Bölüm 445: Saldırılar

avatar
2972 11

Release That Witch - Bölüm 445: Saldırılar




Çevirmen: Lodos

Güneş ışığı ilk ışınlarını bulutlardan geçirirken Kukasim iskeleye gelmişti.


Her zamankinden farklı olarak rıhtım sessiz askerlerle doluydu. Dik duruşları, sırtlarındaki çantaları ve uzun namlulu silahlarıyla fırtınanın arasındaki bir orman gibi görünüyorlardı. Büyük bir kalabalık olmasına rağmen, herkes organize bir şekilde hareket ediyordu. Askerlerin yandan çarklı gemilere tek tek binmesini izleyen Kukasim’in içi içine sığmıyordu. Büyük bir güç hissediyordu.


Bunların Majesteleri tarafından eğitilen askerler olduğunu düşünerek yutkundu.


“Ne kadar inanılmaz!”


Yaşlı adam gençliğinde Deniz Meltemi Bölgesi’nden Berrak Su Limanı’na seyahat etmişti. Bu mesafe Gökhisar Krallığı’nın yarısından fazlasıydı. Aynı zamanda ticari filoları da Fjordlar’a ve yakınlardaki adalara giden yollarda yönlendirmişti. Binlerce zırhlı şövalye görmüş, çıplak elle hayvan öldürebilen binlerce barbara tanıklık etmişti. Ona göre bu askerler, aşırı güç kullanabilen insanlardı. Ama Kukasim bu gücü bir daha hissetmeyi beklemiyordu hayatı boyunca… Ancak etrafındaki bu insanlarla beraber bu hissi tekrar duyumsamıştı… Hem de daha kuvvetli bir şekilde…


“Bunlar sadece sıradan insanlar ama…” diye düşündü. Sınır Kasabası’na geldiğinden bu yana yaklaşık dört ay olmuştu. Her geçen gün kasabayı biraz daha anlamıştı. Birinci Ordu’nun çoğunun halktan gelme olduğunu biliyordu. Yine çoğunun orduya katılmadan önce madenci, avcı, fırıncı ve taş ustası olduğunu da biliyordu. Yani hiçbirisinin hiçbir profesyonel savaş eğitimi yoktu.


Yine de sadece birkaç ay içinde, bu insanlar normal bir şövalye kadar cesur ve disiplinli hale gelmişlerdi. “Acaba Majesteleri onlara ne yaptı?” diye düşünmeden edememişti.


Kukasim Vader’in arkasından fısıldadığını duymuştu: “Sen gerçekten… Gidiyor musun?”


Etraflarındaki ordu yüzünden sesini alçalttığını anlayan Kukasim, söze girdi: “Gitmiyorsam neden kaptanlığa başvurdum ki?”


“Ama onlar savaşmaya gidiyor…” dedi Vader.


“Onların hepsi Majesteleri’ne hizmet ediyorlar…” diye düzeltti yaşlı adam: “Tıpkı benim yaptığım gibi…”


Bir anlık sessizliğin ardından: “Dikkat et, hayatta kalmaya bak…” dedi Vader.


Kukasim de yanıt olarak elini salladı.



Havada dönen kar arasında gelen altıncı yandan çarklı tekneye binmişti Kukasim… Geleneklere göre bir kaptan kendi gemisine isim verebilirdi. Bu tekne Majesteleri’ne ait olsa da yine de Kukasim’in isim vermesine izin verilmişti. Ama o hala bir karar verememişti.


On yıl önceki emekliliğinden beri ilk defa kaptanlık konumunu üstleniyordu. İyi bir isim bulmak istiyordu yani…


Kukasim kamaraya girer girmez elemanlardan birisi: “Kaptan, işte buradasın! Kazanı önden ısıtıyoruz. Yakında yola çıkmaya hazır olacağız.” dedi.


Gencin adı Pike idi ve güneyliydi. Birkaç yıllık bir balıkçılık tecrübesi vardı. Başka bir teknede olsa ayak işi yaptırmak için bile işe alınmazdı… Ama bu teknede herkes bir çaylaktı.


“Herkes burada mı?”


“Evet kaptan! Sen de epey geciktin yahu!” diyen Pike, göz kırptı.


“Kaptanına nasıl saygı duyacağını bilmiyorsan bir gün boyunca güverte temizleyerek öğrenebilirsin istersen!”


“Emredersin kaptan!” diye bağırdı genç adam. Kendisine çekidüzen verdi: “Saygısızlığım için özür dilerim!”


“Böyle daha iyi…” dedi Kukasim. Sakalını okşayarak Pike’a emirlerini verdi: “Kazan dairesine ateşi beslemesini söyle. Ama dikkatli olsun! Önümüzdeki geminin kıçına çarpmak istemeyiz!”


“Anladım efendim…” diyen Pike, cümlesi bitmeden az önceki saygısız tavrına geri dönmüştü. Hızlı bir şekilde Kukasim’e göz kırparak kamaradan çıktı.


“Serseri…” diye mırıldanan Kukasim, inceden gülümsemişti. Rahatlamıştı. Sanki denizde dolaştığı o günlere geri dönmüştü. Dümene geri döndü. Ahşap dümene bakıp içlenmişti. Yavaş yavaş bir yandan çarklı teknenin nasıl çalıştığına dair gereken bilgileri hatırlıyordu.


Majesteleri tarafından icat edilen bu beton tekne bir yelkenliden çok farklıydı. Güvertenin altında bir direk ya da bir kabin yoktu. Bunun yerine iki odası vardı. İlk oda dümendeydi ve dümen odası olarak adlandırılıyordu. Bu odada kaptan için rotayı görmesini sağlamak için iki büyük pencere vardı. İkinci oda teknenin ortasındaydı ve kazan dairesiydi.


Dümen odasının arkasında boş bir güverte vardı. Bu alan eğitim sırasında hep madencilerle dolu olurdu. Eğitim süreci boyunca bu madencileri kömür çıkarmaları için Gizli Orman’ın kenarına bırakmaları gerekiyordu. Bunu yapmak için de Kızıl Su Nehri boyunca batıya ilerlemeleri gerekiyordu. Kömür ahşaptan daha uzun süre dayanıyordu.


Her ne kadar Kukasim taş tekneye aşina olmasa da, kısa sürede işletmesinin çok da zor olmadığını ve birçok yönden bir yelkenliden daha basit olduğunu fark etmişti. Her şeyden önce bu teknenin yelkene ya da bir rüzgâra ihtiyacı yoktu. Ve çalışması için daha az insan gücü gerekiyordu. Üstelik bir köylüye nasıl bir çeşit soba olan kazanı yakılacağını öğretmek zor olmuyordu. Ama bir yelkenli gemide bir mürettebatın ustalaşması en az altı aydı… Taş tekne motor açık, buhar valfi de kapalı olduğu sürece kendi başına bile uzun bir süre çalışabilirdi…


Tam o sırada Sınır Kasabası’nın sabah sessizliği bir düdük sesi ile bozulmuştu.


İlk tekne denize açılıyordu.


"Kaptan! Su hazır!” diye bildiren Pike, dümen odasından içeri başını sarkıtmıştı.


“Bigpad ve Grizzly'ye vanayı kapatmanın ve hızlandırmanın vaktinin geldiğini söylemek için zili çal! Hareket zamanı geldi.” diyen Kukasim ciddiyetle vermişti talimatlarını…


“Emredersin kaptan! İlerliyoruz!” diyen Pike, duvara bağlı duran ipi çekti. Bu sayede kazan dairesindeki zili çalacak ve kaptanın emri ulaşmış olacaktı.


Bunun sonucunda tekne şiddetle sallanmış ve her iki taraftaki ahşap tekerlekler yavaşça hareket etmeye başlamıştı.


Kukasim dümeni sıkı sıkıya kavrayarak ileri baktı. Vader ona neden savaşmak istediğini sorduğunda, aslında ona gerçeği söylememişti. “Majesteleri’ne hizmet” sebebin küçük bir kısmıydı. Gerçek; kaptanlığın tadını çıkarma isteğiydi.


Bir yelkenli ya da bir taş tekne olması önemli değildi. Ayağının altındaki suyu ve elindeki dümeni hissetmek ona yetiyordu.


Gerçekten istediği hayat buydu…


“Yelkenler tam! Kömür atmaya devam edin!” diye bağırıyordu yaşlı adam: “Çocuklar sıkı tutunun! Yola çıkıyoruz!”


*******************


“Beni Sınır Kasabası’na götürürsen Eltekler sana büyük para öder. Beş kraliyet altınına ne dersin? Ya 10?” diye soran kâhya, ayağını teknenin kapısına yerleştirmişti. Kayıkçının kapıyı yüzüne kapatmasını istemiyordu.


“Size hizmet etmek beni mutlu eder efendim… Ama bunu yapamam.” diyen kayıkçı kekeliyordu: “Teknede kardan korunacağımız bir kulübe bile yok… Nehrin öbür tarafına götürmek problem olmaz. Ama Sınır Kasabası… En az birkaç gün sürer...” diye yalvarıyordu kayıkçı: “Tek gecede donarız efendim…”


“Yakınlarda beni Sınır Kasabası’na taşıyabilecek başka kayıkçılar var mı?” diye soran kâhya ısrarcıydı.


“Bir tane bile yok…” diye cevap verdi kayıkçı: “Sadece küçük tekneler olur burada… Geceyi geçirebileceğiniz bir tekne için Uzun Şarkı’nın ana limanına gitmeniz lazım…”


“Oraya gidebilsem niye buraya geleyim ki zaten?” diye düşünen kâhyanın yüzüne kapatmıştı kapıyı kayıkçı…


Karları tekmeliyordu kâhya… Dört aile isyan başlattığından beri tüm şehir kapıları kapatılmıştı. Bu dolambaçlı yollarla uğraşan kâhya bütün çabasının boşa gittiğini fark etmişti.


“Yakında hava kararacak. Lordumun verdiği görevi nasıl tamamlayacağım?” diye sıkıntı içinde düşünüyordu kâhya…


Somurtkan bir şekilde Kızıl Su Nehri’ne bakıyordu. Çok geçmeden hayrete düşmüştü.


“Tanrım, bu da ne?”


Gördüklerine inanamayarak gözlerini ovuşturuyordu. Ama yok… Herhangi bir yanılsama falan görmüyordu. Nehirden aşağı büyük bir filo geliyordu. Tekneler daha önce gördüğü hiçbir tekneye benzemiyordu. Yoğun puslu karların arasından gemiler kükrüyor ve ıslıklar çalıyordu. Herhangi bir yelkenleri olmamasına rağmen rüzgâra karşı ilerliyorlardı. Nehri yarıyorlar, dalgalar kaldırıyorlardı…


İlk teknede çırpınan bir bayrak görebiliyordu. Bir kule ve silah resmi vardı üstünde…


“Aman Tanrım!” diye bağırdı kâhya: “Bu Prens Roland Wimbledon’un filosu!” 










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44330 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr