Bölüm 463: Bloodyhand Çetesi’ni Yok Etmek

avatar
2896 11

Release That Witch - Bölüm 463: Bloodyhand Çetesi’ni Yok Etmek




Çevirmen: Lodos

Snaketooth'un morali hızla düşüvermişti.


“Kızı bır…”


Kalbindeki korku boğazını ele geçirmişti. Ağzını açsa da tek çıkan kesik kesik sesler olmuştu.


“Kızı bırakmamı mı demek istiyorsun? Peki o halde…” diyen adam Sunflower’ın ayağının altındaki oturağı tekmeledi. Vücudu birden kaskatı kesilmişti kızın… Panik içinde ayaklarını sallıyor ellerini açmaya çalışıyordu. Ama bunların hiçbiri bir işe yaramamıştı.


Tigerclaw yardım etmek için ileri fırlasa da arkasından başına bir darbe alarak yere düşmüştü.


“Seni beklemeseydim kızı daha önce öldürürdüm.” diyen adam, gülümsedi: “Ne güzel bir bahane! İshalmiş! Siz muhtemelen bilmezsiniz ama… Bizim sizi izleyen adamlarımız var. Bloodyhand Çetesi’nin kurallarına uymanız için size bir ders vermemiz gerektiğini biliyorduk!”


“Tamamen benim hatam!” diyen Snaketooth, diz çöktü: “Lütfen onu bırakın! O bu odadan hiç çıkmadı bile!”


“Bu küçük kahpe bana yalan söyledi!” diyen adam omuz silkti: “O ishal yalanınız üstüne yemin etti! İki dişini söktüğümüzde bile söylediklerini değiştirmedi! Onu niye canlı bırakayım ki şimdi? Dönüp benden intikam alsın diye mi?”


"Bizi öldürmek istiyorlar.” diye düşünen Snaketooth o anda bir aydınlanma yaşamıştı. Zar zor başını kaldırarak Sunflower’ın verdiği hayat mücadelesinin iyice zayıfladığını ve vücudunun da gittikçe sertleştiğini gördü. Kafasını ondan çevirmek için kendisini zorladı. Şu anda odağı adamın belindeki hançerdi. Sadece altı adım vardı aralarında. Bir ulaşabilse o hançere…


Tam o anda ip kırılıvermiş ve Sunflower de sessizce yere düşmüştü.


“Bu da ne?” diyen adam kaşlarını çattı. Daha sözünü bitirememişti ki boynundan bir kan fışkırarak yakındaki fareleri ıslattı.


Snaketooth bakakalmıştı.


O sırada bir kavga gürültü sesi de dışardan gelmişti.


“Dur! Burası Bloodyhand Çetesi’nin bölgesi!”


“Biri… Biri içeri girdi!”


“Ah! Elim!”


“Kahretsin! Dışarı gelin ve öldürün şu karıyı!”


“Ca-Canavar! Yardım edin! İmdat!”


Kanas'ın adamları birbirlerine baktıktan sonra silahlarını çıkardılar. Daha hareket bile edememişlerdi ki hayalet kadar hızlı bir figür uçarak öndeki iki adamı yere serdi.


Snaketooth saldırganı görebilmişti. Siyah saçları atkuyruğu şeklinde bağlanmış bir kadındı. Uzun siyah bir elbisesi vardı ve gözleri altın renkliydi. Snaketooth’un bir bakışla kanı donmuştu.


“Yaşamak istiyorsanız silahlarınızı bırakın! Ellerinizi başınızın üstüne koyun ve diz çökün!” diyen kadın üç parmağını gösterdi: “Üçten geriye sayacağım. Dediklerimi yapmayanlar ölecek!”


“Üç!”


Bir anlık sessizlikten sonra fareler bağırmaya başlamıştı: “Tanrım! Bu yetenekler! Bu karı en az 100 kraliyet altını değerinde olmalı!”


“Hareket etsin herkes!”


“Onu yakalarsak patron büyük ödül verir!”


“Öldürmeyin! Canlı yakalayın!”


“Üff! Boş verin! Ölseniz daha iyi!” diyen kadın saymaktan vazgeçmişti anlaşılan… Elindeki devasa garip şekilli kılıçla kalabalığa hücum etmişti. Kılıç dökme demirden yapılmaydı ve değdiği her şey paramparça oluyordu. Kadın öyle hızlı hareket ediyordu ki düşmanların ellerindeki her şey sanki süs eşyasıymış gibi gözüküyordu. Kalabalık savaşmayı bırak kadından kaçamıyordu bile…


O sırada nereden geldiğini anlayamayan bir ses duymuştu Snaketooth: “Arkadaşını koru çocuk!”  


Yutkunarak panik içinde Sunflower’ın yanına süründü. Ellerini burnuna tutarak nefesini kontrol etti.


Hala hayattaydı!


Snaketooth ağlayacakmış gibi hissediyordu. Sunflower’ın hala yaşıyor olması onu çok mutlu etmişti.


Duyurularda söylenenler gerçekti. Bu insanlar çete liderlerini öldürmek için Prens tarafından yollanmışlardı! Artık umutları vardı!


Sunflower’ın üstüne eğilmişken kendisini tutamayarak gözyaşlarına boğulmuştu…


...


Daha fazla kahverengi üniformalı asker odaya girdiğinde savaş hızla sona ermişti.


Aklı hala yerinde ve kendisinde olan farelerin tek sıralar halinde odayı birer birer terk etmeleri söylenmişti.


“Başım çok fena ağrıyor…” diye sızlanan Tigerclaw, eliyle başını ovuşturdu: “Çok kötü şişmiş…”


“Ölene kadar dayak yemediğine şükret sen!” diyen Snaketooth, gözleri yaşlı bir şekilde ona bakıyordu.


“Neler oldu?” diye soran Sunflower, ipten dolayı boynunda oluşmuş siyah çizgiyi ovuyordu: “Kesin öldüm sanıyordum…”


“Buradan bir çıkalım da anlatırım…” diye başını salladı Snaketooth. Konuşursa daha da fazla ağlamaktan korkuyordu.


“Senin sıran…” diyen kapıdaki muhafız, Snaketooth’un kollarını arkasına doğru büktü.


Snaketooth direnmeyerek muhafızı takip etmişti. Beyaz elbiseli bir kadın duruyordu dışarıda… Tamamen siyahlı ölüm tanrıçasına epey zıt görünüyordu. Yüzü bir kapüşonla gizliydi. Sadece kıvırcık sarı saçlarının bukleleri gözüküyordu.


“Lord’un sorularını cevapladıktan sonra gidebilirsin.”


“Peki…” diye itaatle cevap verdi Snaketooth. Bu ordunun yapabildikleri onu derinden etkilemişti.


“Cinayet işledin mi?” diye soran kadının sesi sanki başka bir dünyaya aitti: “Ya tecavüz? Ya da bir soygun?”


Aniden bir lamba yanmıştı Snaketooth’un beyninde. Kendisini uyaran sesin sahibi bu kadındı. Cevap verdi: “Hiçbiri yok.”


“Pekâlâ…” diyen kadın başını salladı: “Majesteleri’nin vereceği akşam yemeği için meydanda bekle!”


Snaketooth iki adım attıktan sonra durdu: “Sen bir cadı mısın?”


“Evet.” dedi kadın. Snaketooth herhangi bir cevap beklememişti soruyu sorarken… Ama cadı çok net bir cevap vermişti ona.


“Bunlar Kanas’ın adamları!” diye konuşmaya devam etti Snaketooth: “Kanas dört gündür burada değil! Bloodyhand ile bir yerlerde saklanıyor olmalı! Bloodyhead de çetenin asıl lideri! Onun kaçmasına izin vermeyin lütfen!”


“Merak etme!” diyen kadın gülümsedi. Kendisinden çok emin bir şekilde konuşuyordu: “Hiçbir yere kaçamazlar!”


...


“Yani sen şimdi Majesteleri’nin fare liderlerini yakalamak için cadılar gönderdiğini mi söylüyorsun?” diyen Tigerclaw, duyduklarına inanamıyordu.


“Sadece cadı değil… Bir sürü de halktan adam!” diyen Snaketooth gördüklerini anlattı: “Benim tahminim doğruymuş! Cadılar Majesteleri’nin topraklarında rahat yaşayabiliyorlar! Hiçbir endişe duymadan halkın arasında dolaşabiliyorlar ve savaşlara da katılabiliyorlar!” diyen Snaketooth, bir an duraksadıktan sonra devam etti: “Eğer Paper, gerçekten oraya gönderildiyse çok iyi bir hayat yaşıyor olmalı!”


“Oraya gidip onu görmek istiyormuşsun gibi konuşuyorsun…” diyen Sunflower’ın dudağı seğirmişti: “Cadılar yetenekli varlıklar! Onlarla görüşmek de zor olur! Eğer gidersen onu utandırabilirsin!”


“Hmm…” diyen Snaketooth bir an için donakalmıştı. Sunflower’ın söylediklerinin doğru olduğunu biliyordu. O sadece bir fareydi. Kıştan sonra hayatta kalabilse bile kimliği asla değişmeyecekti ki! Paper ise artık tamamen farklı bir hayat yaşıyor olmalıydı… İki ayrı dünyanın insanlarıydı onlar artık…


“Fazla düşünme…” diyen Tigerclaw arkadaşının sırtını sıvazladı: “Bak, yemek vakti geldi!” 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr