Bölüm 421: Sorgulama

avatar
3090 15

Release That Witch - Bölüm 421: Sorgulama


Çevirmen: Lodos

 

Kasabanın hapishanesi bir yıl öncekine kıyasla pek değişmemişti.Kasaba genelinde yaşanan gelişmeler belli ki buraya ulaşmamıştı. Çünkü yerin üstünde evlerin ve yolların hepsi değişmiş olsa da zindanlar hala çürüme kokuyordu. Taş duvarları yosun kaplamış, merdivenler çamurlu sular için kaydırak olmuştu.

 

Tek fark, hücrelerde çok az mahkûm olmasıydı. Yaşanan gelişmeler nedeniyle, çalışmaya istekli olan herkes kendisine bir iş bulabilmişti. Aynı kalmaya razı olanlar ise Roland tarafından madenlere yollanmıştı…

 

Anna hapishanenin altındaki hücreleri harap etmişti. Onları takip etmeye de hiç gerek yoktu. Bu yüzden alt katın hepsi kapatılarak terk edilmişti. Roland, Demir Balta’yı üçüncü katın ortasına kadar takip etti ve bu kattaki tek suçlu olan kişiyi, rahibi gördü.

 

Adam bir işkence düzeneğinde asılı falan değildi ya da Roland'ın sorgulama fikrine tamamen karşı olacak şekilde dayak atılıp kanlar içerisinde bırakılmamıştı. Aksine kıyafetlerinde en ufak bir çizik bile yoktu. Hücrenin en soğuk köşesine doğru sokulmuştu ve tamamen cansız, boş bir şekilde etrafa bakıyordu.

 

"O iyi mi?” diye sessizce sordu Roland.

 

“Sorun yok Majesteleri.” diye cevap veren Demir Balta eğildi: “Ona istediğinizi sorabilirsiniz şu an…”

 

Prens başını salladı. Kum insanlarının sorgulama yöntemleri gerçekten eşsizdi. Ama Roland, iş tamam olduğu sürece Demir Balta’nın sorgulama sürecinin ne kadar insani olduğuna falan takılmıyordu. Hücrenin yanındaki banka oturdu. Boğazını temizleyerek sordu: "Adın ne?”

 

“Sen Gökhisar Krallığı'nın Dördüncü Prensi misin? Roland Wimbledon?” diyen adamın ifadesi değişmişti: “Ne yaptıklarına bir bak! Şeytanların güçlerini serbest bıraktın!”

 

“Majesteleri adını sordu.” diyen Demir Balta’nın sesi epey soğuktu: “Dün geceyi tekrar yaşamak istemiyorsan saçmalığı kes!”

 

Rahip donakalmıştı. Kısa bir duraklamadan sonra başını indirerek konuştu: “Benim… Adım Campus.”

 

"Kutsal Hermes Şehri’nden geldiğini duydum.” diyen Roland adama baktı: “Seninle beraber seyahat eden cadı kimdi? O da Kutsal Şehir’den miydi? Kilise’deki rolü neydi?”

 

“O…” diye cümleye başlayan Campus, bir süre tereddütte kaldıktan sonra devam etti: “İsmi Aurora idi. Tayfun Ekselansları’nın safkan cadılarından birisiydi. Kilise’de herhangi bir pozisyonu yoktu.”

 

"Tayfun mu?” diye soran Prens bu tanıdık isim üzerinde bir süre düşünmüştü.

 

“Kilise’nin dış işlerinden sorumlu olan üç başpiskopostan birisi… Yüce Papa’dan sonra ikinci adamdır.” diye açıkladı adam.

 

Roland aniden bu kişiyle daha önce tanıştığını hatırlamıştı. Kral Şehri’ndeki bir törende… O gün Kral Wimbledon III, Tilly için büyük bir yaş günü kutlaması düzenlemişti ve Tayfun da Kilise tarafından gelen kişiydi. O gün gayet şefkatli, yardımsever ve iyi bir yaşlı adam gibi görünmüştü Roland’ın gözüne… Sanki dünyadaki kötü olan hiçbir şeyle ilgisi yokmuş gibiydi…

 

“Safkan cadı da ne?”

 

Campus bir kez daha tereddüt etmeye başlamıştı. Ancak Demir Balta onu tekrar tehdit ettikten sonra isteksiz bir şekilde konuşmaya başladı: “Safkan cadılar, Kilise tarafından yetiştirilen ve doğrudan piskoposlar ile Yüce Papa tarafından yönetilen cadılardır. Bu yüzden onlar hakkında çok fazla şey bilmiyorum.”

 

Roland, kulağını kaşıyarak Bülbül’e haber verdi ve Bülbül’den gelen işaret doğrultusunda da anlamıştı ki; adam doğru söylüyordu.

 

"Kilise’nin bu gizli cadılarını kaç kişi biliyor?"

 

Rahip başını sallayarak söze girdi: “Tayfun Ekselansları bu bilgiyi bana iki sene önce anlatmış ve kimseye söylemememi emretmişti. Maalesef kaç kişinin bildiğini bilmiyorum.”

 

“Kilise bu konularda belli ki epey gizli davranıyor. Belli ki halkın gözü önünde bir çifte standart uygulamıyorlar. Bu kesinlikle iyi bir haber.” diye düşünüyordu Roland. Bu, uzun zamandır içinde olan bir şüphesini doğrulamıştı. Kilise’ye karşı artık elinde bir kanıt daha vardı. Kilise’nin inananları acaba savaşmaları gereken ve Şeytanın kölesi olarak gördükleri cadıların Kilise tarafından yükseltildiğini öğrenseler ne tepki verirlerdi?

 

“Mağlup Ejder Sırtı’nın Lordu’na darbe yapmanızın sebebi neydi? Onu neden Hermes’e götürmek istiyordunuz?”

 

"Bilmiyorum. Tek görevim Aurora'yı izlemekti. Asıl sebebi sadece o biliyordu. Planlarda bir değişiklik olmuştu. Çünkü Aurora Lord’un bir cadı olduğunu fark etmişti. Ve Yeni Papa da yakalanan tüm cadıların safkan olmaları üzere Kutsal Şehre gönderilmelerini emretmişti.”

 

"Safkan olmak…” diye homurdandı Roland: “Buna gerçekten inanıyor musun? Yani eğer safkan cadılar tamamen günahsızlarsa Kilise onların varlığını neden gizlesin?”

 

"Çünkü… Çünkü bazı inananlar yeterince sadık değiller. Şimdilik tek yol bu...” diye cevap verdi rahip.

 

Prens gülümsemişti: “Mağlup Ejder Sırtı’ndan sonra nereye gidecektiniz?”

 

“Kızıl Su Şehri.”

 

“Ondan sonra?”

 

"Geçilmez Kale."

 

"Başka bir yer var mı?”

 

"Sadece bu üç şehir…” diyen rahibin sesi, safkan cadılarla ilgili konuştuktan sonra biraz uyuşmuştu: “Tayfun Ekselansları bize ne zaman döneceğimizi söylememişti. Bu yüzden yeni emirler gelene kadar Geçilmez Kale’de kalacaktık…”

 

Verdiği cevap, cadının vücudunda bulunan mektupla uyuşmuştu: “Neden bu üç şehir?”

 

Campus başını salladı.

 

Kilise’ye dair bildiği pek bir şey yokmuş gibi görünüyordu. Muhtemelen o safkan cadı için bir nevi bir teftişti... Roland çenesini okşayarak düşünmeye başlamıştı: “Mağlup Ejder Sırtı, güneyde. Kızıl Su Şehri, krallığın merkezinde. Geçilmez Kale ise kuzey ve batı bölgelerinin arasında. Ortak olan hiçbir özellikleri yok. Önemli geçiş ya da kavşak noktaları da değiller. Kilise Gökhisar’ı devirmek istemesi halinde bu şehirlerle başlamazdı.”

 

Aralarında bir benzerlik bulmak zorunda olsaydı hepsinin nispeten batı bölgesine yakın olduğunu düşünürdü. Aklına aniden bir fikir gelmişti: Acaba Kilise’nin hedefi Roland mıydı?

 

...

 

Sorgulama akşama kadar devam etmişti. Roland topladığı bilgilerle ayağa kalktı. Tam gidecekken rahibin duvara karşı hareketsiz oturduğunu fark etmişti. Tıpkı bir ceset gibi hissiz bir şekilde duvara bakıyordu. Ne canı için yalvarıyor ne de küfürler savurarak haykırıyordu. Roland epey şaşırmıştı: “Sana ne yapacağımı bilmek istemiyor musun?”

 

"Bütün bunları itiraf etmem için bana işkence ettin… Tanrı hepsine şahit olmuştur.” diyen Campus, gözleri kapalı bir şekilde konuşuyordu: “Benim son yargıcım Tanrıdır, sen değilsin. Yani bana ne yapacağın önemli değil.”

 

“Majesteleri bana onunla bir gece daha verin.” dedi Demir Balta: “Bu saygısız tavırlarından arındırayım onu…”

 

"Gerek yok, bu kadar yeter.” diye yanıtladı Roland. Rahip zaten her şeyi itiraf etmişti. Daha fazla işkenceye gerek yoktu: “O yargılanacak. Tanrı tarafından değil… İnsanlar tarafından!” 










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr