Bölüm 337: Kurtarma

avatar
2993 16

Release That Witch - Bölüm 337: Kurtarma



Çevirmen: Lodos 

Anna başını salladı. Siyah alevlerini ince bir ip yaptı ve hafifçe kristal sütuna bastırdı.

 

Cadılar nefeslerini tutmuştu. Tek gördükleri ipin tabuta değdiği yerden çıkan yeşil dumanlardı. Siyah alevler gittikçe daha da derinleştiriyordu kesiği.

 

“Durum ne?” diye sordu Tilly.

 

“Biraz zor. Ama hallediyorum.” diye cevap verdi Anna.

 

Aniden buz tabutu değişmeye başladı. Keskin bir kırılma sesi ile birlikte, siyah alevlerin kestiği noktadan birkaç çatlak ortaya çıktı ve bütün tabutu sardı. Bir anda tüm tabutu örümcek ağı gibi kaplamıştı bu çatlaklar. Tam o anda Shiva, bariyeriyle birlikte bütün cadıları sarıverdi.

 

Ancak beklenen patlama olmamıştı. Aksine parça parça dağılıyordu. İçi gerçek bir buz kristaliydi. Herkes bir soğukluk hissetmişti. Etraftaki sıcaklık da düşmüştü haliyle.

 

Neyse ki Anna hızlı bir şekilde sıcaklığın daha da düşmesini önleyerek etrafı eski haline döndürmüştü.

 

Siyah alevlerin kavurucu ısısı altındaki kristal, şeffaflığını hızla kaybederek erimeye başladı. Kenarları ve köşeleri pek belirgin değildi. Sıradan bir buz küpü gibi eridikçe küçülüyordu. Ancak Tilly, bu buzların eriyerek suya dönüşmediğini aksine buharlaşarak yok olduğunu fark etmişti. Nihayet buz kristallerinin küçük bir miktarı hariç hepsi eridiğinde, içeride mühürlenen kızın cesedi ortaya çıkmıştı.

 

Derin bir uykudaydı sanki. Hem saçları hem de giydiği kıyafetlerde en ufak bir bozulma ya da yıpranma belirtisi yoktu. Güçsüz vücudu arkasındaki desteği kaybettikten sonra geriye doğru düşmeye başladı. Neyse ki yere düşmeden Ashes onu kucakladı.

 

“Hala yaşıyor mu?”

 

“Çok zayıf olsa da kalbi hala atıyor.” diyen Ashes, kızın nabzını kontrol ediyordu: “Bu çok mantıksız.”

 

“Gerçekten de çok mantıksız.” diye düşündü Tilly. Geçirdikleri son bir haftada Sınır Kasabası’nda çok farklı şeyler görmüşlerdi. Bütün bunlara inanamayarak rahat bir nefes aldı. Kızın kimliği doğrulanmıştı. Bir buzun içerisinde bu kadar uzun vakit geçirip hayatta kalabiliyorsa kesinlikle bir cadı olmalıydı.

 

Bu sefer elleri boş kalmamıştı. Cadı olduğu kesinleşmişti. Kim olduğuna dair sorular ise döndükleri zaman cevaplanacaktı.

 

*******************

 

Andrea sıkılmış bir şekilde mağaranın girişini koruyordu. Bir yandan da gelenleri görebilmek için mağaranın içini gözetliyordu.

 

Mağaranın yakınında herhangi bir şeytan yoktu. Hatta şeytani canavarlar bile nadiren çıkmıştı ortaya. Çıkanları da daha Andrea yayını çekemeden Bülbül etkisiz hale getirmişti.

 

Zaman hakikaten çok yavaş geçiyordu. Kendisi haricinde yukarıda kalan cadıların hepsi Sınır Kasabası’ndandı. Zaman geçirmek için birileriyle konuşması lazımdı. Wendy isimli kız aslında son derece sevimli görünüyordu. Ama onunla konuşası pek yoktu.

 

Şafak Krallığı'nın soylu ailelerinden birine mensuptu Andrea. Zarafet ve kendine hâkim olma, bir soylu kadınının sahip olması gereken temel özelliklerdendi.

 

“Amaaan! Boş ver! Bülbül ile konuşsam ne olur sanki? Sanırım Ashes ile savaşmış. Şaşırtıcı bir şekilde de berabere kalmışlar. Yani sadece rakibim olan Ashes hakkında bilgi topluyor gibi davranarak konuşma başlatabilirim. Çok da problem olmamalı…” diye düşündü Andrea. Başına düşen karları silkelemek için kafasını kaldırmıştı ki Bülbül’ün gittiğini gördü.

 

Daha az önce oradaydı! Ama doğruuu… Bülbül’ün yeteneği zaten görünmezlikti.

 

Bu noktaya kadar düşünen Andrea kendisini sakinleştirdi. Odaklandı. Amacı etrafındaki herhangi bir sesi bile duyabilmek idi. Düşmanın yerini belirlemek konusunda kulaklar ve burun da en az gözler kadar etkili idi.

 

Kısa bir süre sonra, bir şeyin ayaklarını yerde sürüdüğünü duydu.

 

Bülbül müydü bu?

 

Hayır, Bülbül değildi. Andrea tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Bu ayak sesleri tek bir insandan çıkabilecek bir ses değildi. Onlara yaklaşan bir grup vardı. Önlerindeki ormandaydılar. Aralarındaki mesafe en fazla yüz adım olmalıydı. Ancak ileriye baktığında hiçbir şey göremiyordu.

 

Ayak sesleri hemen dibinde gibiydi sanki. Düşman görünmezdi!

 

Tam diğerlerini alarma geçirecekti ki aniden kulaklarında bir ses patladı.

 

Bir alev aniden havada ortaya çıktı ve kayboluverdi. Ardından da çok garip bir fiziğe sahip olan bir canavar belirmişti. Uzun ve dar kafasının üzerinde bir çift orak biçimli uzantı vardı. Mutasyona uğramış bir peygamberdevesi gibiydi. Diğer böceklerden tek farkı dik yürüyebiliyor olmasıydı.

 

Ateşli silahtan çıkan kurşun yüzünün bir tarafını parçalara ayırmıştı. Kafatasından siyah kanlar fışkırıyordu. Birazı da Andrea’nın üstüne sıçramıştı.

 

Yüksek bir ses ile yaratık yere düştü. Bir anlığına Bülbül'ün beyaz pelerini görülmüştü.

 

Ardından, ikinci silah sesi patlamıştı.

 

“Kahretsin, dikkatsizdim!” diye düşünen Andrea dudaklarını sıkıca ısırdı. Daha önce fark etmiş olması lazımdı!

 

Yayını eline almasına rağmen oklarını hangi yöne atması gerektiğinin farkında değildi. Sadece sepetin yanına geri çekilip diğer cadılarla birlikte durabilmişti.

 

Dört silah sesi yankılanmış ve dört canavar devrilmişti. Hepsini tekte indirmişti Ashes.

 

Bülbül bir kez daha bir canavarın yanında ortaya çıkınca Andrea silahını indirdi ve hızla Bülbül'e doğru yürüdü.

 

“O da ne?”

 

“Eğer şeytani bir canavar değilse bir şeytan olmalı.” diyen Bülbül çömeldi ve pençelerine baktı: “Ama kan rengine bakacak olursak bir şeytani canavar gibi duruyor.”

 

“Onları ne zaman fark ettin?”

 

“Ortaya çıktıkları anda.” diyen Bülbül gülümsedi: “Sisin içinde vücutlarındaki büyüyü çok net bir şekilde fark edebiliyorum.”

 

“Şeytani bir canavar böyle bir yeteneğe sahip olabilir mi?” diye soran Andrea kaşlarını çatmıştı.

 

“Hmm... Sanırım melez türler normal canavarlara göre bir hayli farklı oluyor.” diye cevap verdi Bülbül.

 

Tam o sırada da mağaradaki cadılar yüzeye çıkmaya başlamışlardı. Aşağı inen 7 kişiye ek olarak Bülbül’ün sırtında mavi saçlı birisi daha vardı.

 

“Harabelerde yardım çığlıkları atan kişi bu muymuş?” diye soran Andrea onlara doğru yürüyordu.

 

“Aynen öyle.” diyen Tilly başını salladı. “Balona geri döndüğümüzde durumu ayrıntılı olarak açıklayacağım. Bu ormanda ne kadar uzun kalırsam, o kadar huzursuz hissediyorum. Ha huzursuzluk demişken… Burada herhangi bir sıkıntı oldu mu?”

 

“Sadece birkaç garip ve melez şeytani canavar geldi.” diyen Bülbül omzunu silkti: “Ancak hepsi öldü.”

 

Sıcak hava balonu hızla şişirilerek havaya yükseldi. Kasabaya doğru ilerliyorlardı. Tam o anda Sylvie panikle bağırdı: “Şu aşağıdaki şeyler de ne? Şeytani canavarlar mı?”

 

“Şeytani canavarlar mı?” diyen Andrea başını uzattı ve aşağı baktı. Ama hiçbir şey görememişti.

 

Ama bir terslik vardı. Gerçekten de yüzeyde bir şey hareket ediyordu. Yere serilen canavarların vücutlarının yarısı yoktu. Çamurların ve karların içinde sanki bir solucan kıvranıyormuş gibiydi. Dikkatli bakılmadığı sürece fark edilemeyecek haldeydi.

 

“Melez türler.” diyen Bülbül çok da umursamıyor gibiydi: “Sanırım aşağıdaki canavarlar onları yemiş olmalı. Neyse… Her türlü artık onlarla bir işimiz kalmadı.”





            






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44353 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr