Bölüm 458: Uğultu Şarkısı

avatar
3049 11

Release That Witch - Bölüm 458: Uğultu Şarkısı




Çevirmen: Lodos

Roland duyduklarına inanamadı.


“Yankı şarkı söylerken geniş bir çöl gördüğünü ve bir kum tanesi getirdiğini mi söyledin sen?” diye sordu Roland.


Bu sadece işitsel bir yanılsama mıydı? E öyle olsa bu kum tanesi nasıl burada olurdu?


“Ben geri getirmedim Majesteleri…” diyen Demir Balta elindeki kum tanesini ciddiyetle masaya bıraktı: “Birden elimde beliriverdi… Rüzgârla getirmiştir belki de?”


Olay giderek daha da mantıksızlaşıyordu. Bir an düşünen Roland, sordu: “Yankı sadece tek şarkı mı söyledi?”  


“Başka bazı şarkılar da söyledi… Ama anlayamadım...” diyen Demir Balta, hafızasına dalmıştı: “Bir mucize gibiydi… Aşırı güneyde iken Leydi Silvermoon, Üç Tanrılar’ın Elçisi falan olduğunu söylese ona inanırdım. O kadardı yani… Majesteleri acaba o evrim mi geçirdi?”


Bu Demirkum insanı ve Mojin Klanı’nın bir üyesi olan adam Roland’ın bir seneden fazladır yanındaydı. Gitgide cadılara dair daha fazla bilgisi oluşmuştu.


“Ben öyle düşünüyorum… Ama ilk defa böyle bir şey gördüm.”  diye cevap verdi Roland. Bir süre düşündükten sonra Yankı’yı çağırıp meseleyi bizzat ona sormaya karar vermişti.


Demir Balta çıktıktan sonra Roland kum tanesini dikkatle inceleyerek sordu: “Büyülü güçle mi yapılmış?”


“Emin değilim…” diyen Bülbül’ün sesi geldi arkadan: “İçinde büyülü güç izi yok.”


Bu tamamen büyülü güç tarafından yapılmadığı anlamına da gelmiyordu. Soraya’nın resimleri gibi gerçek dünyadaki gerçek bir şeydi… Bir kere ortaya çıktı mı büyülü güç olmadan var olmaya devam ediyor ve Tanrı Gözü’nün İntikamı’ndan etkilenmiyordu.


Çok geçmeden Yankı çalışma odasına girmişti. Bülbül de hemen ortaya çıkarak Roland’ın yanındaki yerini aldı. Gülümseyerek: “Tebrikler!” dedi.


Yankı şaşırmıştı: “Bana mı?”


Bülbül başını salladı: “İçindeki büyülü güç kaynaştı. Sen hissetmiyor musun bunu?”


“G-Gerçekten mi?” diye soran Yankı şaşkınlıkla başını sallıyordu: “Yani evrim mi yaşadım?”


İşlerin tıpkı beklediği gibi ortaya çıktığını gören Roland, Bülbül’e sordu: “Neye benziyor?”


“Su kadar berrak mavi bir mücevher gibi… Şeffaf…” diye cevap verdi Bülbül: “Maggie kadar bir büyülü güce sahip…”


Yankı'nın evriminin aydınlanma ile bir ilgisi yok gibiydi. Büyülü gücünü öğrenmeden önce geliştirmişti. Roland ona Demir Balta’nın yaşadığı şeyleri anlattığında şaşkına dönmüştü.


“Aşırı güneye gidip kum denizinde yürüyormuş gibi mi hissetmiş?”


“ ‘Gibi hissetmiş’ lafı biraz yanlış olur. Elinde çölden bir kum tanesi ile döndü.” diyen Roland, gülümsedi: “Kum her yerde bulunabilir evet… Ama Demir Balta’nın bizi kandırmaya falan çalıştığını düşünmüyorum. Her neyse… Sen o sırada ne gördün?”


“Hiçbir şey…” diyen Yankı biraz, utanmış gibiydi: “Gözlerim kaplıydı. Çevreye hiç dikkat etmiyordum…”


“Bize göstermeye ne dersin?” diye sordu Roland. Elleri çenesinde Yankı’ya bakıyordu: “Senin yaptığın, memleketin hakkındaki şarkıyı…”


“Burada mı?”


“Evet…” dedi Roland: “Akşam yemeğine daha yarım saat var. Kimse rahatsız olmaz, endişelenme…”


“Ben de insanı saran bir şarkı dinlemek isterim…” diye cesaret verdi Bülbül.


“Ah… Peki…” diyen Yankı derin bir nefes aldı. Çok geçmeden ofiste uzak bir zamana ait olduğu hissedilen karışık bir sonat sesi yankılanmaya başlamıştı. Tatlı bir kadın sesiydi. Başlangıçta sesi biraz azdı. Belki de hiç içeride şarkı söylemediğindendi… Melodi iyice yükseldikçe Yankı da iyice müziğin içine çekiliyordu.


Şarkı sırasında Roland yeşil ormanda esen sıcak rüzgârları duyuyordu. Artan sıcağı bile hissediyordu. Kavurucu güneşin altında pişen kumların kokusunu alıyordu. Şarkı bitişe yaklaştığında tadı sanki damağında kalmış gibiydi… Kendisi gibi müzikle çok haşır neşir olan bir adam bile en ufak bir detone bulamamıştı. Ancak ne bir çöl ne de bir vaha görmüştü… Bütün zaman boyunca ofiste oturuyordu.


Başını sallayarak Bülbül'e baktı. Onun da herhangi mucizevi bir sahne görmediği falan anlaşılıyordu…


Yeteneği bu sefer etkili olmadığı için mi bir şey olmamıştı?


Roland biraz düşündükten sonra sordu: “Bu şarkıyı sen mi yazdın?”


“Evet.” diyerek başını salladı Yankı.


“Şimdi sana öğrettiğim birkaç şarkıyı söyle…” diyen Roland, bir süre düşündükten sonra: “Herkes gelip dinlesin.” dedi.


Çok geçmeden ofis cadılarla dolmuştu. Uyku Adası’ndan üç cadı bile gelmişti. Ellerinde hala kartlar duruyordu. Yankı biraz gerilse de Bülbül, onu rahatlatmıştı. Gerilla Şarkısı da olmak üzere bütün şarkıları söylemişti.


Bütün cadılar coşkuyla alkışlamıştı onu…


Cadılar sırayla duygularını anlattıktan sonra Roland, Yankı’nın yeteneğini az çok anladığını düşünüyordu.


Dinleyenlerin etkilenme oranları, söylenen şarkıların yaşadıkları deneyimlerle ne kadar ilişkili olduğuna bağlıydı. Bir şarkıda ne kadar çok kendilerinden bir şeyler bulabilirlerse o kadar etkileniyorlardı. Bu sonuca Yankı’ya öğrettiği şarkılardan varmıştı Roland. Gerilla Şarkısı en popüler olanıydı. Çünkü cadılar Birinci Ordu’nun bu şarkının ritmine uyarak yürüdüğünü görmüşlerdi. Bu nedenle bu şarkıyı daha iyi anlayabilirlerdi. Bu, aşırı güney şarkısının Demir Balta’yı neden bu kadar etkilediğini de açıklıyordu…


Ama maalesef Roland, testler yaparak Yankı’nın şarkılarının seyirciyi ne kadar etkilediğini kesin ölçemezdi. Bir dinleyicinin de şarkıya çok fazla çekilmesi halinde o sahnelerin gerçeğe dönüşüp dönüşemeyeceğini merak ediyordu Roland…


Yankı'nın bu yeni yeteneği onu epey heyecanlandırmıştı. İnsanların moralinin anında yükselmesini sağlayan bir yetenek asla küçük görülmemeliydi… Orduyu teşvik edebilir, halkları sakinleştirebilir, tiyatrolar için etkileyici fon müzikleri söyleyebilirdi Yankı…


...


Ertesi günün öğleden sonrasında Roland ofisinde Sınır Kasabası’ndan Vader ile buluşmuştu.


“M-Majesteleri… B-Buradayım…” diyen Vader’in dişleri gıcırdıyordu. Yüksek hızlı uçuş onu biraz çarpmıştı anlaşılan…


Sınır Kasabası ve Uzun Şarkı arasındaki en hızlı seyahat yöntemi Maggie’nin ekspres servisi idi. Ama her ne kadar büyük bir battaniyeye sarılmış olsa da bir canavarın pençelerinde saatte 60 kilometre hızla yapılan bir seyahat pek rahat olamayabiliyordu…


“Aferin…” diyen Roland omzundaki güvercini okşadı.


Gururla başını kaldırmıştı güvercin de…


“Buradaki Elk Ailesi’ne eğitim ve antrenmanlar konusunda yardım etmeni istiyorum.” diyen Roland, Vader’a bakarak konuşuyordu: “Buradaki durum Sınır Kasabası’ndan farklı. Ama Valencia’ya da benzer… Burada fare, mülteci ve azılı suçlu çok…”


“Devriyeleri mi eğitmemi istiyorsunuz?” diye sordu Vader. Bir süredir şövalyenin yanında durduğu için titremesi geçmişti.


“Hayır. Polislerden bahsediyorum.” diyen Roland, illegal ve suç içeren faaliyetlere karşı ciddi önlemler alma planını anlattı: “Başlangıçta bu mesele ile Birinci Ordu ilgilenecek. Ancak kamu güvenliği çalışmaları aslen polise verilmelidir. Polis eğitiminde de verilmesi gereken en önemli anlayış, polislerin ‘halkın koruyucusu’ olduğudur.”


“Masumlara bir bahar esintisi gibi sıcak davranın. Suçluları da bir yıldırım gibi acımasızca cezalandırın.” dedi Vader…


“Evet…” diyen Prens, gülümsüyordu: “Umarım onları iyi eğitebilirsin.” 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44301 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr