Bölüm 286: Değişim

avatar
2949 9

Release That Witch - Bölüm 286: Değişim


 

Çevirmen: Lodos 

“Öz kardeş… Öz kardeş… Nasıl mümkün olabilir bu?”

 

Şaşkınlıktan ağzı açık kalan Tilly, donmuştu.

 

Babası III. Wimbledon’un beş çocuğu vardı. Gerald, Timothy ve Garcia. Yaşça büyük olduklarından dolayı onlar kendi aralarında takılırlardı. Roland doğana kadar bu üç kardeşten en küçüğü olan Garcia, altı yaşına basmıştı ve doğal olarak Roland ile oynamamıştı. Bu sebeple Tilly ve Roland beraber takılmaya başlamışlardı. Ama mesele bu değildi…

 

Roland sürekli abilerine özenip onların arasına karışmaya çalışırdı. Ama her seferinde pataklanıp reddedilirdi. Bunun sonucunda da Roland dengesiz ve güvenilmez bir karaktere sahip olmuştu. Tabii ki Gerald ve Timothy’ye bir şey yapamadığı için de sinirini Tilly’den çıkarırdı. Fiziksel kavga ettikleri bile olurdu bazen.

 

Örneğin bir keresinde Roland, Tilly’ye babalarının tacını çalmayı teklif etmişti. Tilly reddedince de çok sinirlenip ona hakaretler etmeye başlamıştı. Sonrasında babaları bunu öğrendiğinde Roland, epey azar işitmişti. Bundan sonra biraz azalmıştı Roland’ın yaptıkları. Ama ne kadar azalsa da hala çok sertti.

 

O anda bu meseleleri anlayamıyordu. Ama şimdi geçmişe dönüp bakınca çok saçma ve çocukça olduğunu fark etmişti.

 

Bir keresinde 10 yaşındayken en sevdiği ayakkabısının içinde yarıya kesilmiş solucan ve kurtçuklar bulmuştu. Bu, artık onun canına tak etmiş ve böylece karşılık vermeye karar vermişti. Roland’ı yanına çağırıp konuşmak için ağzını açtığı anda ağzından içeri birkaç kurtçuk atmıştı. O günden sonra Roland onu kışkırtmaya bir son vermiş, Tilly de bir daha onunla konuşmamıştı.

 

Büyüdüklerinde de Roland değişmemişti. Aksine daha da hırçınlaşmıştı. Soylulardan sürekli ne kadar öfkeli, kabiliyetsiz ve kötü bir insan olduğunu duyuyordu. Kısacası soylular arasındaki en iğrenci ve terbiyesizi Roland idi. Kraliyet ailesinin bir üyesi olmasının haricinde hiçbir vasfı yoktu. Tilly de bütün o soylularla aynı düşünüyordu… Ayrıca bir de o kadar öfkeli ve kaba biri olmasının nedeninin aslında ne kadar zayıf ve güçsüz olduğunu gizlemek amaçlı olduğunu da biliyordu Tilly.

 

Böyle birisi nasıl kalkıp da cadıları korumaya başlamıştı? “Şeytan’ın hizmetçileri” denen bir gruba Kilise ile doğrudan düşman olma riskini alarak nasıl yardım edebilmişti?

 

Bir süre sessiz kaldı Tilly.

 

“Tilly… Tilly?” Yalnızca Ashes onu iki kez sarstıktan sonra kendine gelebilmişti.

 

“Ben iyiyim. Sadece buna inanmak… Biraz zor… Sylvie, Roland’ın bir kukla ya da uzaktan kontrol edilen bir cadı falan olmadığını gerçekten Roland Wimbledon olduğunu söylüyor.”

 

“Şu beni ellemeye çalışan sapık Roland mı?” diyen Ashes iki kez öksürdü: “Onu bir sene sonra görmüştüm ve epey değişmişti. Tamamen farklı biri gibi hissetmiştim.”

 

“Biraz daha açık konuşabilir misin?”

 

Ashes başını salladı ve doğru sözcükleri bulmadan önce biraz düşündü: “Sanırım en büyük fark… Daha temiz olmasıydı.”

 

“Temiz mi?”

 

“Hem dış görünüş hem de diğer insanlara karşı olan tutumu olarak diyorum. Bu açılardan bir soyluya hiç benzemiyor. Hiç takı ya da altın mücevher falan yoktu üstünde. Kıyafetleri bile sıradandı. Öyle kaftan falan giymiyordu ya da altın işlemeli bir şeyler. Çok dikkat çekici o saç rengi olmasa halktan bir vatandaş ile onu ayırt edemezdiniz. Ama aynı zamanda… Sıradan bir insan gibi de görünmüyordu.”

 

“Bir asilzade gibi değil miydi?” diye sordu Tilly.

 

“Yok, hayır.” diyen Ashes, dudaklarını kıvırdı: “O asilzadelerde kötü bir şeyler olduğunu anlayabiliyorsun. Ama Roland’da… Kesin bir tanımlama yapamam. Sadece insanları iyi hissettiriyor.”

 

“Senin böyle bir şey söylediğini de gördüm ya… Artık ölsem gam yemem.”

 

“Ben sadece soruna cevap vermek istedim. Hepsi bu kadar.”

 

Tilly derin bir nefes aldı. Kardeşi görünüşe göre gerçekten değişmişti. Peki bu değişime sebep olan neydi? Acaba kendisi de bunun farkında olmadan zamanla mı değişmişti?

 

Prenses birden Roland’ın ilk mektubunda yazdığı bir şeyi hatırladı: “… Bu yüzden de cadıların aleyhine olan propagandaları bitirebilmem için Kilise’yi tamamen yok etmem gerekiyor. Ama insanların fikirlerini yenmek çok daha zor olacak. Bu konuda da senin yardımına ihtiyacım var. Geçmişe göre farklı bir insanım evet. Ama bunları konuşmak için çok zamanımız olacak. Mektuptan çok rahat iletişim kurulamıyor. Bu yüzden şimdilik sadece bu kadarını söyleyeceğim.”

 

“Belki de onla bire bir görüşsem asıl meseleyi ben çözebilirim.” diye aklından geçirdi Tilly.

 

Bakışlarını tekrar mektuba çevirdi.

 

Mektubun geri kalanında Sylvie, Sınır Kasabası’nda olup bitenleri anlatmıştı.

 

En başta Roland Sylvie’yi Kuzey Yamaç Madeni’nin derinliklerinde maden olduğunu bulmakla görevlendirmişti. Ama keşfin sonunda devasa bir Tanrı Gözü İntikamı madeni bulmuşlardı. Görünüşe göre cadıları engelleyebilen tek şey de diğer madenler gibi yer altından çıkarılıyordu. Burdan da Hermes’teki Kutsal Şehir’in öyle bir maden üzerinde kurulu olduğundan dolayı sürekli Tanrı Gözü İntikamı üretebildiği sonucu çıkıyordu.

 

Aşağılara indikçe ilgisini çeken bir haber daha görmüştü.

 

Roland’ın elinde ateş topları ve gümüş oklar fırlatabilen silahlar vardı. Felaket güçlülerdi ve kükrüyorlardı. Maggie ve Ashes daha önce bundan bahsetmiş olsa da ilk defa bu kadar detaylı bir tanım duymuştu Tilly. Sylvie kendi çizdiği bir de şekil eklemişti mektuba.

 

“Aaa… Bu beni yaralayan şeye çok benziyor.” dedi Ashes. O da Tilly’nin omzunun üstünden mektubu okuyordu: “Madem artık müttefikiz… O halde ondan Uyku Adası’na silah yollamasını isteyebilirsin. Kilise’den korunmamız gerektiği için falan dersin. Eğer tamam demezse çok da güvenilir bir müttefik olmadığını anlarsın.”

 

“Müttefik olmak tam olarak bu demek değil.” diyen Tilly gülüyordu: “Bu silah belli ki kendi ürettiği bir şey. Hemen öyle etrafa dağıtamaz. Öyle bir istek sadece şimdiye kadar kurduğumuz güveni yıkar. Zaten Molly ve Rüzgâr’ın varlığını ondan gizledim cadı listesinde… Bu kış da gidip Sınır Kasabası’nı ziyaret edeceğiz. O zaman rahatlıkla konuşuruz. Sence de daha iyi olmaz mı?”

 

“Yani…” diyen Ashes ellerini iki yana açtı: “Son söz senin…”

 

Tilly, Ashes’a gülümsedi ve mektubu okumaya devam etti.

 

Son paragrafa geldiğinde tekrar şok olmuştu.

 

Roland garip bir şekilde kadınların göğüslerini tutması için bir iç çamaşırı tasarlamıştı. Daha da ileri giderek Cadı Birliği’ndeki herkese de dağıtmıştı. Bu gerçekten çok saçmaydı. Tamam, özel kıyafetler hediye edilirdi… Ama sadece sevgililer birbirlerine hediye edebilirdi bunları… Nasıl ola- Bir saniyee! Tilly birden tüm Kral Şehri’ne yayılmış bir söylentiyi hatırlamıştı. Daha sarayda oldukları zamanlarda Roland ara sıra bazı genç hanımlara korseler hediye edermiş. Genç hanımların bazıları da korseyi geri onun yüzüne fırlatırlarmış. Bu gitgide soylular arasında yayılarak bir şakaya dönüşmüştü.

 

Yani böyle bir hareket Roland’a uyuyordu!

 

Tilly’nin kafası karışmıştı. Bir taraftan bu hareketi geçmişteki Roland karakterine daha çok uyuyordu. Bir taraftan da Tilly, ondan biraz çekinmeye başlamıştı.

 

Sıkıntı içinde Sınır Kasabası’na gitmeli mi gitmemeli mi onu düşünüyordu…

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44330 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr