Bölüm 342: Önlemler

avatar
3031 16

Release That Witch - Bölüm 342: Önlemler



Çevirmen: Lodos 

“Beni unutmayın.” diye onlara doğru koştu Şimşek.

 

“Ben de istiyorum!” dedi Nana.

 

Maggie de bir çığlık patlatmıştı.

 

Roland sadece olduğu yerde durdu ve Cadı Birliği'nin her bir üyesinin ona sırayla sarılmasına izin verdi. Bu sahneyi gören Tilly, gülümsemesini tutamamıştı: “Gerçekten onlarla çok iyi bir ilişkin var.”

 

“Abine sen de sarılmak ister misin?”

 

“Hayır, teşekkürler.” diyen Tilly, başını sallayarak gülümsedi: “Eskiden sarılırken beni nasıl sıktığını hatırlıyorum. Almayayım.”

 

Roland masumiyetini belirtircesine omuzlarını silkti. Sonra da bakışlarını Ashes’ın tuttuğu kadına kaydırdı. Okyanus mavisi saçları vardı, Anna'ya benziyor gibiydi ve oldukça genç görünüyordu. Gözleri kapalıydı, ince kaşları ise hafifçe kalkıktı. Açık renkli bir teni vardı. Gözünün hemen dibindeki gözyaşı şeklindeki ben ise çok göz alıcıydı.

 

Dış görünüşüne bakılırsa taş bir kulenin bodrumunda hapsedilmiş birine benzemiyordu. Uyuyan Güzel gibi bir havası vardı daha çok…

 

Ama kıyafetleri çok farklı idi. Bu çağda bu denli değişik desenler görülmezdi. Elbisesindeki menekşe rengi çok nadir görülen bir renkti. Beyaz şeritler ve tılsımlarla iç içe geçmişti elbiseleri, bir filmden fırlamış gibiydi sanki.

 

“Hala hayatta mı?”

 

"Evet.” dedi Bülbül: “Ama vücudundaki büyü tükenmiş durumda. Anna'nın yetişkinliğe ulaştığı zamanki durumuna benziyor. Ancak Anna'nın aksine, büyüsünün iyileşme hızı alışılmadık derecede yavaş. Bu şekilde giderse normale dönmesi üç dört gün sürebilir."

 

“Öyleyse bırakalım da rahat rahat dinlensin. Kalenin üçüncü katındaki bir odayı onun için hazırlatacağım. Diğerleri önce salona dönmeli.” diyen Roland, bir an duraksayarak: “Hikâyelerinizi duymak istiyorum.”

 

. . .

 

Tilly ve Bülbül’ü dinledikten sonra elinde olmadan gerilmişti Roland.

 

Sylvie tam bir görüntü sağlamış olsa da daha önce hiç karşılaşmadıkları büyük bir şeytani canavarın peşinde derin bir yeraltı çukuruna girmek çok tehlikeli bir olaydı. Onların yerinde Roland olsaydı girip girmemek konusunda tereddütte kalabilirdi. Tilly'nin bu denli kararlı olmasını hiç beklemiyordu. Kısa sürede görev dağılımını yapmış, herkesi yönlendirmiş ve görevi tamamlamıştı. Gerçek bir liderdi.

 

“O kurtçuğun şeytanlarla bir ilgisi olduğunu düşünüyor musunuz?”

 

Tilly: “Bilmiyorum. Ama olabilir.” dedi: “Yukarıda kalanlar birkaç şeytani canavar fark etmişti. Sanki evcil hayvanlar gibi şeytanların emirlerine kulak veriyorlardı. Karlı dağların arkasındaki uçan şeytanları görebiliyorduk. Normal şeytanlara göre biraz farklı görünüyorlardı.”

 

“Şeytanların ve şeytani canavarların sanki insanlar ve av köpekleri gibi bir ilişkileri varmış gibime geliyor. Bu canavarların emirlerine uymalarını sağlıyorlar bir şekilde.”

 

“Ben de öyle hissediyorum.” diyen Roland başını salladı. Zihninde birkaç soru işareti kalmıştı hala… Şeytani canavarlar sadece Şeytan Ayları’nda saldırıyorlardı. Ama bu sadece Şeytan Ayları esnasında yaşadıkları anlamına gelmiyordu. Sırtlarındaki kabuklarda yetişen, büyüyen otlar onların onlarca yıldır yaşadıklarının bir kanıtıydı. Belki şeytanlar o kırmızı sis nedeniyle Gizli Orman’ın arkasındaki alandan ayrılamıyorlardı… Ama istedikleri takdirde tüm dört krallığa da şeytani canavarları gönderebilirlerdi.

 

“Ama ben yeraltındaki kurtçuk ile karşılaştırılırsa Bayan Bülbül’ün yukarıda karşılaştığı canavarların daha da endişelendirici olduğunu düşünüyorum.” diyen Tilly iç çekti: “Güpegündüz kendilerini gizleyebiliyorlar ve çok sessiz hareket ediyorlardı. Savunulması neredeyse imkânsızdı. Şeytani canavarlar hakkında çok az şey bilmemiz üzücü, böyle korkunç bir düşmanla nasıl başa çıkılacağı hakkında hiçbir fikrimiz yok.”

 

“Bülbül kendi gözleriyle tanık olmasaydı böyle şeytani canavarların gerçekten var olduğuna inanmazdım.” diye söze giren Roland omuz silkti: “Ama görünüşe göre Batı sınırına hiç gelmediler. Aksi takdirde her kış sadece birkaçı bile gelse Uzun Şarkı çoktan harabeye dönmüş olurdu.”

 

“Tarih kitaplarından öğrendiğimiz tek bir şey varsa o da Şeytan Ayları uzadıkça şeytani canavarların güçlendiği gerçeğidir. İlk kar sonbaharda düştü. Bu yüzden karşılaşacağımız düşmanlar çok zorlu olabilir.”

 

Tilly'nin “biz” diye bahsetmesi Roland’ın kalbini ısıtıvermişti. Onu kardeşi olarak görüp görmemesi önemli değildi. Önemli olan ona bir müttefiki olarak güvenmiş olmasıydı.

 

“Gözcülüğü Bülbül’e bırakabiliriz o halde.”

 

“Olmaz. Sylvie'nin de bu kış nöbet tutması lazım.” dedi Tilly: “Bütün surları baştan sona dolaşmak çeyrek saat sürüyor. Bülbül’e çok yüklenmiş oluruz, gözden kaçırabilir bir şeyleri. Sylvie kalenin içinde oturduğu yerden surları gözlemleyebilir. Ayrıca şeytani bir canavarı keşfettikten hemen sonra da diğer cadıları bilgilendirebilir.”

 

“Evet, daha mantıklı.” diyen Roland başını salladı.

 

“O cadı…” diyen Scroll bir an için tereddüt etti: “Ben daha önceki görüşümde ısrarcıyım. Kimliği kesin olarak teyit edilmediği sürece düşmanımız olabilir.”

 

“Biliyorum. Bu yüzden ona Tanrı Gözü’nün İntikamı takacağım.” diyen Roland, iç çekti: “Umarım bizi yanlış anlamaz.”

 

. . .

 

Roland cadının yatak odasına girdi. İçerideki tek refakatçi Anna idi.

 

“Durumu nasıl?”

 

Anna başını salladı: “Hala bir yanıt yok.”

 

“Öyle mi?” diyen Roland, battaniyelerin altında yatan kadının başucuna doğru yürüdü. Gözleri sıkıca kapalı kalmasına rağmen, kaşlarının arasındaki kırışıklıklar azalmış gibi görünüyordu. Nana ve Lily yeteneklerini çoktan kullanmışlardı. Bundan sonra yapabilecekleri tek şey sessizce beklemekti.

 

“O kadar uzun süre donmuş haldeydi. Ancak tek bir iz bile yok. Gerçekten inanılmaz.” diye yakındı Roland.

 

“Benim hiçbir alevden etkilenmeme benziyor.” diyen Anna kıkırdadı: “Yeteneği kesinlikle büyük bir rol oynuyor.”

 

"Buz tabutunu açan kişinin sen olduğunu duydum.” diyen Roland, Anna’nın başını okşadı: “Harikasın gerçekten.”

 

Anna ciddiyetle: “Tüm övgüyü ben alamam.” dedi: “Bu cadı da yeteneğini çok ustaca bir şekilde kullanmış olmalı. İlk önce vücudundaki tüm dolaşımı tamamen durdurmak için buzu kullanmış, daha sonra çözülmesini önlemek için de içindeki buz kristallerinden faydalanmış olmalı. Kesinlikle harika bir yetenek kullanımı sergilemiş kısaca.” diyen Anna bir an duraksadıktan sonra devam etti: “Ben daha sadece dış tabakayı kesmiştim ki tabut birden açılıverdi. Sanki cadı bu günün geleceğini biliyordu.”

 

“Yani senin demek istediğin…?”

 

“Bence kesinlikle uyanacak.”










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44329 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr