Bölüm 332: Sınır Kasabası’nda Yaşananlar

avatar
3064 16

Release That Witch - Bölüm 332: Sınır Kasabası’nda Yaşananlar



Çevirmen: Lodos 

Harabeleri keşfe çıkana dek Tilly’nin yapmaktan en çok hoşlandığı şey; Roland’ın elleriyle ilkel bir araziden, çok büyük değişiklikler geçirmiş bir kasabaya dönüşen Sınır Kasabası’nın düzgün sokaklarında dolaşmaktı.

 

Bu kasaba diğer herhangi bir yerden çok daha farklıydı. Etrafı gezdikçe daha da çok anlıyordu bunu. Onu en çok etkileyen şey ise kasabanın sürekli canlı olmasıydı. Büyük bir gelecek vaat eden Uyku Adası bile burasıyla kıyaslanamazdı.

 

Tilly gibi bu canlılığa şaşırmış olan Andrea hayretle sordu: “Bu insanlar soğuktan korkmuyor mu? Kardeşiniz onları kışın çalışmaya nasıl ikna edebilmiş ki?”

 

“Hala sonbahardayız.” diye yanıtladı Ashes: “Mevsimleri karıştırma istersen…”

 

“Şu andaki hava ile kışın hiçbir farkı yok.” diyen Andrea zarif uzun saçlarını savurdu ve: “Ama tabii senin gibi barbar bir kadın böyle bir şeyi nasıl anlasın?” dedi.

 

Didişmeye başlamışlardı ki Sylvie iç çekerek araya girdi: “Böyle saçma bir şey için kavga etmenize gerek yok. Hala çalışıyor olmalarının nedeninin oldukça basit olduğunu düşünüyorum. Halk genellikle kış aylarında çalışmak istemez. Çünkü çalıştıkça daha da çok yemeleri gerekir. Yemezlerse hasta olurlar ve ölürler. Ama Sınır Kasabası’nda böyle bir şey yok. Tahıl fiyatı yüksek değil, yakacak odun oldukça bol ve Lily kolay bir şekilde soğuk algınlığı ilaçları yapabilir. Bütün bu imkânları varken daha fazla para kazanmak için neden çalışmasınlar ki?

 

“Şehrin batısındaki Gizli Orman nedeniyle yeterli yakacak odun bulabileceklerini anlayabiliyorum. Ancak tahıl fiyatının yüksek olmaması… Bu nasıl mümkün olabilir?" diyen Andrea biraz şaşkındı: “Benim ailem de gıda satım işindeydi. Doğal bir afet ya da havalar kötü olduğunda tahıl fiyatları aşırı yükselirdi. Nasıl oluyor da çiftçilerin tüccarların ve soyluların yüksek fiyattan tahıl satmalarını engelleyebiliyor?”

 

"Soylular ve tüccarlar mı?” diye soran Sylvie güldü: “Burada, Sınır Kasabası’nda, tahıl satabilen tek kişi var. O da Majesteleri.”

 

“Bütün bu buğday tarlaları ona mı ait?" diye soran Tilly kaşlarını çatmıştı.

 

“Hayır. Burası çiftçilerin.” diyen Sylvie, o efsanevi hasat esnasında gördüklerini anlatmaya başladı: “İki fiyat koydu. Biri alış, biri de satış fiyatıydı. Bu fiyatlar hep sabit kalıyor. Yalnızca satış fiyatı alış fiyatından yüksek.”

 

“Ne?" diyen Ashes, duyduklarına inanamıyordu: “Normalde alış fiyatı, satış fiyatından yüksek olur. Burada tam tersi mi yapılıyor? Eğer yüksek bir fiyata satabiliyorsa, neden başkalarının da yüksek fiyatlarla satmasına izin vermiyor ki?”

 

Tilly araya girdi: “Hayır. İkisi aynı şey değil. Buğday satın alındıktan sonra, bir depoda harmanlanması, öğütülmesi ve depolanması gerekir. Bütün bunlar daha fazla maliyet demek. O yüzden fiyatın yükselmesi normal.”

 

"Leydi Tilly'nin söylediği doğru. Ben de bu konuyu merak ediyordum. Scroll Öğretmen ile konuştum.” diyen Sylvie gülümseyerek açıklamaya girişti: “Bütün masraflar Majesteleri tarafından karşılanıyormuş. Bunları da… Eee…” Bir an için duraksayarak doğru kelimeyi bulmaya çalıştı: “Hah! İş gücü. Bunları da iş gücü için yapıyormuş ve bu meseleyi baya önemsiyormuş.”

 

“İyi de ticaret özgür ve serbest olmamalı mı?” diye sordu Ashes.

 

“Belki… Ama Majesteleri’nin koyduğu satış fiyatı halkı zorlayacak bir fiyat değil. Fiyat artıp azalmadığı sürece yani sabit kaldığı sürece hiçbir sıkıntı olmuyor.”

 

Tilly: “Bazen de özgürlük her zaman en iyisi değildir.” dedi. Roland'ın yapmakta olduğu şeye dair net bir fikri vardı. Başkasının kendi bölgesi içinde tahıl satmasını yasaklayan bir kural ilk başta zorba ve adaletsiz gibi görünebilirdi. Ancak aslında bu şekilde istifçiliği ve yağmacılığı engellemiş oluyordu. Böylece de hiçbir zaman kıtlık riski yaşanmayacaktı. Eğer sonbaharda karla yüzleşmek zorunda kalan şehir Kral Şehri olsaydı, gıda fiyatları kaçınılmaz olarak her zamankinden beş ya da altı kat daha fazla artacaktı. Yeterli tahılları yoktu çünkü. Halkın yarısı da açlıktan ölürdü muhtemelen. Ve bu durum devam ettiği sürece halkın ayaklanması da çok muhtemeldi. Bu ayaklanmalar karşısında da saray ya kendi tahıl rezervlerini halka açacaktı ya da o ayaklanmaları bastırmak için ordusunu yollayacaktı. Her türlü devlet hazinesinde büyük bir yük oluşmuş olacaktı.

 

Bu politika iyi görünse de her yerde işe yaramazdı. Tahıl tüccarlarının çoğunluğu aristokratlar ya da büyük miktarda çiftçi ve tarlaya sahip olan zengin tüccarlardı. Bu da kraliyet ailesinin tüm tahılları satın almasını ve başka herkesin satış yapmasının yasaklanmasını imkânsız kılardı. Ancak batıda Roland Wimbledon’dan başka sözü geçen biri yoktu. Bütün ipler onun elindeydi.

 

Ashes hala tatmin olamamıştı: “Çiftçiler ne olacak? Normalde tahıl fiyatı yükseldiğinde daha fazla gelir elde ederlerdi. Ancak şimdi çok az kazanıyorlar.”

 

“Püff…” diye güldü Andrea: “Sanki bu insanlar serbest ticarete sahip bir şehirde olsalardı aynı sorunu yaşamayacaklardı. Hasat zamanlarında, sadece daha fazla buğday teslim etmeleri gerekmiyor. Çok düşük bir fiyata satmaları da gerekir. Fakir bir hasat olsa bile kendi paylarını ödemek zorunda olurlar. Buradaki sistem daha makul gibi…”

 

“Burada satmak ile satmamak arasında seçim yapabilirler.” diyen Sylvie'nin sözleri diğer üçünü şok etmişti: “Hasadın sabit bir miktara ulaşması halinde çiftçilerin özgür insan olabileceklerini söyledi Majesteleri. Sonrasında ister çiftçiliğe devam edebilirler isterlerse de tamamen kendi iradelerine göre yeni işler seçebilirler.”

 

"Özgür… Olmak mı?”

 

"Majesteleri iki ya da üç yıl sonra Sınır Kasabası’nda hiçbir köle kalmayacağını söyledi.”

 

Bu cümleyi duyan Tilly, her şeyi anlayıvermişti. Kasabanın canlılık dolu olmasının nedeni buydu… Roland, sistemini kurmadan önce çok iyi hazırlanmıştı ve insanları teşvik edebilecek, onların soğuk havada da çalışmalarını sağlayacak bir sistem kurmuştu. Bu meseleleri diğer soylulara kıyasla çok farklı bir şekilde ele alıyordu. O sırada nihayet nehrin yanında asılı sloganları anlamıştı.

 

Ama Tilly’nin tanıdığı Roland Wimbledon asla böyle cömert bir insan değildi. Bütün bunları o ‘değişim’ sayesinde mi yapabiliyordu? Ayrıca o akşamki ‘Doğa Bilimi’ ve ‘Matematik’ dersleri de büyüleyiciydi.

 

Tilly, saray kütüphanesindeki tüm kitapları okumayı bitirdikten sonra yeni bir şey bulmasının zor olacağını düşünürdü. Ama şimdi öğrenmesi gereken daha çok şey olduğunu fark etmişti.

 

Hiçbir şey yapmasa sırf bu kasabadaki o bilgi dolu kitapları okuyarak bile çok keyifli bir hayat sürebilirdi.

 

Tam o sırada surlardan şeytani canavar saldırısını haber veren bir çan sesi duyuldu.

 

Tilly hemen aklındaki düşünceleri attı. Her ne kadar düşünmeyi, okumayı seven bir insan olsa da aynı zamanda bir liderlik görevi de vardı. O yüzden: “Hadi surlara gidelim ve yardım edebilir miyiz bir bakalım!” dedi.

 

“İşte bu!” diyen Andrea gülümsedi: “Buraya gelmemizin ilk sebebi de bu! Cadıların nasıl savaştığını göstermek!”











Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44353 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr