alanı kontrol edebiliyordu. Bölgedeki ağaçlar ve yapraklar onun gözleri ve uzuvları gibiydi. Onun iradesine göre büyüyebilir ve düşmanlara karşı bir savunma hattı oluşturabilirlerdi. Ancak Majesteleri düşmanlara, özellikle de şeytanlara karşı doğrudan savaşmak yerine herhangi bir şeytani canavar veya şeytan bulduğunda orduyu bilgilendirmesini söylemeye devam etmişti. Şeytanların onun varlığını hissederek bütün ormanı yok etmeleri büyük bir kayıp olurdu. Kasabaya ormandan gelen faydalar fazlaydı. Onun da ötesinde istedikleri gibi bir alana dönüştürebilecekleri bir bölge çok önemli bir varlıktı.


Yaprak kasabanın yakınlarında boş bir yeri geri almıştı. Şeytan Ayları sona erdiğinde orada altın buğdaylardan yetiştirmeyi planlamıştı. Bu sefer yeni gelişen yeteneği sayesinde buğday tohumları sürekli büyüyebiliyordu. Batı bölgesindeki tüm çiftçilere yetecek kadar buğday tohumu üretebilecekti yani…


Aniden ormanın kenarından yaklaşan bir grup şeytani kurt melezi hissetmişti.


Yaprak bu canavarlara bakmak için döndü. Ormanın derinliklerine yürüyen güçlü sekiz şeytani canavar görmüştü. Onları surlara çekmeye çalışırken bir yandan Birinci Ordu’yu bilgilendirmek için bir haberci güvercin ayarlamaya çalışıyordu. Tam o anda garip bir şey hissetmişti.


Her zamanki gibi vahşi görünmüyorlardı. Aksine bir şey tarafından çekiliyor gibilerdi. Yaprak’ın dalları ve sarmaşıkları bile durduramıyordu onları…


Şeytanlar geri dönüyor olabilirler miydi?


Kaşlarını çatan Yaprak, tam görüş alanını genişletecekti ki; kafasında bir sıcaklık hissetmişti.


Yukarı baktı. Bulutlu gökyüzünün çatlaklarından sızan güneş ışıklarının karlı arazilere çarptığını görmüştü.


*******************


“Şunu nasıl halledebilirim?” diye soran Tilly, kitaptaki bir denklemi işaret ediyordu.


“Eh… Yeni bir denklem oluşturmak için denklem dördü koy. Sonra da kitaptakine ulaşmak için onu değiştireceksin.” diyen Anna, işlemi hızla müsvedde bir kâğıda yazdı: “İşte bu.”


“Anladım!” diyen Tilly ellerini çırptı: “Eğer bu değişkeni koyarsan sonuç 1'e yakın olmalı…”


“Etkileyici! Sonucu aklından hesaplayabiliyorsun!” diyen Anna hayran kalmıştı.


“Bu sadece benim yeteneğim yüzünden… Etkileyici olan sensin. Prens’in kitaplarındaki her şeyi aşırı hızlı bir şekilde öğrenebiliyorsun.” diyen Prenses Tilly, gülümsüyordu.


Anna da gülümsemişti. Sadece Roland Wimbledon'dan bahsetmek bile yüzünü güldürmeye yetiyordu.


Tilly bu gülümsemeyi her gördüğünde Anna gibi nahif ve dürüst bir kızın kötü bir adamı sevmesinin imkânsız olduğunu düşünüyordu: “Roland şimdi farklı bir insan olmalı…” diye bir tahminde bulundu içinden. Onun gerçek Roland olup olmadığı önemli değildi, önemli olan farklı birisi olmasıydı. İşin doğrusu; Tilly, Roland’ın bu dünyadaki tüm soylulardan tamamen farklı olduğunu ve sanki başka bir dünyadan olduğunu hissediyordu. Tabii bütün bunların yanında da zaman geçtikçe Roland’ı gerçekten sevmeye başlamıştı. Bulutlu gökyüzünü gördükçe hayatının böyle devam etmesini, Şeytan Ayları’nın daha da fazla sürmesini umuyordu. Çünkü böylece bütün bilgileri öğrenebilirdi. Hem bu sayede Roland, kendisi hakkında konuşmasa bile Tilly onu daha çok tanıyabilirdi.


Bu düşünceleri kafasından atmak için başını sallayarak bir sonraki soruyu işaret etti. Beklemediği bir şekilde kitap birden aydınlanmıştı.


İki cadı da aynı anda pencereden dışarı bakmıştı. Karlı ve karanlık gökyüzünde gizemli bir şekilde ışık şeritleri görünüyordu. Uzun zamandır ortalarda görünmeyen güneş ışınları bulutları çatlatarak yeryüzüne iniyordu. Çok geçmeden de kalabalıklar sokaklara dökülerek kendilerince kutlamalar yapmaya başlamışlardı.


Tilly şaşkınlıkla gökyüzüne baktı. İçindeki tüm duygular birden boşanıvermiş gibiydi.


*******************


Silah sesleri durduğunda boş kovanlar Prens’in ayaklarının yanında yığılmış halde idi. Silahın ağzında donuk, hafif bir kırmızı renk görülüyordu. Namludan da beyaz bir duman çıkıyordu.


Herkes şaşkınlıkla nefesini tutmuştu. Kimse konuşmadığı için yere bir tane iğne düşse bile sesi duyulurdu. Yüzlerindeki sabit bakış bu yeni silahın verdiği şoktan kaynaklanıyor olmalı idi.


Demir Balta daha fazla heyecanını kontrol edemeyerek kum insanlarının usulü ile Majesteleri’nin önünde diz çöktü.


“Dünya sizindir Majesteleri…”


Kendisi için bulduğu yeni yol, Majesteleri’ne sonsuza kadar hizmet etmekti.


Demir Balta’nın önüne bir el uzandı.


Prens onu çekerek ayağa kaldırdı. Gözleri Demir Balta’nın beklediği kadar rahat bir ifade ile bakmıyordu. Aksine Geçilmez Dağ yönüne bakıyordu Roland: “Bizim asıl düşmanlarımız şeytanlar…” dedi.


“Öyle olsa bile, ölene kadar sizin için savaşacağım.” diye düşünen Demir Balta, daha bu düşüncelerini söyleyememişti ki; göz kamaştırıcı bir ışık bulutlu gökyüzünü delerek yeryüzünü aydınlatmıştı. Cadılar hayretle haykırmış, Roland ise gökyüzüne bakarak gülümsemişti. Gittikçe daha fazla ışın yukarıdan aşağı inmiş ve etraf daha da parlamıştı. Çok geçmeden gözlerini açamaz olmuşlardı. Bu esnada da karanlık bulutlar buzun ateşte eridiği gibi eriyerek yok olmuş, güneş de tekrar ortaya çıkmıştı.


Şeytan Ayları sona ermişti.









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr