Bölüm 313: Ruh Savaşı

avatar
3046 7

Release That Witch - Bölüm 313: Ruh Savaşı



Çevirmen: Lodos 

Uzun zamandır bu kadar sıcak bir güneş hissetmemişti Garcia. Bahçede durmuş, etrafı kokluyordu.

 

Burası artık Ebedi Kış Krallığı değildi. “Burası Gökhisar Sarayı…” diye düşündü. Ama… Görünüşü hatırladığından biraz farklıydı.

 

Garcia, ortadaki çiçekli göletin yanına oturdu. Etrafındaki taşlara bakıyordu. Çocukluğunda, saklambaç oynarken düşmüş ve bu taşlara başını vurmuştu. O olaydan sonra babası tüm taşların küçük çakıllara dönüşene kadar kırılmasını emretmişti.

 

Düştüğü zaman yanında Gerald ve Timothy'nin de olduğunu hatırladı. Küçük kız kardeşlerinin düştüğünü görmek her ikisini de çok korkmuştu. Onu teselli etmek için kendileri de düşer gibi yapıp taşlara başlarını vurmuşlardı. Ama sonrasında aptalca bir hareket olduğundan dolayı babaları onları dövmüştü.

 

Garcia o anısını bir daha asla hatırlamayacağını düşünürdü. Bir ağacın altında gizlenmiş bir sır gibiydi. Ama şimdi bu tanıdık yere geri dönmüştü işte. Hiçbir şeyin renginin solmadığını fark etti. Her şey çocukluğundaki gibiydi.

 

“Görünüşe göre, bu senin dünyan…” diye arkasından bir ses geldi: “Bir dinlenme yeri olarak iyi bir seçim.”

 

Garcia döndü ve ona doğru gelen beyaz giymiş bir kadın gördü. Gözleri açık kırmızıydı ve uzundu. Kar beyazı saçları vardı. Yüz hatları sanki oyulmuş gibi belirgindi. Sesi ruhani ve melodik bir sesti… Ölümlü dünyaya inmiş bir tanrı gibiydi.

 

Berrak Su Kraliçesi’nin yüzü karardı: “Sen Kilise’nin cadısısın.”

 

“Benim adım Zero. ‘Cadı’ kelimesi pek bana uymuyor." diyen Zero, güldü: “Bana ‘safkan’ denir. Diğer o basit cadılarla bir değilimdir ben.”

 

“Safkan mı? Bu sadece Kilise’nin yetiştirdiği oyuncaklar için kullandığı terim.” dedi Garcia soğuk bir şekilde: “Bu dünya ne tür bir hile? Yeteneğin yanılsamalar yaratmanı mı sağlıyor?” Aniden bir taş aldı ve elinde sıktı: “Bu sadece bir yanılsama! Bunların hiçbiri beni kandıramaz!”

 

Kraliçenin çığlığı çok uzaklara gitti. Ancak manzarada hiç değişme olmadı. Elini açtığında, elindeki taşın ezilmediğini gördü. Bunun yerine taşın derisini kestiği gördü. Çektiği acı epey gerçek gibiydi.

 

"Görünüşe göre cadıların yeteneklerinden tamamen habersiz değilsin. Bu, işimizi epey kolaylaştırdı…" diyen Zero, eteğinin kenarını kavradı ve hafifçe eğildi: “Bilinç dünyasına hoş geldiniz. Burayı ruhların savaş alanı olarak adlandırıyorum. Savaşımızı gerçekleştireceğimiz yer burası. Kazanan her şeyi alır, kaybeden her şeyi kaybeder... Tıpkı Tanrı'nın kutsal kitapta bildirdiği gibi...”

 

Ruhların savaş alanı…

 

Garcia boş boş baktı. Aniden akciğerinden gelen keskin bir ağrı hissetti. Mızrağın nereden geldiğini anlayamamıştı. Sadece Zero, bir anda saldırıvermişti. Ağzını açmaya ve bağırmaya çalıştığında nefes alamadı, en küçük ses bile çıkmamıştı. Tam o sırada Zero mızrağı çevirdi ve şiddetle geri çekti. Kan fışkırdı etrafa. Vücudunun yarısı kan olmuştu. Garcia, yaralarını kapatmaya çalışırken yere düştü. Çok kan kaybetmişti. Bilinci kapanıyor, görüşü bulanıyordu.

 

Hemen sonrasında aynı yerinde mükemmel bir biçimde buldu kendisini. Gölgeler ondan birkaç metre ötede duruyordu. Sanki az önce yaşananların hiçbirisi yaşanmamıştı.

 

Ne olmuştu? Garcia derince bir nefes aldı. Elleri hala göğsündeydi. Yaranın olduğu yerde hala acı hissediyordu. Ayaklarının dibinde de bir kan gölü vardı.

 

“Bu temel kuraldır. Kişinin bilinci ölümsüz değildir.” dedi Zero: “Her şey senin için gerçek. Her ölümün acısını hissedeceksin. Zihinsel ve fiziksel gücün yavaş yavaş tükenecek ve artık bunlara dayanamadığın zaman gerçek ölüm yaşanacak. O ana dek her öldüğünde vücudun orijinal durumuna geri dönecek. Ortalama bir kişi en fazla üç-dört kez dayanabilir. Ama tabii ki, yedi, sekiz veya daha fazla ölümü atlatmayı başaran çok sayıda insan gördüm.” diye nazikçe açıkladı: “Performansını dört gözle bekliyorum. Ama pes edersen de anlarım. Sonuçta, sürekli ölüyor gibi hissetmek acıtıyor olmalı. Bu noktada, her türlü öleceğin kesinleşmişken, pes etmek anlaşılabilir bir durum.”

 

Konuşması bitince elindeki mızrak ve kılıçla harekete geçti.

 

Garcia gözlerini genişçe açarak cadıya bakıyordu. İçinden şunlar geçti: “Sadece beyaz bir elbise giyiyor. Böyle büyük bir silahı gizlemesinin herhangi bir yolu yok. Bütün bu silahlar... Havadan mı geliyor?”

 

Aniden diğerinin sözleri zihninde canlandı…

 

"Bu senin dünyan…”

 

"Ben burayı ruhların savaş alanı olarak adlandırıyorum.”

 

"Kişinin bilinci ölümsüz değildir... Her şey senin için gerçek.”

 

Büyük kılıç eski Berrak Su Kraliçesi’ni ikiye kesmek yerine büyük bir demir kalkana çarptı. Bu beklenmedik hamlenin karşısında Zero, kılıcını düşürdü. Geriye doğru birkaç adım sendeledi. Garcia ise bu ağır hamleyi püskürtmüştü ama o da çarpmanın etkisiyle yere düşmüştü.

 

"Her türlü öleceğim kesinleşmişken mi?" diyen Garcia, dişlerini gıcırdattı ve gülümsedi: “Daha önce bunun ‘benim dünyam ' olduğunu söylemiştin, değil mi?" Sözleri bittiği anda elinde bir arbalet belirmişti. Hemen Zero’ya bir ok fırlattı. Aynı anda Zero’nun arkasında da bir çarmıh oluşmuş ve Zero’yu kıskıvrak yakalamıştı.

 

Göz açıp kapayıncaya dek ok safkanın karnına saplanmıştı. Yüzünde acı belirtileri görülüyordu. İki kez nefesi kesilen Zero: “Beni şaşırttın… Sıradan… Öhö, öhhö… Sıradan bir insan buna dayanamazken… S-Sen burayı yönetmeye başladın… Mayne’nin… N-Neden senden bu kadar çekindiğini… Şimdi anlıyorum...”

 

“Övgün için sağ ol.” diyen Garcia yerdeki mızrağı eline aldı: “Çok konuşmuş olmasaydın şimdiye beni yenmiştin. Ama maalesef bu dünyanın kurallarını anlamış bulunuyorum. Şimdi ne yapmam lazım? Vücudunda birkaç delik açsam nasıl olur?”

 

Zero zorlana zorlana güldü: “Şimdilik istediğini yapmana izin vereceğim…”

 

 

Garcia onuncu kez mızrağı sapladıktan sonra nihayet ölmüştü cadı. Garcia bilerek her seferinde ellerini ve ayaklarını keserek ona işkence etmişti. Başlarda zavallı zavallı yalvaran safkanın sonrasında sesi çıkmaz olmuştu.

 

Geri eski haline dönecekti ama Zero…

 

“Ama burası Gökhisar Sarayı, burası benim evim. Burada kaybedemem.” diye düşündü Garcia.

 

Sonrasında safkan beyaz bir ışıkla tekrar ortaya çıktı. Yaraları hızla silindi ve kırmızı gözlerini açtı.

 

Garcia mızrağı kaldırdı. Onu bir kez daha ölüme göndermek için hazırlanmıştı ki bir anda her şey değişti. Elleriyle çarmıhı kıran Zero, mızrağa bir tekme attı. Hemen Garcia’nın yanında belirdi ve kaldırdığı eliyle ona vurdu. Hissiyatını kaybetmişti.

 

Bir gürültüyle Garcia’nın başsız vücudu yere çökmüştü. Nasıl olabilmişti bu?

 

Tekrar vücut bulan Berrak Su Kraliçesi elleriyle boynunu tuttu. Garip hissetmişti. Ne yani, Zero çıplak elleriyle bir insanın boynunu mu koparabiliyordu? Ellerindeki kanı gördükten sonra durumun gerçekten böyle olduğunu anladı.

 

"Zaten bu dünyayı anlamasaydın nasıl adilce dövüşürdük?" diyen Zero gülümsedi: “O çarmıhı nasıl kırdığım seni şaşırttı, değil mi? Aslında… Bunu anlamak o kadar da zor değil. Ne demiştim ben: ‘Kazanan her şeyi alır, kaybeden her şeyi kaybeder.’ Absorbe ettiklerim arasında çok güçlü cadılar var. Güçlerinin sınırı yok, vücutları çok çevik ve Tanrı Gözü’nün İntikamı’ndan korkmuyor onlar. Onları duymamış olabilirsin. Ben sana söyleyeyim. Kilise onlara ‘Olağanüstüler’ diyor.” diyen Zero ellerini yana açtı: “Beni o bilindik yöntemlerle yenmen imkânsız. Beni yenmek istiyorsan az önce yaptıklarının kat kat fazlasını yapman lazım. Her neyse… Şimdi sıra bende.”





 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44312 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr