Bölüm 450: Eski Dostlar

avatar
3018 14

Release That Witch - Bölüm 450: Eski Dostlar




Çevirmen: Lodos

Rene Medde yaklaşık yarım aydır Elk Ailesi’nin malikânesinde mahsurdu.


Abisi Jacques'ı durdurabileceğini düşünmüştü. Ama ilk hamleyi onun yapmasını beklemiyordu.


“Öğle yemeğiniz, umarım beğenirsiniz…” diyen kâhya Sean, hücreye bir tabak getirmişti. Yemek sebzeli yulaf ezmesi gibiydi, en fazla bir avuç içi büyüklüğündeydi.


"Beni serbest bırak, seni aptal!” diyen Rene yiyecekleri yere savurdu. Parmaklıklara tutunarak bağırdı: “Jacques bir aptal! Ne yaptıkları hakkında en ufak bir fikri yok! Beni dışarı çıkarmak için hala çok geç değil!”


Kâhya üzülerek başını salladı. Bir mendil çıkararak kirli ayakkabılarını temizledi: “Senin yerinde olsaydım o yemeği dökmek yerine yerdim… Bu hafta boyunca sana günde yalnızca bir kez yemek getireceğim…”


“Lanet olsun! Sen dediklerimi duymuyor musun?” diye kükredi Rene: “Mesele yemek falan değil! Jacques durdurulmazsa Elk Aİlesi’ni yok edecek! Babamın hatırına aç şu kapıyı!”


Son söylediği kâhyaya dokunmuş olacaktı tam arkasını dönüp gidecekken durakalmıştı: “Babanın hatırı mı? Bence o hala hayatta olsa seni buradan sürerdi… Elk Ailesi’nin kontunu öldürenin Roland Wimbledon olduğunu unuttun mu? Hanımeli Ailesi de direkt Roland’a koşmakla kalmadı… Üstüne onun desteğini alarak diğer dört aileyi bastırdı… Ağabeyin de şu anda cesur bir şekilde bunu düzeltmekle uğraşıyor. Sense ölmekten korkuyorsun… Sence bu seni nasıl bir şövalye yapıyor?”


“Nasıl bir şövalye olduğumu belirleyecek olan sen değilsin…” diyen Rene, öfkeliydi: “Son üç yıldır ben Hermes’in savunmasında şeytani canavarları yenerken Jacques, Kral Şehri’nde içki ve kadın âlemlerinde geziyordu… Hanımeli Ailesi’ne yaptığı saldırının cesaretle bir alakası yok! Saçmalıyorsun! Menfaatlerinin hayalinden sarhoş olmuş durumda sadece!”


Sean iç çekti: “Lord Jacques'e biraz saygı göstermen lazım… Sonuçta o hem bir reis hem de Elk Ailesi’nin başı!”


Bunu diyen kâhya arkasını dönüp yürümüş başka bir şey söylememişti. Kapı kapandıktan sonra bodrum yine sessizliğe bürünmüştü…


“Lanet olsun!” diyen Elk Ailesi’nin ikinci oğlu yeri yumrukladı.


Kış başladığından beri Jacques, diğer aileleri çok sık ziyaret eder olmuştu. Rene başta çok dikkat etmemişti. Ne de olsa aileyi yönetmek onun işi değildi. Üstelik Majesteleri Roland tarafından esir alındıktan sonra onun fidyesini Jacques değil, Petrov ödemişti. Abisiyle araları epey kötüydü yani… Yine de Rene, ailenin liderinin kim olacağı konusunda bir kavgaya girişmemişti Jacques ile… Sınır Kasabası’ndaki inşaatları duyunca oraya gidip Prens Roland’a resmi bir muhafız olarak hizmet etmeyi bile düşünmüştü. Ancak daha sonra işler değişmişti. Elk malikânesinde düzenlenen özel bir şölen esnasında Rene, dört ailenin isyan planlarını duymuştu.


O gece Rene, Jacques'in odasına giderek onunla konuşmuştu. Ama bundan rahatsız olan Jacques, Rene’i başından savmıştı. Gece boyu düşünen Rene, Petrov’a olanları anlatmayı ve devriyelere Jacques’i tutuklatmayı düşünmüştü. Ama ertesi sabah kahvaltısına abisi tarafından zehir konulmuştu. Gözlerini açtığında da kendisini zindanda bulmuştu.


O zamandan beri bağırıp tehditler savurmasına rağmen Jacques ile görüşememişti… Her gün bodrumun köşesindeki parlak panjura bakarak zaman öldürüyordu. Gördüğü tek kişi de kâhya idi…


“Grrr…”


Bu ses, guruldayan midesinin sesiydi. Epeydir açtı.


Etrafına bir bakış attıktan sonra saman yığınına çevirdi gözlerini: “Uyusam iyi olur, en azından açlık hissetmem…” diye düşündü.


Gözlerini kapattığı an bodrumda bir dizi ayak sesi yankılanmıştı.


“Jacques geliyor olabilir mi?” diye düşündüğü anda saman yığınından fırlayarak parmaklıklara yapıştı. Loş ışığın altında küçük ve ince bir figür görmüştü. Gelenin Jacques olmadığı anlaşılmıştı yani…


“Abi iyi misin?” diye soran kişi Elk Ailesi’nin üçüncü çocuğu ve Rene’in kız kardeşi olan Aurelia idi…


“İçeri nasıl girdin?”


“Jacques ortalarda yok… Hizmetçiler de beni durduramaz zaten…” diyen Aurelia, yerdeki yulaf ezmesini gördükten sonra gözlerine inanamamıştı: “Sana bunu mu veriyorlar? Ne kadar ayıp! Bir dakika bekle… Mutfağa sana başka bir şey pişirmelerini söyleyeceğim…”


"Jacques evde değil mi?” diye soran Rene, kız kardeşini görmüş olmanın verdiği sevinçle açlığını unutmuştu: “Nerede o?”


“Hiçbir fikrim yok… İki gün önce çıkmıştı…” diyen Aurelia, başını salladı: “Yanına diğer muhafızları da aldı. Yoksa buraya gelemezdim zaten…”


''Lanet olsun.'' diye düşünen Rene hayal kırıklığına uğramıştı: “Jacques iki gün önce çıkmış ve bugün 3. gün… Artık çıksam bile iş işten geçmiştir…”


“Jacques’in Hanımeli Ailesi’ne zarar vermeye çalıştığını duydum. Bu doğru mu?” diye soran Aurelia, endişeliydi: “Lord Petrov’a bir şey olacak mı?”


“Aa evet…” diye düşündü Rene. Aurelia her zaman Petrov’a aşık olmuştu… Her ne kadar Rene onları birbirine ayarlamaya çalışsa da Petrov’un aklında hep başka birisi olmuştu… Artık zaten bir şey olamazdı.


Bunları aklından geçiren Rene, zayıf bir şekilde yere çökerek parmaklıklara yaslanarak düşünmeye devam etti: “Jacques’i tanıyorsam Hull Ailesi’ne merhamet etmeyecektir. Bu da Prens Roland’ın tüm öfkesini batı bölgesinden çıkarmasına neden olacaktır. Jacques Kral Şehri’nde çok fazla zaman geçirdi. Ne işlerle uğraştığından haberi yok…”


Gözlerini kapatmıştı. Aklına Dük’ün ordusundayken Majesteleri’ne yaptıkları saldırı gelmişti. O savaştan ve o savaşta yaşanılanlardan sonra Rene, Prens’e karşı savaşma isteğini tamamen kaybetmişti. Çünkü onu kimse yenemezdi, hiç kimse…


"Sorun ne abi?” diye soran Aurelia, hafifçe abisini sarsmıştı.


“Elk Ailesi ayvayı yedi…”


Tam o sırada tavandan bir ses yükselmişti ve zemin titremişti. Sanki malikâneye bir şey çarpmış gibiydi…


“Bu düşündüğüm şey mi?” diyen Rene, kız kardeşine dönünce onun da şaşırmış olduğunu gördü.


Hemen ardından devam etmişti sesler… Rene, hizmetçilerin çığlıklarını duyabiliyordu.


“Prens Roland’ın ordusu geliyor olabilir mi?” diye soran Rene şaşkına dönmüştü: “Bu nasıl mümkün olabilir?”


“Neler oluyor?” diyen Aurelia ayağa kalktı: “Ben gidip kontrol edeceğim.”


“Yapma…” diye kardeşinin eline yapıştı Rene: “Bir yere gitme, burada bekle sadece…”


“Ha?”


“Beni dinle...” diyen Rene yutkundu. Yorgun bir sesle: “Dışarısı tehlikeli olabilir…”


Çok geçmeden durulmuştu sesler… Birkaç dakika geçtikten sonra bodruma bir birlik girmişti. Garip kahverengi üniformaları ve uzun saplı silahları vardı. Bir bakışta bunların Prens’in birliği olduğunu fark etmişti Rene…


“Kimsiniz siz? Buraya girmeye nasıl cüret edersiniz?” diye bağıran Aurelia, ayağa kalkmıştı.


Birliğin arasından uzun boylu ve güçlü görünümlü bir adam öne çıktı. Çelik yüzü ve ürpertici gözleriyle sanki bir uzaylı gibiydi.


“Elk Ailesi’nin ikinci oğlu Şövalye Rene Medde siz misiniz?” diye sordu adam.


“Geri çekil… Ne yaptığını sanıyorsun sen?” diyen Aurelia, parmaklıkların önünde vücudunu siper etmişti.


“Evet evet! Ben Rene… Ona zarar vermeyin, o masum!” diyen Rene, az kalsın kardeşine bir şey olacağını düşünüyordu ki uzun boylu adam Aurelia’yı görmezden geldi. Sonra söyledikleri ise daha da şaşırtıcıydı:


“Ben Birinci Ordu komutanı Demir Balta! Majesteleri Roland özellikle bulmamı istedi sizi…” diyen Demir Balta, düşük bir sesle devam etti: “Bay Petrov da sizi görmek istiyor…” 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44266 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr