Bölüm 398: Bulmaca

avatar
3169 16

Release That Witch - Bölüm 398: Bulmaca



Çevirmen: Lodos 

“Tamamen öyle olduğunu düşünme...” diyen Agatha başını salladı: “Tanrı İradesi’nin İkinci Savaşı’nda yaşadıklarımızdan gördüğüm kadarıyla eğer bir yeri keşfetmek, gözlemlemek istiyor olsalardı bu kadar aptalca davranmazlardı.

 

“Bu da ne demek? diye sordu Prens.

 

“Bu tür keşifleri en az iki üç birlik ile yaparlar. Mızraklı Şeytanların koruması altında binek süren askerler olur. Harekat düzenleri bu şekildedir. Kutsal Birlik, gözcü ekipleri yok etmek için uçan cadılar ve en az normal savaşlar kadar saavşçılar gönderirdi. Gözcü ekipler de epey donanımlı ve güçlü olurlardı çünkü… Yani gözcülük için sadece iki şeytan göndermiş olmaları saçmalık olurdu. Korunmasız olmalarından ya da donanımlarının epey yetersiz olmasından bahsetmiyorum bile...”

 

"Belki de Sınır Kasabası’nı araştırmak için büyük birlikler göndermeye gerek duymamışlardır? Sadece iki Şeytanın yeterli olacağını düşünmüşlerdir?” diye bir öneride bulundu Ashes.

 

“Bu çok mantıklı olmazdı…” diye söze girdi Agatha: “Kutsal Birlik döneminde her kasaba, ne kadar küçük olursa olsun, cadılar tarafından korunurdu. Çünkü Şeytanların gözcü birlikleri gerçekten hafife alınacak birlikler olmazdı.”

 

“Yani sen burada kasıtlı olarak bulunmadıklarını ve kasabayı da kazara bulduklarını mı düşünüyorsun?” diye sordu Roland.

 

“Çok büyük olasılıkla evet…” diyen Agatha, kaşlarını çattı. Biraz düşündü ve: "Şeytanlar muhtemelen burada bir kasaba olduğunu bile bilmiyorlardı. Kamplarının çevresini öylesine araştırırken denk geldiler bence... Birkaç şeytani canavarla falan karşılaşmayı düşünüyor olmaları da yüksek ihtimal… Zaten o yüzden sadece Yıldırım taşları vardı yanlarında…” dedi.

 

“Bi’ saniye…” diyen Roland şaşırmıştı: “Sence yakınlarda Şeytan kampları mı var?”

 

"Şüphesiz. Başka hangi sebep onların buradan çıkmasını sağlar ki?” diye basitçe açıkladı Agatha: “Verimli arazilerde kaleler kurmuş olmalılar. Oradan da vahşi arazilere… Oh, pardon… Dört Krallık’a yayılmışlar…”

 

“Lanet olsun! Bu büyük bir problem! Düşmanlar burnumun altında kendi kalelerini kurarlarsa kasaba nasıl hayatta kalacak?” diye düşünen Prens endişelenmişti. Sonrasında alacağı cevaptan korksa da sormak zorundaydı: “O karla kaplı dağların arkasındaki kamplar gibi mi?”

 

“Hemen hemen evet… Savaştayken her toplanma mevkilerinde kırmızı sisi muhafaza etmek için depolama kuleleri olurdu. Her kule 100 ila 200 şeytan tarafından korunurdu. Kanlı Ay’ın henüz gelmediğini göz önüne alınırsak verimli arazilerde yeni bir kale inşa etmeleri pek mümkün değil. Kırmızı sisin taşınması da çok kolay olmadığı için muhtemelen küçük bir kamptır.”

 

Tilly, endişeyle Roland’a bakarak sordu: “Ne yapacaksın?”

 

“İlk olarak kampı bulacağız. Gerçekten var olup olmadığından emin olacağız.” dedi Prens: “Sonra da onu yok edeceğiz!”

 

“Kararlı bir seçim…” diyen Ashes gülümsüyordu: “Gerçek bir Lorda yaraşır bir karar… Biz de size yardım edeceğiz.”

 

“Eğer Agatha haklıysa Tanrı İradesi’nin Üçüncü Savaşı başlamadan önce Şeytanlar tüm verimli arazilere yayılamazlar. Yani eğer batı bölgesine yakın kampları yok edebilirsem en az birkaç sene boyunca rahat olabilirim. Ama böyle yaparak da durup dururken onları harekete geçirmiş de olabilirim. Yani ya bizim varlığımızdan haber aldıktan sonra inisiyatif alarak dört krallığa yayılmaya çalışırlarsa ne olur? E ama o kamplara da bir şey yapmazsam daha büyük sorunlar da çıkabilir. Muhtemelen o iki şeytanın geri dönmediğini fark edip daha fazla şeytan yollayacaklar ve bizim varlığımız açığa çıkacak. Sonrasında da eğer güçlülerse istedikleri zaman saldırıya geçebilecekler. Şeytan Ayları geçmiş olsa bile çok tehlikeli bir durum bu… Birinci Ordu kasabaya sıkışıp kalmışken nasıl olur da bahar saldırı planımızın devam etmesini bekleyebilirim?” 

 

Bunları düşünen Roland, ofise döner dönmez Şimşek ve Maggie’yi çağırarak onlara bir görev verdi ve konuşmaya başladı: “Benim söylemediğim herhangi bir şeyi yapmayacaksınız. Kampı bulur bulmaz hemen buraya uçacaksınız. Onları kışkırtmaya falan da çalışmayın, uçabilen binekleri olmaları halinde tehlikeye girersiniz, asıl önceliğimiz sizin güvenliğiniz!”

 

“Emredersiniz!”

 

“Kampı bulursanız önümüzdeki hafta her yemekten sonra dondurmalı sandviç yiyebilirsiniz.”

 

“Bize güvenebilirsiniz Majesteleri!”

 

...

 

Üç gün sonra Roland, Şimşek’in raporunu aldı. Vahşi arazilerde bir şeytan kasabası olduğundan şüphelenilen bir konum bulunuyordu. Sınır Kasabasına yaklaşık 130 kilometre uzaklıkta idi.

 

Konumu dikkatlice inceledikten sonra oranın Cadı Birliği’nin zamanında takip ettiği rotanın hemen önünde olduğunu fark etmişti. Şeytanlar tarafından saldırıya uğradıkları yerden yaklaşık 10 kilometre daha gerideydi.

 

“Şüphelenmek derken nasıl şüphelenmek?” diye Şimşek’e sordu Roland: “Siyah kuleleri görmedin mi?”

 

Küçük kız şaşırmış bir şekilde başını salladı: “Ben sadece… Enkaz gibi bir şey gördüm.”

 

“Ne?”

 

“Parçalanmış siyah taşlar, kırık çitler ve yerde de büyük bir delik gördüm…” diyen küçük kız alnını ovuşturuyordu: “Yer Agatha’nın bulunduğu kalıntılara benziyor. Hiçbir şeytan izi falan görmedim. O enkazı biraz inceledikten hemen sonra geri döndüm.”

 

"Başka bir delik mi?” diye soran Roland, epey şaşırmıştı: “O deliğin içinde de geçenki delikteki gibi kurtçuk falan var mıydı? Bu sefer de Şeytan kampını mı yutmuşlar? Bu iki olayı birbirine bağlayan bir şeyi falan mı kaçırdım ben yoksa?”  diye düşündükten sonra sordu: “Başka bir şey buldun mu peki?”

 

"Hayır… Kamp terk edilmişti, hiç şeytan yoktu.” diye cevap verdi Şimşek.

 

“Büyülü taş falan da yoktu.” dedi Maggie.

 

“Anlıyorum…” diyen Roland bir süre düşündükten sonra söze girdi: “Önce Bülbül ve Soraya ile oraya giderek oranın bir resmini çıkarın. Sonra da Soraya’yı getirip Bülbül ve Sylvie ile giderek iyice inceleyin. Daha fazla kontrol edebilirsiniz böylece…”

 

“Neden hep birlikte gitmiyoruz? Soraya, Sylvie ve Bülbül olarak?”

 

“Şeytanlar uçan canavarlara sahip olurlarsa tehlikeye düşebilirsiniz. Bülbül kaçmaya yardım etmek için sisini kullanabilir. Herhangi tehlikeli bir durum olduğu anda oradan hemen uzaklaşacaksınız! Unutmayın! Asıl önceliğimiz sizin güvenliğiniz…”

 

...

 

Soraya'nın yaptığı resim Roland’ın önünde duruyordu.

 

Tıpkı Şimşek’in tarif ettiği gibi yerde büyük bir krater vardı. Beş-altı metre uzunluktaydı ve etrafına enkazlar dağılmıştı. Tıpkı büyük bir canavar ezmiş gibiydi.

 

Sylvie'nin bulguları onu daha da huzursuz etmişti. Gizli Orman’daki harabelerde olduğu gibi burada da bir tünel vardı ve o da karlı kapla dağlara çıkıyordu…




 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44322 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr