Bölüm 256: Yeni Bir Hayatın Başlangıcı

avatar
3050 11

Release That Witch - Bölüm 256: Yeni Bir Hayatın Başlangıcı


 

 

Çevirmen: Lodos

Sepet yere indikten sonra içinden beline kadar uzanan kırmızı saçıyla 30 yaşlarında görünen bir kadın indi: “Merhaba. Sınır Kasabası’na hoş geldiniz. Benim ismim Wendy.” diyen kadın Ashes’ı görünce iyice sevindi ve gülerek: “Sen de gelmişsin!” dedi.

 

Bu, Ashes’ın bahsettiği cadı mıydı? Daha yakından bakan Sylvie, Ashes ve Wendy’nin birbirlerini önceden de tanıdıkları kanısına vardı.

 

“Hoş geldiniz, ben de Anna.” dedi Sylvie’nin hemen önünde duran cadı. Mavi gözleri bir göl gibi duruydu ve çok dikkat çekici idi. Sylvie’yi daha da şaşırtansa büyü gücü idi. İnanılmazdı gerçekten. Çok derindi, neredeyse kusursuzdu. Siyah, beyaz ve kül renginden oluşan üç renkle dolu bir küp vardı. Tüm büyü yörüngesel bir şekilde küpün etrafında dönüyordu.

 

Çok şaşırtıcı idi. Sylvie daha önce hiç bu kadar baskın bir büyü görmemişti.

 

“Hey, benim ismim Şimşek!” dedi sepetin etrafında uçan kız. Maggie de omzundaydı.

 

Uyku Adası’ndan gelen bütün cadılar Ashes tarafından tanıtılınca Wendy hepsini sepete davet etti.

 

“Bu koca hava torbasının adı sıcak hava balonu. Sıcak hava ile çalışıyor. Sıcak hava olduğu sürece havada uçabilir. Bizi de dağların üstünden aşırarak varış noktamıza götürebilir.” diyen Wendy, Ashes’a dönerek: “Gelmek istemediğinden emin misin? Eminim Majesteleri seni bir kez daha görmekten mutluluk duyacaktır.”

 

“Cadılarını kaçırmaya yeltenen birini görmekten mi mutluluk duyacak?” diyen Ashes güldü: “Zaten bu çocukları size bırakarak epey zahmet veriyorum.”

 

“Peki öyleyse…” diyen Wendy dudaklarını kıvırdı. Biraz üzgün duruyordu: “Endişe etme, onlara gözüm gibi bakacağım.”

 

“O halde herkes hazır olsun.” diye uyardı Anna: “Parlak Bulut havalanıyor.”

 

Sylvie, balon yerden kalkarken ufak bir sallantı hissetti. Sepetin kenarından aşağı bakınca Ashes ve Molly’nin onlara el salladığını gördü. Balon yükseldikçe aşağıdakiler daha da küçülmeye başlamış ve sonunda yok olmuşlardı. İşte; yeni hayatları başlıyordu!

 

Wendy’de rüzgâr kontrol yeteneği vardı ve onun önderliğinde Gökhisar’a doğru ilerliyorlardı.

 

Sylvie, yeryüzüne ilk defa havadan bakıyordu. Herhangi opak ya da somut bir engel yerdeyken onun görüşünü engellemiyor olsa da bu kadar yüksekten etrafı izlemek kesinlikle yeni ve farklı bir deneyimdi. Büyülü gözünü kullanmayı denediğinde bir anda o kadar görüntünün zihnine doluşmasını beklemiyordu. Okyanus altındaki gömülü dehlizler, uçurumlar, dağlar… Denize bağlanan yeraltı nehirleri, yer altında gömülü olan hayvanların kemikleri ve durmaksızın hareket eden yeraltı levhaları... Bütün bu görüntüleri hazmetmekte sıkıntı yaşayan Sylvie’nin başına ağrılar girmişti ve büyüsü hızla azalmıştı. Hızlı bir şekilde büyülü gözünü kapatan Sylvie, yere çöktü, sırtını sepete dayadı ve nefesini düzenlemeye çalıştı.

 

“İyi misin?” diye sordu biri. Sylvie, gözlerini açınca soran kişinin Wendy olduğunu fark etti.

 

“Sadece biraz… Başım dönüyor.”

 

“Derin derin nefes al. Geçecektir.” diye cevap veren Wendy gülümsedi: “İnsanların çoğu ilk kez havalanınca böyle oluyor. Ama sorun yok.”

 

“Teşekkür ederim. Şimdiden daha iyiyim.” diye cevapladı Sylvie.

 

Yol boyunca Sylvie çok güzel şeyler görmüştü. Atmosfer kendisinin beklediğinden çok daha renkli ve güzeldi mesela. Bir de Wendy, gerçekten Ashes’ın dediği gibi çok yardımsever bir şekilde herkesle ilgileniyordu ve davranışlarında yeni gelenlere karşı en ufak bir kötülük bile yoktu. Anna da mizacı üzere pek konuşmasa da birisi bir soru sorduğunda hiç düşünmeden ciddiyetle cevaplıyordu. Maggie’nin yakın arkadaşı olan Şimşek ise çok hayat dolu birisi idi. Arada sırada sepete inip onlara sorular soruyor, kendisine sorulan soruları ise direkt cevaplıyordu. Onlara yabancılarmış gibi davranmıyordu.

 

Maggie iki tarafın da dostu olduğundan dolayı aradaki bağlantıyı güzel kurmuştu ve iki tarafı da rahatlatmıştı. Uyku Adası’ndan gelen cadılar da rahat bir şekilde Sınır Kasabası hakkında soru sorabiliyorlardı. Küçük kız bir yandan sepetin etrafında havada süzülürken bir yandan da onlara girdikleri savaşları ve Şeytan Ayları’nı anlatıyordu. Majesteleri’nin ne kadar garip şeyler icat ettiğinden ve gerçekten çok farklı bir insan olduğundan da bahsediyordu.

 

Biraz süre geçtikten sonra nihayet balon, kalenin hava sahasına girebilmişti.

 

Yukardan bakıldığında bile kasaba, ismini hak ediyordu. Gerçekten küçük ve ilkel bir kasabaya benziyordu, Uyku Adası’nın üçte biri kadardı. Ama ne gariptir ki çok fazla insan vardı. İster kasaba merkezi olsun, ister surların dip kısımları olsun, isterse de nehir kıyıları olsun… Sylvie’nin görebildiği her yer insan dolu idi. Bir ileri bir geri koşturuyorlar, günlük işleriyle meşgul oluyorlardı.

 

Sıcak hava balonu direkt kalenin bahçesine indi. Yere değip sepetten indikleri anda da bir dizi patlama sesi duyuldu. Savunmasız yakalanan Sylvie, olduğu yerde donup kalmıştı. Diğer dört cadı da farklı değildi. Hatta Honey, geri sepetin içine atlamış ve kafasını hafiften çıkararak: “Neler oldu?” diye sormuştu.

 

Wendy gülmesini tutamadı ve cevap verdi: “Telaşlanmayın. Bu, Majesteleri’nin selamlama şekli. Size Sınır Kasabası’na hoş geldiniz diyor.”

 

Hafif loş bir koridordan geçerek kale salonuna vardılar. İşte o anda Sylvie, Prenses Tilly’nin meşhur kardeşini görmüştü. Salonun sonundaki tahtında oturuyordu. Dış görünüş olarak Beşinci Prenses’e çok benziyordu. İkisinin de saçının rengi aynıydı. İkisi de hiç süs eşyası takmıyorlardı ve ikisinden de aynı doğallık dışa yansıyordu. Yüz hatları, Tilly’ye göre biraz daha kısaydı. Ancak ikisinde de aynı sakinlik ve ikisinde de oturdukları yerden bile insanları cezbedebilecek bir çekicilik vardı.

 

Ayağa kalkan Prens konuşmaya başladı: “Sınır Kasabası’na hoş geldiniz. Ben Batı’nın Lordu Roland Wimbledon. Sanıyorum herkes benim ismimi biliyor.” diyen Prens gülümsedi ve devam etti: “Tilly Wimbledon benim kız kardeşim. O yüzden burada yaşarken lütfen gariplik hissetmeyin. Uyku Adası nasıl sizin evinizse burası da öyle.”

 

Merakını daha fazla bastıramayan Sylvie, büyülü gözünü açtı. Ama gördüğü şeye boş boş bakakalmıştı.

 

Beklediği karanlığı görememişti. Bu, Prens’in Tanrı Gözü’nün İntikamı takmadığına dair bir işaretti. Dahası herhangi bir büyü izi de yoktu. Gerçekte nasıl görünüyorsa büyülü göz ile de öyle görünüyordu. Uzaktan kontrol edildiğine dair bir iz ya da üzerine giymekte olduğu bir kamuflaj yoktu. Karşısında duran gerçekten Roland Wimbledon’un kendisi idi.

 

Tilly, Sylvie’ye hiçbir ipucu bulamaması halinde tek bir şey yapmasını söylemişti: “Haberi hemen bana yolla.”

 

 

Roland’ın devamında söylediklerinin hiçbirini dinlememişti Sylvie. Kafası bir hayli karışıktı. Prenses Tilly’nin verdiği görevi tamamlamak adına yol boyunca kendi kendine pazarlık stratejileri kurmuş, hatta hapse düşmeleri halinde ne yapacaklarını bile planlamıştı. Ama görüyordu ki; hepsi boşa gitmişti. Daha iyi bir seçeneği yoktu ve bu yüzden de öbür ayı bekleyecek ve Maggie’nin haberleri götürmesine bel bağlayacaktı.

 

Ama böyle bir şey nasıl mümkün olabiliyordu? Gerçekten cadılara kalkan olmak isteyen bir soylu mu vardı? Daha da ileri gitmiş ve cadıların güvenlerini kazanarak Cadı Birliği’nin lideri haline gelmişti.

 

Sylvie yaşadığı şoktan dolayı bir süre hiçbir şeyi işitemez olmuştu. Roland, odaları nasıl ayarladığını açıklarken biraz da olsa kendine gelmişti.

 

“Şu andaki durum aşağı yukarı şöyle: Cadı evi daha bitmediği için sizi kaledeki odalara yerleştireceğim. Bir süre buradaki cadılarla beraber kalacaksınız. Umarım bu, buradaki hayata çabuk adapte olabilmek için size yardımcı olur.” diyen Roland son kez bir duyuru yaptı: “Bu akşam harika bir ziyafet olacak. Sınır Kasabası’na gelişinizi kutlamak amacıyla düzenleniyor. Şimdiden afiyet olsun.”

 

Hangi odada kalacağını öğrenen Sylvie, rahatlamıştı. Wendy’nin odasında kalacaktı. Yaptıkları yolculuğa bakılacak olursa Wendy, gerçekten harika ablalık yapacaktı. Ama Wendy’nin yanında bir cadı daha kalıyordu. İsmi Bülbül idi.

 

Sylvie içinden Bülbül ile de iyi geçinebilmeyi umuyordu.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44240 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr