Bölüm 417: Tekrar Saldır!

avatar
2948 14

Release That Witch - Bölüm 417: Tekrar Saldır!




Çevirmen: Lodos

Mağlup Ejder Sırtı’nda…


Şimşek rüzgârın erişemeyeceği ve dört kişiye rahatlıkla yetecek büyüklükte bir çadırı ustaca kurmuştu.


Bülbül ısınmak için ateşin yanına oturdu. Pantolonunun paçalarını sıvayınca bileklerindeki kan lekelerini gördü. Leydi Saint’in vurduğu yerler şişmişti. O adrenalinde çok sorun olmamıştı. Ama şimdi bacaklarını kaldıracak gücü yok gibiydi. Maggie onları kurtarmaya gelmeseydi muhtemelen kaçamazlardı.


Şu anda sisin içinde hareket etmek çok tehlikeli olurdu. Sisin içindeki değişken çizgiler bıçak kadar keskin merdivenlere benziyordu. Basması halinde kesilirdi.


"Sana yardım edeyim…” diyen Maggie, büyük bir sırt çantasından ilk yardım malzemeleri aldı. Pamuk ve küçük bir şişe ispirtonun yanı sıra Yaprak’ın hazırladığı bitkisel bir ilaç da vardı.


Saf alkol olan ispirto yaralara döküldükçe Bülbül, nefesini tutuyor ve zorlanıyordu. Majesteleri bu tedavinin salgınlara sebep olan virüsleri ve bakterileri öldürdüğünü söylemeseydi bunun bir tür işkence olduğunu düşünürdü Bülbül…


O yanmadan sonra sürülen bitkisel karışım bir anda rahatlatmıştı… Yaralar sarıldıktan sonra da çok daha rahat hissetmişti kendisini…  


"Sırtın…” diye soran Markiz hafif bir sesle konuşuyordu: “İyi mi?”


“N’olmuş sırtına?” diye soran Şimşek elinde bir düzine odunlar çadıra girdi.


"Beni kurtarmak için... Kendini oklara siper etti.” diye cevap veren Spear, bir hayli üzgün görünüyordu.


“Önemli değil… Bir çift yumruk yemek gibi sadece…” diyen Bülbül’ün ağzı seğirdi: “Bu gece sırtımın üstünde yatmadığım sürece sorun olmaz.”


Ateş çukurundaki dalları karıştıran Şimşek söze girdi: “Bitkisel ilaçtan biraz sürmek iyi olabilir. Yaprak’ın ilacı sadece kanamayı durdurmuyor. Aynı zamanda çürükler için de çok etkili!”


“Bana doğru uzan…” diyen Maggie, eliyle kucağını işaret etti: “Sırtına ilaç süreyim biraz, haydi…”


Bülbül’ün daha fazla itiraz edesi yoktu. “Pekâlâ.” diyerek elbiselerini çıkardı ve göğüslerini örterek Maggie’nin kucağına yaslandı. Markiz derin bir nefes almıştı.


Pürüzsüz sırtı kararan kırmızı morluklarla doluydu.


“Sadece biraz kötü görünüyor, o kadar… Cadıların güçlü iyileşme yetenekleri dolayısıyla en geç bir iki güne iyileşir.” diye düşündü. Anca kendisini böyle avutabiliyordu…


Tedavi boyunca birkaç kez öksüren Bülbül, söze girdi: “Markiz! Gelecek için herhangi bir planınız var mı? Kilise tarafından kandırılan kardeşiniz Redwyne size ihanet etti. Ama işin aslı şu: Ne o ne de Kilise darbeden önce senin cadı olduğunu biliyordu.” dedikten sonra kulede duyduklarını anlattı: “Sizi unvanınızdan mahrum etmek için gizlilik içinde çalışıyorlarmış. Bir cadı olmasaydınız bile cadı olduğunuzu iddia ederek sizi öldüreceklermiş. Kilise’nin her türlü işine geliyor yani…”


"Bir Markizi öldürmeye cesaret ederler ha!” diyen Spear, dişlerini gıcırdatıyordu: “Redwyne ve Kilise bunun bedelini ödeyecek!”


"Kilise’nin yaptıkları gerçekten hayal edilemez şeyler!” diyen Bülbül başını salladı: “Kralları bile gözlerini kırpmadan öldürebiliyorlar! Ebedi Kış ve Kurt Yüreği Krallıkları’nı düşünün!”


Spear bir an için hayrete düşmüştü: “Kilise gerçekten Dört Krallıkla savaşmaya mı cesaret ediyor? Bunu sadece tüccarlardan duymuştum… Kral Şehri’ndeki askerlerin çoğu da bu tür şeylere gülüyorlardı...”


“Kral Şehri’ndeki soylular da Roland Wimbledon'un isyankâr kral olduğunu söylüyorlar.” diyen Bülbül omuzlarını silkti: “Majesteleri’nin tahminlerine göre; Dört Krallığı fethetmek Kilise’nin planlarındaki ilk adım. Siz de anlarsınız ki Cadı Birliği'ne katılmadığınız sürece devamındaki durumları ve bütün bunların arkasındaki komploları size anlatamam… Ancak Kilise bu askeri darbeyi planlamak için bir süredir çalışıyor olmalı… Muhtemelen sizin adamlarınız da ortada kalanlara çökmek için çoktan Redwyne’e bağlılık yemini falan etmişlerdir… Eğer Mağlup Ejder Sırtı’nı geri almak istiyorsanız Majesteleri’nden yardım isteyebilirsiniz.”


"Bana gerçekten yardım eder mi?”


Bülbül gülümseyerek cevap verdi: “Elbette! Kilise’yi yok etmek bizim ana görevimiz…”


Markiz sessiz kalmıştı. Ne söyleyeceğine dair bazı tereddütler yaşıyor gibi görünüyordu.


“İnanın bana!” diye söze giren Bülbül, Markiz’in tereddütlerini fark etmişti: “İstediğiniz zaman batı bölgesinden ayrılamkta özgürsünüz. Majesteleri hiç kimseyi hiçbir şey için zorlamaz.”


"Gerçekten cadılarla halkın bir arada yaşadığı bir yer mi kuruyor?”


Bu soruyu ikinci kez soruyordu Markiz. Bülbül gururla cevap verdi: “Evet. Majesteleri aynen öyle bir yer kuruyor… Orası cadıların Kutsal Dağ’ı…”


Titrek alevlerin ışığında Spear Passi’nin yüzünde belirsiz bir ifade vardı. Uzun süren bir sessizlikten sonra hafifçe başını sallayarak sordu: “Yola yarın mı çıkıyoruz?”  


Bülbül ve Şimşek aynı anda: “Henüz değil!” dediler. Sonra da birbirlerine bakarak kahkaha attılar.


Bülbül, Markiz’e doğru dönerek açıklamaya başladı: “Yerel kilise burada olanları Kutsal Şehre bildirmeye çalışacak. Bu yüzden önümüzdeki iki gün içinde buradan çıkan her türlü güvercini yakalamamız gerekecek. Ondan sonra Maggie, sizi Sınır Kasabası’na taşıyacak. Benim burada ilgilenmem gereken birkaç iş daha var.”


Leydi Saint’in kuledeyken söylediklerini hatırlamıştı Bülbül. Yakında Kızıl Su Şehri’ne doğru yola çıkacaktı…  


Görünüşe göre Leydi Saint her gittiği yere kaos ve karmaşa götürerek oralarda Kilise’nin sözünün geçmesini sağlamaya çalışıyordu. İşin sonunda Majesteleri’ne ulaşacağı da kesindi. Eğer Bülbül, onu engelleyebilseydi sadece Kilise’nin planlarını sabote etmekle kalmayacak aynı zamanda çok önemli bilgiler de toplayabilecekti.


Bülbül derin bir nefes aldı. O birlikteki her bir askeri nasıl öldüreceğine dair bazı planlar yapıyordu kafasında… Ancak Prens Roland'ın bu planı kabul edip etmeyeceğinden emin değildi. Ama kabul etmezse mecburen onun dediği gibi yapacaktı Bülbül…


...


Üç gün sonra Markiz’i Sınır Kasabası’na götüren Maggie, sırtında Uyku Adası’ndan iki cadıyla beraber geri dönmüştü.


"Neden buradasınız?” diye soran Bülbül, epey şaşkındı.


“Prens Roland bizi sana yardım etmemiz için gönderdi.” diyen Andrea, Maggie’nin sırtından zarif bir şekilde yere atladı. Kapüşonunu çıkarıp sarı saçlarını savurduktan sonra devam etti: “Sana yardım etmemiz karşılığında ekstradan iki tane dondurmalı sandviç daha alacağız!”


“Kilise’nin bir birliğini yok etmek mi… Ben olmadan olmaz!” diyen Ashes’ın yüzünde muzip bir sırıtış vardı.


“Majesteleri planına onay verdi. Sadece güvenliğine dikkat etmen gerekiyormuş.” diyen Maggieinsan formuna geri dönmüştü: “Seni kaleye sağ salim bekliyor…”


"Gerçekten mi…” diye soran Bülbül’ün kalbi ısınıvermişti: “Anlıyorum…”


“Kaç kişiler?” diye soran Ashes, hafifçe kaşlarını çatmıştı: “Aralarında bir cadı da varmış sanırım… Doğru mu?”


"Henüz tam sayılarını bilmiyorum. Bazı hizmetçilerin ve normal müritlerin haricinde 20 kişilik de bir Yargı askeri ekibi var.” diyen Bülbül de gülümsüyordu: “Diğerlerini siz alın… Cadı benim!” 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44334 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr