Bölüm 284: Yoldaş

avatar
2865 8

Release That Witch - Bölüm 284: Yoldaş


 

Çevirmen: Lodos

Filo ayrıldıktan sonra Roland nihayet rahatlamıştı.

 

Sonunda… Hazine bir kez daha dolmuştu.

 

Üç ticari loncaya toplam sekiz buhar motoru verilmişti. Bu sekizden üçü, Yeni Ay Kervanı’nın yardımıyla kurulan 2 No’lu fabrika tarafından üretilmişti. Roland, Fjordlar’ın zanaatkârları ile ilgili olarak bir gerçeği kabul etmek zorundaydı: Hepsi Sınır Kasabası madencilerinden veya demircilerinden çok daha iyiydi. Makinelerin çalışma prosedürünü kavradıktan sonra, hızlı bir şekilde üretime başlamışlardı. Belki iki ay sonra, 2 Nolu Fabrikanın üretim kapasitesi 1 Nolu Fabrikanın üretim kapasitesine ulaşmış olacaktı. Neyse ki, imzalanan sözleşmeye göre, bu makinelerin satışından elde edilen gelir tamamen Roland'a ait olacaktı.

 

Buna ek olarak, Yeni Ay Kervanı’ndan hidrojen balonu için yeni bir sipariş almıştı. Marlan özellikle bu vizyonu genişleten şeyle çok ilgilenmişti. Tek kişilik kapasiteye sahip olan balonun yanında üç dört kişilik özel bir balon da istemişti.

 

İlk buharlı geminin teslimatı da dahil olmak üzere, üç öğenin hepsi Sınır Kasabası'na yedi bin kraliyet altınına yakın bir gelir getirmişti. Metal külçe, yıkama taşı, tahıl ve diğer emtialar gibi malları satın alma masrafları düşüldükten sonra, kalan altı bin kraliyet altını, nüfus genişleme planını desteklemek için yeterli olmalıydı.

 

Böylece Roland, Barov ve Demir Balta’yı ofisine çağırdı.

 

“Hazine yeniden dolduğuna göre, daha fazla yabancı vatandaş toplamanın zamanı geldi.” diyen Roland, iki yetenekli adama baktı: “Bu görev Belediye Binası ve Birinci Ordu’nun işbirliği ile yürütülecek.”

 

“Sizi dinliyoruz.” dedi Barov başını sallayarak.

 

“Operasyon, kuzey ve güney olmak üzere iki bölgeye ayrılacak.” diyen Roland bir harita aldı ve masanın üzerine koyarak diğer ikisinin önüne yaydı: “Özellikle Kartal Şehri ve Berrak Su arasındaki alan… Timothy, o insanları Garcia'nın halkı olarak görüyor olmalı. Onları ordusuna katmaya çalışmadan bizim o insanları kendi safımıza çekmemiz gerekiyor. Belediye Binası tarafından gönderilen ekip, soyluları, zanaatkârları ve diğer okuryazar insanları çekmekten sorumlu olacak. Birinci Ordu’nun temel görevi ise halkı çekmek. Önceki propaganda görevlerine kıyasla bu sefer strateji daha aktif olmalı. Ne demek istediğimi anlıyor musunuz?”

 

Demir Balta bir dakika tereddüt etti ve sonra belirsiz bir şekilde: “Zorla sürükleyerek mi yani?” diye sordu.

 

"Hayır, öyle bir yönteme gerek yok.” diyen Roland, iki kez öksürdü. Kum insanları gerçekten basit ve acımasız oluyorlardı. Roland, Barov’a döndü ve: “Buradaki fırsatları daha da bir abarta abarta anlatın. Bu tür konularda açık olun.” dedi.

 

“Bu konularda daha önce çalışmışlığım var Majesteleri. Sizi çok iyi anlıyorum. Bu iş oldukça basit. Karınları doyana dek onları beslemek yeterli olacaktır. Para lafı etmemize gerek yok. Rahat bir hayatın sinyalini aldıklarında gelirler zaten. Eğer koşullar çok cömert görünürse şüphelenirler. Yalnızca kibirli aristokratlar biraz sorun çıkarabilirler. Onların talepleri biraz daha yüksek olacak. Sıradan halka vaat ettiklerimizi onlara vaat edemeyiz. Onlar belirli ayrıcalıklar ve para isteyeceklerdir.”

 

Roland iki kez alkışladı: “Sınır Kasabası'nda bu kadar çok sorumluluğun olmasından ötürü şahsen dışarı çıkamayacak olman üzücü. Sen gitseydin görev kesinlikle başarıya ulaşırdı.”

 

“Lütfen rahat olun Majesteleri. En beğendiğim öğrencilerden göndereceğim.” dedi Barov gülümseyerek: “Gelecek yıl Sınır Kasabası’nı bir şehre dönüştürmek ve Kızıl Su Nehri'nin her iki tarafının da evlerle kaplanmasını görmek güzel olacaktır.”

 

“O gün muhakkak gelecek.”

 

İki adam çıktıktan sonra Roland kısa bir süre dinlenmek için sandalyesine yaslandı. Anna'yı görmek için Kuzey Yamaç’taki avluya gitmeye karar verdi.

 

Kapıdan içeri adım attığında gördüğü ilk şey, metal küp yığınıydı.

 

Roland bir parça aldı. Temelde hepsi aynı boyutta, yaklaşık beş santimetre uzunluğunda ve genişliğindeydi. Yüzey hiç de pürüzsüz değildi. Sanki hepsi bir baskıdan çıkıyormuş gibi görünüyordu. Hepsinin bir tarafında da oyulmuş bir sayı vardı. Örneğin, elindeki parçanın üstüne “256” yazılıydı.

 

Roland’ın geldiğini gören Anna ona doğru yaklaşarak gülümsedi ve selam verdi. Roland sordu: “Nasıldı? Daha iyisini bulabildin mi?”

 

“No. 1057 ve No. 2284, oldukça sertler diğerlerine kıyasla. Sertliklerine bakılmaksızın, her ikisi de mükemmeller.”

 

“Çoktan iki binin üzerinde çıkabildiniz mi?” diye şaşkınlıkla sordu Roland. Lucia'nın elindeki kayıtları aldı. Tamamen veri ile doluydu. No. 2284'ü görünce, üzerinde birkaç sayı olduğunu keşfetti: “%0.8 karbon içeriği, bilinmeyen elementlerden %15.2'si…”

 

“Bu silah namlusu kesmekten daha tatmin edici.” diye itiraf etti Anna: “Demir parçalarını diğer metallerle birlikte karıştırarak özelliklerinde bu tür sarsıntılı değişiklikler yapabilmek güzel. Bu metal parçaların nasıl çalıştığını bilmek istiyorum.”

 

Anna ve Lucia'nın şu anda üzerinde çalıştıkları şey; epey geniş kapsamlı bir görevdi.

 

Roland, Anna'nın önce farklı cevher oranlarına göre karıştırıp eritme yapmadan önce Lucia’nın cevheri hammaddelerine ayırmasına izin verdi. Daha sonra bu parçaların performansını Anna'nın siyah alevinin ısısı altında test ettiler. Anna geçen zamana ve harcadığı büyüye bakarak dayanıklılığını ölçebiliyordu.

 

Eklenecek ilk malzeme açıkça karbondu.

 

Gördüğü kayıtlarda 1500'den önce sadece eritme için saf demir ve karbondan yapılmış karışımlar kullanmışlardı. Ancak 1500'den sonra çelik bir temelin üstüne yeni elementler eklemeye başlamışlardı. Bütün bunları gören Roland, iki cadıyı birkaç kelimeyle cesaretlendirdi. Sonra oturarak Anna’yı izlemeye başladı.

 

Sonbahara girmişlerdi. Güneş hala parlak bir şekilde parlıyordu ancak artık yazın son ayında olduğu kadar acımasız bir sıcak yoktu.

 

Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu. Avlu yavaş yavaş sessizleşmişti. Gözlerini dar bir şekilde açtığında alnında yumuşak bir el hissetti. Lucia'nın çoktan ortadan kaybolmuştu. Hemen önüne oturan Anna yavaşça: “Bana söylemek istediğin bir şey var mı?” diye sordu.

 

“...”

 

İleriye doğru eğilen Anna, saçlarının Roland’ın yüzüne düşmesini sağladı: “Gözlerinden anlaşılıyor.”

 

Roland bir an tereddüt etti. Ama sonra başını iki yana salladı ve çaresizce: “Biraz kafam karışık sadece…” dedi. Sonra da Anna’ya nüfus genişletme planından bahsetti: “Ne onları tamamen serbest bırakacağım ne de tamamen baskı yapacağım. Biraz sıkıntılı olabilir belki ama…”

 

“Onlara basitçe amacını açıklayamaz mısın?” diye sordu Anna.

 

“Fakat…”

 

“Ne söylemek istediğini biliyorum.” diyen Anna Prens'in ağzını kapattı: “Yapacağın iyilikleri takdir etmeyeceklerinden endişe duyuyorsun. Doğru muyum?”

 

Roland tam konuşacaktı ki Anna: “Endişelenmene gerek yok. Rahat ol.” diyerek kendi sorusuna cevap verdi. Sonra da ellerini yanaklarına koyarak Roland’ın kulağına fısıldadı: “Ben hep buradayım ve her zaman senin insanlara karşı iyi göründüğünden emin olacağım…”

 

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr