Bölüm 343: Düzeni Tekrar Kurmak

avatar
3117 17

Release That Witch - Bölüm 343: Düzeni Tekrar Kurmak



Çevirmen: Lodos 

“Usta, şehir surları geçildi! Korkarım müttefik orduları daha fazla dayanamayacak. Çabuk gidelim!”

 

Dışarıdan gelen savaş seslerini zaten duyuyordu. Kuleden ayrılırken gökyüzündeki kasvetli bulutların loş kırmızı bir ışık yaydığını ve bir kan gölüne benzediğini fark etmişti.

 

“Ama küçük kız kardeşim hala geri dönmedi.”

 

"O garnizonun bir askeri, izin almadan görevinden ayrılamaz.” diyen Kraft'ın sesi endişeliydi: “Eğer burada ölürsen onun hoşuna gider mi sence?”

 

Bir süre tereddüt ettikten sonra başını sallayarak: “Anlıyorum.” dedi.

 

Muhafızlar bu yaklaşan kıyamet içinde düzeni korurlarken sokaklar kaçışan insanlarla doluydu. İnsanların akışı içinde güney kapısına doğru ilerlemek zorunda kalmıştı. Kraft ise hemen dibinde onu takip ediyor, izdihamın arasında ezilmemesini sağlamaya çalışıyordu.

 

Ezici bir yenilgiydi.

 

“Burada mı yeniliyoruz?”diye düşünerek arkalarındaki Babil Kulesi’ne doğru bir bakış attı. Federasyonun ana merkezi olmanın yanı sıra şehrin de en yüksek noktasıydı. Uçan Şeytanlar kulenin tepesine saldırmak için deli iblisler taşıyorlardı. Arada bir şimşek çakıyor, şeytanları vuruyordu. Boşa gitmiyordu belki ama… Düşman sayısı da çok fazlaydı.

 

Birkaç yüz yıllık inşaat ve gelişimden sonra bu şehir bereketli toprakların en gelişmiş Kutsal Şehri olmuştu. Ancak bugün bütün o gelişmeler yıkılıp yakılacak ve insanların emekleri yok olacak gibi görünüyordu.

 

. . .

 

Güney kapısından geçtiklerinde Şeytanlar onları durdurmak için hızla ilerlemişlerdi. Hala savaşabilenler, muhafızların yanlarına geçerek ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlardı. Ama diğer tarafta yalnızca deli iblisler yoktu, Dreadheart iblisleri ve Cehennem Lordları da vardı. İki tarafın güç seviyeleri birbirinden çok uzaktı.

 

İlk mızrak dalgası atıldıktan sonra düzinelerce insan yere serilivermişti. Sanki bir kan havuzuna düşmüşlerdi. Bazılarının karnında delici demir mızraklar vardı. Sıcak bağırsakları karlı zemine saçılmıştı. Bazıları kesiklerini tutarak acıyla haykırıyordu.

 

"Usta, ne yapmaya çalışıyorsun?" diyen Kraft onu yakaladı.

 

“Ben de savaşabilirim.” diyerek derin bir nefes aldı: “Bırak beni.”

 

“Hayır! Sen çok önemlisin! Bunu yapamazsın―”

 

"Bırak!” Büyüsünü kullandı ve diğerinin ellerinden kurtuldu. Arkasına bakmadan yürümeye başladı. 100 adım ötesindeki maskeli, mızrakları kanlı ölüm saçan düşmanları görünce kalbi sıkışmıştı. Ama başkalarının arkasına saklanamazdı. Kutsal Şehrin bir cadısı olarak en azından savaş alanında ölmeliydi. Bunları düşündüğü esnada bir ses duydu: “Herkes kenara çekilsin!”

 

Tam o anda sanki Tanrı gökten yere inmişçesine etraf sessizleşmişti. İnsanlar diğer cadıya yol veriyorlardı.

 

Uzun kılıcını çekti. Kumral kırmızı saçları rüzgârda savruluyor, tıpkı bir ateş gibi insanların içlerindeki umudu yeniden alevlendiriyordu.

 

"Federasyonun Kutsal Savaşçısı!”

 

"O… O bir olağanüstü!”

 

İnsanların şaşırmaları arasında kılıcının kenarı parlamaya başladı ve göz açıp kapayıncaya dek altına dönüşmüştü. Her bir huzmesi yeryüzünün üstünde bir güneş gibi parlıyordu. Gökyüzünü kaplamış olan koyu kırmızı bulutlar bile açılmış gibiydi. Işınlar göğe doğru yükseldiği esnada ileriye sıçradı ve saldırmaya gelen şeytanlara karşı kılıcını savurmaya başladı.

 

Tam o anda, parlak bir akkor dünyayı sarmıştı. İster deli iblisler ister se de Cehennem Lordları olsun, hepsi bu ışığın karşısında unufak olmuşlardı.

 

Gözlerini açtığında önündeki karlı zeminin çoktan kavrulmuş toprağa dönüştüğünü görmüştü. Yaklaşan düşmanlar hiç var olmamış gibiydi sanki.

 

Bu sahneye tanıklık eden diğer Şeytanlar korkuyla geri çekilmeye başlamışlarken Kutsal Savaşçılar savaş alanına akın ederek onların kaçmamalarını sağlamaya çalışıyorlardı.

 

“Kaçın çabuk!” diye haykırdı cadı. Diz çökmüştü, nefesini yakalamaya çalışıyordu: “Bu avantajı kullanın ve hemen kaçın!”

 

"Ama Leydim... Nereye gidebiliriz?” diye sordu kalabalığın içinden birisi.

 

Hakikaten nereye gidebilirlerdi? Bu, gerçekten çok acı verici bir soruydu. Son kale olan Kutsal Şehir bile yenilmişti işte…

 

"Pes etmeyin, hala umudumuz var!” diyen kızıl saçlı cadı kendisinden emin görünüyordu: “Dağı ve nehri aşarak çorak arazilere gideceğiz.”

 

“Ama... Orada sadece ilkel köyler ve köylüler var.”

 

“Düzeni her zaman yeniden kurabiliriz. Şimdi gidelim. Hayatta kalabildiğimiz sürece zafer kazanacağımız gün de mutlaka gelecek!”

 

. . .

 

"Usta, sen neden onlarla gitmedin?”

 

Kalabalıktan bir grup insanla ayrılarak batıya doğru koşmaya başlamıştı. Kraft ve muhafızları dışında, diğerleri herhangi bir dövüş gücüne sahip değildi. Kuledeki hizmetçilerdi çoğunlukla.

 

“Gizli Orman’daki laboratuvarın içinde bazı önemli belgeler ve sihirli taşlar bıraktım. Düzeni yeniden kurmamız gerekiyor ve bu şeyler cadılar için çok önemli. Onları dağların diğer tarafına götürmek istiyorum.”

 

"Şeytanlar bize yetişti ama!”

 

“Hammer ve Stone! Gidin ve onları engelleyin!” diye emir verdi Kraft.

 

“Emredersiniz!”

 

Başını indirerek dişlerini gıcırdattı cadı... Bu ölümlüler şeytanları sadece yavaşlatabilirlerdi, onları yenemezlerdi. Şu anda ölümlerine koşuyorlardı yani. Ancak daha önemli bir amaç uğrunda bu tür fedakârlıkların yapılması şarttı.

 

Tam o anda etraf karıncalanmaya başlamıştı. Her yerde siyah beyaz lekeler oluşuyor ve görüşü bulanıklaşıyordu.

 

. . .

 

Kraft onu takip ederken nefes nefese kalmıştı. Onun kadar sağlam biri bile üç gün boyunca karlı zeminde yol aldıktan sonra yorulmuştu.

 

Arkasına baktı. Otuz kadar insandan geriye yalnızca altısı kalmıştı. Bazıları yarı yolda ölmüştü. Bazıları yaralarından dolayı yola devam edememişlerdi. Bazıları ise bilerek kaçmışlardı.

 

“Rahat ol usta! Ben hala buradayım!” diyen Kraft, bir yandan cadıyı teselli ederken bir yandan da epey endişeli görünüyordu: “Şeytanları elimden gelince oyalarım! Sen merek etme!”

 

“Neden?”

 

Kraft, bu soru karşısında biraz şaşırmıştı doğrusu.

 

"Neden bu kadar ısrarcısın? Şimdiye kaçsaydın belki hayatta kalabilirdin. Hadi ben cadıyım, dayanırım. Sen niye geliyorsun?”

 

“Ama bize hiç kötü davranmadın. Her ne kadar büyü yapabiliyor olmasam dahi, seni korumak benim görevim.”

 

Arkalarında bir kargaşa kopmuştu. Herkes son anlarının geldiğini anlamıştı.

 

"Usta, çabuk git. Arkana bakmadan git!”

 

Siyah beyaz lekeler artıyordu.

 

. . .

 

Sendeleyerek bodruma girdi. Masanın üzerindeki taşları ve verileri toparladı.

 

Kraft'ın sözleri onun kafasını karıştırmıştı.

 

Uzun zaman önce Kutsal şehir boyunca bir inanç yayılmıştı: Cadılar tanrılar tarafından seçilen insanlardı ve büyü yapamayan insanlar ise hem eğitimsiz hem de güçsüz sayılıyor, sadece tarımla uğraşıyorlardı. Fakat muhafızların lideri olan Kraft’tan şimdiye dek bütün o zayıflıkların aksi olan gücü ve azmi görebilmişti. Genel olarak insanlar ile cadıların arasındaki iletişimler de çok iyiydi.

 

E madem durum buydu… O halde 400 yıl önce insanlar nasıl böyle ezici bir yenilgiye uğramıştı?

 

Aniden kapının dışından şeytanların kükremeleri yankılanmıştı. Beklediğinden daha hızlı gelmişlerdi. Bir küfür savurdu.

 

Görüşü gittikçe bulanıyordu. Siyah beyaz lekeler her yeri kaplamıştı neredeyse… Ama burada ölemezdi. Daha buradaki verileri dışarı çıkarıp düzeni yeni baştan kuracaktı. Ama yapacak bir şeyi yoktu. Gururunu bir kenara bıraktı ve büyülü bir taş bularak kendi büyüsünden içine akıttı. Bu taşın tek görevi: Sürekli yardım çığlıkları atmaktı.

 

Yüksek bir gürültü patladı ve ahşap kapı dört bir yana dağıldı. Şeytanlar çoktan içeri girmişlerdi.

 

Birinin bu yardım çığlıklarını duyacağını umarak büyüsünü odakladı ve etrafında buzdan bir tabut oluşturdu. Deli bir İblis mızrağını kaldırdı, kolları hızla şişti. Mızrak ona doğru uçmuştu.

 

Siyah beyaz lekeler her şeyi kaplamıştı. Gözünü kapamasına gerek kalmamıştı. Tüm sesler soluvermişti. Vücudu artık üşümüyordu. Kasvetli bir bodrumda değil de sıcak bir çayırda yatıyormuş gibiydi. Herhangi bir sıkışma hissi yoktu.

 

“Öldüm mü ben?”

 

Çok geçmemişti ki karanlığın içinden gittikçe daha da parlayan bir ışık ortaya çıkmıştı. Gözlerini yavaşça açmaya çalıştı. Puslu gri bir tavan görüyordu.

 

Tam o anda bir ses duydu: Majesteleri! Uyandı!”










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr