Bölüm 328: Resmi Konuşma

avatar
3033 13

Release That Witch - Bölüm 328: Resmi Konuşma



Çevirmen: Lodos


Tilly ofisi terk ettikten sonra Roland nihayet rahat bir nefes almıştı.

 

Akıllı bir kişinin önünde bir şeyler uydurabilmek biraz zordu. Hele de uydurduğunuz şey hakkında samimi görünmek istiyorsanız daha da zordu… Neyse ki Bülbül, Uyku Adası’ndaki cadıların hepsinin geri döndükleri haberini vererek şimdilik Roland’ı kurtarmıştı.

 

“Nasıl oluyor da bir cadı olan kız kardeşinle karşılaşırken özel herhangi bir şey hissetmiyorsun?”

 

“Güçlü bir baskı altındaymış gibi hissetmek özel bir şey sayılmaz mı?” diye cevap veren Roland, gözlerini yuvarlamıştı.

 

“Epey dokunaklı bir birleşme olacağını düşünmüştüm.” dedi Bülbül.

 

“Daha önce de onunla iyi bir ilişkim yoktu.” diyen Roland, iç çekti: “Sarayda yaşadığımız süre zarfı içerisinde ona hep zorbalık etmişimdir. Daha sonra büyüdüğümüzde de birbirimizden epey uzaklaşmıştık. Buraya gelmesi biraz beklenmedik bir sürpriz idi…”

 

“Demek öyle... Tanımadığın bir cadıyla ilk defa yalnız kaldın. Ona epey güveniyormuşsun gibi geldi bana.”  

 

“Sadece yalan söylediğimi görmeni istemedim.” diye düşünen Roland bardağını doldurup bir yudum içtikten sonra: “Zamanla anlayacaksın…” dedi.

 

Bülbül uzanıp Roland’ın dudaklarına dokunarak: “Bana her şeyi anlatacaksın, değil mi?” diye sordu.

 

“Evet…”

 

“Söz verdin, unutma…” diyen Bülbül, sise karışarak ortadan kayboldu.

 

Roland sandalyesine yaslanıp Tilly ile yaptığı tüm konuşmayı hatırlamaya ve olası bir hata yapıp yapmadığını anlamaya çalışıyordu. Ama herhalde söylenecek en mantıklı ve tutarlı şeyi söylemişti… Uzun yıllara dayanan iş tecrübelerinden dolayı yalanı ne kadar abartılı söylerse karşı tarafı da bir o kadar inandıramayacağını biliyordu. Bu nedenle çok aşırıya kaçmadan tutarlı bir hikâye oluşturmaya çalışmıştı. Karşı tarafın kız kardeşi olmasının haricinde ayrıca bir cadıydı da… Yani yalan söylediği ortaya çıkarsa mükemmel bir ittifak daha başlamadan biterdi.

 

Bu yüzden gerçeği yalnızca araştırılıp bulunabilecek konularda söylemişti. Diğer kısımlara biraz… Kurgu katmıştı.

 

Gökhisar’ın Dördüncü Prensi kimliğinde ısrarcı olduğu sürece kimse aksini kanıtlayamazdı. Dahası Roland Tilly’nin istediği tek şeyin ağzından şahsen bir açıklama duymak olduğunu düşünüyordu. Şimdilik iyi bir ittifak kurmaları yeterli olacaktı. Kişisel problemleri halletmek için daha çok zamanı vardı.

 

O akşam, kale salonunda büyük bir ziyafet düzenleniyordu.

 

Artık sıradanlaşmış biftek, kızarmış yumurta ve beyaz ekmekten bahsetmeye gerek bile yoktu. Çünkü masada her türlü içki, tatlı kokulu kuş gagası mantarları, köfteler ve dondurmalar vardı. Yemeklerin tadına tat katma amaçlı olarak da yeni bir sunum düzenlemişti Roland. Ana yemeklerden küçük küçük parçalar kesilerek büyük Çin tabakları üzerine dizilmiş ve soya sosu serpilmişti. Her görenin ağzı sulanıyordu…

 

Bütün bu yemeklerle keyifli vakit geçirmişler ve ziyafetin sonuna gelmişlerdi. Şimdi resmi bir konuşma yapma vaktiydi.

 

Yanan bir şöminenin ısıttığı oturma odasında Roland ve Sınır Kasabası cadıları bir tarafa Tilly ve Uyku Adası cadıları da hemen karşılarına oturmuşlardı. Maggie ise iki taraf arasında bir elçi olduğu için ne yapacağını bilemeyerek güvercine dönüşmüş ve tavandaki avizenin tepesine oturmuştu.

 

Tilly ilk adımı atarak konuşmaya girişti: “Ben Sınır Kasabası’na şeytani canavarların istilasına direnmek konusunda yardım etmenin yanı sıra, beş cadıdan oluşan ilk ekibi de geri göndermeyi düşündüğüm için geldim. Önümüzdeki bahar kervanlar Uyku Adası’na insan taşıyacaklar o yüzden konut ve yemek ihtiyaçları konusunda Lotus ve Honey’ye güvenmemiz gerek…”

 

Roland başına bir ağrı girmişti. Şu anda şeytani canavarların saldırıları konusunda bir sıkıntısı yoktu ki… Melez türlerin gelmesi haricinde hiç savaş cadısı göndermelerine gerek olmuyordu ki, Birinci Ordu her şeyi hallediyordu zaten.

 

Ancak inşaat konusunda cadıların yeri doldurulamazdı. O sıralarda dağlardan denize inen yol daha açılmamıştı. Rıhtım sadece yarısına kadar inşa edilmişti ve yeni mülteci grupları için de hala mağara evler inşa etmesi şarttı. Bunları düşünen Roland sordu: “Yolculukları iki hafta daha ertelenemez mi?”

 

Tilly isteksizce başını salladı: “Kabul etmek isterdim. Ama şartlar değilmiş durumda. Biz çoktan Dönen Deniz’in güneyinde deniz hayaletleri ile karşılaştık. Yani şeytani canavarların sudaki halleri bir nevi… Bunun Şeytan Ayları’nın erken gelişiyle bir alakası olduğunu düşünüyorum. Efsanelere göre; Şeytan Ayları ne kadar erken gelirse o kadar da uzun sürer ve o kadar da zorlu geçermiş. Eğer güvenli bir yolculuk yapmalarını istiyorsak mümkün olan en kısa sürede ayrılmaları şart.”

 

“İyi de onlar savaşa uygun değiller ki…”

 

"Biliyorum. Breeze'in gemiye eşlik edecek olmasının nedeni de bu. Yeteneği çok etkili. Ayrıca zaten geldiğimiz rotadan dönmeyecekler. Bunun yerine Berrak Su’ya ulaşana kadar kıyı şeridini takip ederek kuzeye gidecek, oradan da Uyku Adası’nın her zaman kullandığı ticaret rotasını kullanacaklar. Son zamanlardaki haberlere göre Fjordlar ile dört krallık arasındaki yolda hiç canavar görülmemiş.”

 

Roland, son bir çaba gösterecekti: “Ee peki Lotus ve Honey dışındaki diğer üçünün kalması mümkün mü? Şu anda eğitimlerinin ortasındalar ve bırakıp giderlerse şimdiye kadarki emekleri boşa gider.”

 

Tilly, kahkahalarını bastıramamıştı: “Onlarla epey ilgilisin gibi görünüyor…”

 

Roland, nasıl cevap vereceğini bilememişti.

 

“Candle ve Evelyn’in yeteneklerini nasıl kullandığını bilmek istiyorum.”

 

“Metal parçaların iyileştirilmesi ve mayalama… Candle mekanik çalışma verimliliklerini büyük ölçüde artırıyor. Evelyn ise…” diyen Roland bir an duraksadıktan sonra devam etti: “Şarap çok iyi bir şey… İçmenin haricinde epey kullanımı var…”

 

“Uyku Adası’ndayken kendilerine göre bir iş olmadığını düşünerek üzülüyorlardı ve genelde de…” diyen Tilly daha fazla ayrıntı vermek istememişti. Ancak Roland muhtemelen ayrımcılık hakkında konuştuğunu anlamıştı. Aynı sorunun Gizemli Ay isimli cadı için de yaşandığını biliyordu Tilly. Derin bir nefes alarak söze girdi: “Onların kalmasını bu kadar çok istemenden dolayı çok mutluyum. Tabii ki her cadı kendine özgü ve eşsiz bir yeteneğe sahip, yeteneklerinin faydasız olması gibi bir şey de yok…” Sonra Evelyn ve diğerlerine bakarak sordu: “Siz ne düşünüyorsunuz?”

 

“Ben sizi takip etmek istiyorum Leydi Tilly…” dedi Sylvie.

 

“Ben…” diyen Candle başını kaşıdı: “Her yere gitmeye hazırım…”

 

Bir anlığına sessiz kalan Evelyn de konuşmaya girmişti: “Leydi Tilly… Eğer gerçekten Uyku Adası’nda bana ihtiyaç varsa gitmeye hazırım. Ama eğer kalma gibi bir imkânım varsa da kalmak isterim. Burada çok güzel şeyler öğreniyorum…”

 

Tilly gülümsedi ve başını salladı: “Rahat ol. Ben size bir şey seçtirmeye falan çalışmıyorum… Sadece Sınır Kasabası’nda yaşamak hakkında ne düşündüğünüzü öğrenmek istiyorum. İstediğiniz zaman Uyku Adası’na dönebilirsin. Aynı şey Lotus ve Honey için de geçerli. Bir tarafta sonsuza kadar kalacaksınız diye bir şey yok. Hatta ben Sınır Kasabası’ndan da bazı cadıları Uyku Adası’na davet etmeyi düşünüyordum. Umarım bizim çabalarımızla ister kuzey ister güney, cadılar nerede yaşamak isterlerse orada yaşayabilirler. Bana katılıyor musun… Ağabey?”

 

Roland biraz şok olmuştu. Tilly uzun zamandır ilk defa kendisine böyle hitap etmişti. Dördüncü Prens’in anıları içinde bile 10 yıl önce falandı bu olay… Gülümsedi ve başını salladı: “Evet, katılıyorum. O günler muhakkak gelecek!” 










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44311 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr