Bölüm 326: Sözleşme

avatar
2969 13

Release That Witch - Bölüm 326: Sözleşme



Çevirmen: Lodos

Tilly, önlerinde duran kayalıklara bakarak: “Geçen sefer burada mı inmiştiniz?” diye sordu.

 

“Evet. Şunlara bir bak.” diyen Ashes, tepeyi işaret etti.

 

Tilly, Ashes’ın işaret ettiği yere baktı ve rüzgârda savrulan iki turuncu bayrak gördü.

 

“Bu bayraklar yanlış gelmediğimizin kanıtı."

 

“Katılıyorum.” diyen Kaptan Jack’in ağzında her zamanki gibi piposu vardı: “Ama en son geldiğimizde cadıları bir balonla taşımışlardı. Bunu nasıl halledeceksiniz?”

 

"Balon mu?" diye merakla sordu Tilly.

 

“Doğru. Sıcak hava ile dolduğunda uçan bir balon.” diye onayladı Ashes: “Majesteleri’nin icatlarından biriymiş. Isınan hava yükselir mantığıyla hareket ediyormuş.”

 

Beşinci Prenses biraz endişeli görünüyordu: “Daha önce hiç böyle bir şey duymadım. Olsun, onu gördüğümde öğrenirim. Hadi kıyıya gidelim şimdi.”

 

“Sizi almaya gelene kadar gemide beklemek istemediğine emin misin?“ diyen Kaptan piposundaki külleri temizliyordu: “Uçurumdan nasıl geçmeyi planlıyorsun?" diye sordu.

 

Tilly gülümseyerek: “Shiva halledecek.” dedi.

 

Derinlik belli olmadığından dolayı gemi kıyıya yanaşamıyordu. Filika kullanmaları gerekiyordu.

 

Karlı sahile ayak bastıklarında Tilly, Kaptan’a dönerek: “Burada üç dört gün beklerseniz çok seviniriz. Kısa süre içinde geri dönme ihtimalimiz var.”

 

“Tabii ki.” diyen Kaptan hemen kabul etmişti: “Zaten siz cadılar olmadan geri dönmeye cesaret edemem. Bu deniz canavarlarının dönüş yolunda saldırmayacağını kim bilebilir ki?”

 

Bu konuşmadan sonra Tilly, büyülü taşı kullanarak tepenin üstüne çıktı. Dağın arkasındaki arazi düzdü ama yine de plajdan yüksekti. Sadece yukarı çıkmaları gerekiyordu yani. Dağın yüksekliği yaklaşık 20 metre idi. Bariyer büyüsü nesneler üzerinde kullanıldığında çok fazla büyü gücü tüketiyordu. Ama böyle bir mesafeyi halledebilirdi Shiva. Tilly, Shiva’ya: “Sana biraz zahmet vereceğiz.” dedi.

 

“Aşk olsun Leydi Tilly.” diyen Shiva, eliyle göğsüne vurarak selam verdi. Sonra büyülü bariyerini çağırdı. Deniz canavarlarına karşı yaptığı savunma onu yormuş olsa da sonraki iki günde gücünü toplamıştı. Cadıların hepsi bariyerin üstüne çıkarak beklemeye başladılar. Bariyer yavaş yavaş yükseldi ve dağın tepesine ulaştı. Sonrasında da yarım gün boyunca Ashes’in önderliğinde yürüyerek kasabaya vardılar.

 

Tilly'nin ilk dikkatini çeken şey, o eşsiz çelik köprü olmuştu. Destek olarak hareket etmek için altta sadece iki köprü İskelesi olan geniş bir nehir boyunca döndü. Onun demir kirişler düzgün düzenlenmiş, gereksiz ışın veya ek dekorasyon veya desenler olmadan. Güvertenin üstüne serilen kar, siyah köprünün maruz kalan kısımlarına tam bir zıttı ve bu da ihtişam havasının ilk izlenimini verdi.

 

Breeze: “Bu köprü... Gerçekten çok büyük.” diye iç çekti: “Böyle bir köprü yapmak için ne kadar demire ihtiyaç duymuşlardır acaba?”

 

“Bu sadece bir malzeme israfı. Trafik sorunu bir duba köprü ile kolayca çözülebilirdi. Bu kadar yüksek bir köprü inşa etmenin anlamı nedir?“ diyen Ashes belli ki farklı düşünüyordu: “Sınır Kasabası tüccar filolarının rotasının en sonunda yer alıyor. E hangi gemi ta kasabanın içine kadar girmek ister ki?”

 

“Bu sadece yüzeysel bir bilgi ve deneyime sahip insanların aklına gelebilecek saçma bir fikir.” diyen Andrea, hafifçe parmağını salladı: “Gökhisar vatandaşı olmamama rağmen batıdaki ormanın önemli bir değere sahip olduğunu anlayabiliyorum. Şu anda o ormanda bir kasaba olmasa da bu; gelecekte bir tane olmayacağı anlamına gelmez. Bölgeni genişletmeye devam etmek istediğin sürece sahipsiz bir alan her zaman iyi bir seçimdir. O durumda da duba köprüsü ticaret rotası için bir engel olacaktı. Yani Leydi Tilly'nin kardeşi senden daha uzun vadeli düşünen birisi.”

 

Ashes kaşlarını çatmıştı: “Daha önce ona barbar yemekleri yapan ‘kaba bir soylu’ diyordun. Fikrin mi değişti bir anda?”

 

“Kaba soylu tabirini ben söylemedim. Şimdi sen uydurdun.” dedi sarışın cadı. Küçümsercesine saçlarını savurdu: “Ayrıca barbar yemeği yapıyor olması senden daha zeki olduğu gerçeğini değiştirmiyor.”

 

Tilly, ikisinin arasındaki didişmeyi umursamıyordu. Onun gözü başka taraftaydı. İnanılmaz bir şey görmüştü.

 

Hala kar yağıyordu. Mevsim kış mevsimi gibiydi. Böyle havalarda insanlar genelde kendi evlerinde olurlardı. Ya ateşin etrafında otururlar ya da yorganlara sarılırlardı. Kral Şehri'nde bile en ufak soğukta insanlar evlerine çekiliverirlerdi. Kışın neredeyse hiçbir iş yapmazlardı yani.

 

Ama burada, nehir kenarında sürekli gelip giden ve çalışan insanlar vardı. Bazıları arabaları itiyorlar, bazıları sırtlarında büyük çantalar taşıyordu. Hepsi sanki işte çalışıyorlarmış gibi aceleyle yürüyordu. Ama Tilly, başlarında kırbaçla bekleyen bir patron da görmemişti. Yani bu demekti ki: Bu insanlar gönüllü çalışıyorlardı. Ama bu nasıl olabiliyordu?

 

Demir köprüyü geçtikten sonra hemen tuhaf mızrakları olan iki muhafız onları durdurmuştu. Üniforma giyiyorlar ve çok enerjik, güçlü görünüyorlardı. Tavırları büyük şehirlerdeki devriyelere kıyasla çok farklıydı: “Durun! Neden güneyden geldiniz?“ diye sordu muhafızlardan biri. Sonra bir an durup baktı ve: “Cadı mısınız?” dedi.

 

Bu soru Tilly'yi biraz şaşırtmıştı. Cadıların bu kasabada güvenle yaşadıklarını biliyordu. Ama yine de normal bir insanın böyle bir soruyu rahatça sorabilmesi onu heyecanlandırmış ve mutlu etmişti: “Evet. Cadıyız.” dedi.

 

Muhafız gülerek: “Cadı Birliği’ne katılmak istiyorsunuz gibi görünüyor.” dedi: “Lütfen burada bekleyin. Haber verip geliyorum. ”

 

Ashes atladı: “Beklemek mi? Hayır, bu-”

 

“Pekâlâ, sorun yok. Biz burada bekliyoruz.” diye araya girdi Tilly: “Bir de acaba oradaki insanların neyle meşgul olduğunu söyleyebilir misin?”

 

“Ah onlar mı? Onlar iskeleyi tamir ediyorlar.”

 

Muhafız gidince Ashes şaşkınlıkla sordu: “Neden kim olduğumuzu söylemedin?”

 

“Normal bir cadıyı nasıl karşıladıklarını merak etmiyor musun?” diyen Tilly ona göz kırptı.

 

Tamamen beyaz giyinmiş uzun boylu bir kadının gelmesi uzun sürmemişti. Uzun sarı saçları vardı ve görünüşü kusursuzdu. Büyüsünün ne olduğunu görmeden bile Tilly, ondan çok keskin ve deli dolu bir enerji almıştı. Bu kadının kusursuz bir savaşçı olduğuna hiç şüphe yoktu.

 

"Gerçekten Cadı Birliği’ne katılmak isteyen yeni cadılar olduğunuzu düşünmüştüm. Uyku Adası’na geri dönmedin mi?" diyen kadın önce Ashes’a bakmıştı. Sonrasında grubun geri kalanına baktı ve gözleri nihayet Tilly'yi buldu.

 

“Merhaba. Benim adım Bülbül.” diye selam verdi cadı: “Sanırım siz de Majesteleri Roland’ın küçük kız kardeşi olmalısınız. Hoş geldiniz Leydi Tilly.”










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44331 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr