Bölüm 254: İttifak

avatar
3900 9

Release That Witch - Bölüm 254: İttifak


 

 Çevirmen: Lodos

Fjordlar’ın havası epey kendisine özgü bir hava idi. Daha dün havada bir tek bulut yoktu, günlük güneşlikti. Ama bugünse her yer kararmıştı. Deli gibi rüzgâr esiyor ve şimşekler çakıyordu. Bir fırtına yolda idi belli ki.

 

Ashes saçları dağınık bir halde Tilly’nin evine gitti. Girince Tilly’nin omzunda büyük bir güvercin gördü.

 

"Maggie?"

 

Kafasını kaldıran güvercin bir sevinç çığlığı attı. Kanatlarını açtı ve kapıya doğru süzüldü. Ashes onu havada durdurdu ve: “Konuşmak istiyorsan insan formuna dönüş.” dedi.

 

Maggie üzüntüyle ciyakladı. Yere indi ve insan formuna dönüştü. Sonra da dudaklarını kıvırdı ve: “Ne yani? Güvercinlerden nefret falan mı ediyorsun?” diye sordu.

 

"Sadece konuşan bir kuş görmek hoşuma gitmiyor." diyen Ashes gülümseyerek yerdeki kızı kaldırdı ve sordu: “Ne zaman geri döndün?”

 

"Az önce. Fırtınaya yakalanmaktan çok korktum. Neredeyse kanatlarım kırılacaktı. Neyse ki yağmur başlamadan varabildim.”

 

"Bu şekilde mi geldin yani?" diyen Ashes elini kızın alnına koydu ve sordu: “Neden bir fırtına kuşuna dönüşmedin ki? Çok daha hızlı olurdun.”

 

"Oh..." diyen Maggie gözlerini kırpıştırdı ve sonra: “Unutmuşum.” dedi.

 

Tilly gülmesini durduramıyordu. Elindeki mektubu bir yana bıraktı ve konuşmaya başladı: “Aferin. Diğer tarafın haberlerini öğrendim. Şimdi gidip Lotus ve Molly ile oynayabilirsin. Bir cevap yollayacak olduğumda haber veririm."

 

“Harika!” diyen Maggie, selam verdikten sonra zıplayarak odanın dışına çıktı.

 

"Roland Wimbledon ne diyor?" diye soran Ashes, Tilly’nin yanına giderek oturdu. Tilly’nin önünde bir harita vardı. Ashes daha yakından bakınca bunun Sınır Kasabası ve etrafının bir haritası olduğunu fark etti.

 

"Bu, onun mektubu." diyen Tilly, kâğıdı Ashes’a uzattı: “Söylemem gerek. Seçtiği cadılar gerçekten çok özel."

 

Ashes hızla mektubu okudu. Kaşlarını çatmadan edememişti: “Gerçekten Sylvie’yi mi seçti? Ne yani ifşa olmaktan korkmuyor mu?”

 

"Bilmiyorum." diye cevapladı Tilly. İfadesiz bir yüzle konuşmaya başladı: “Belki de cadıların yetenekleri hakkında çok bahsetmediğimden dolayı üstüne çok düşünmemiş. Ya da bu ittifaka saygısından dolayı gerçek kimliğini göstermeyi sorun etmemiştir? Tabii bir ihtimal daha var…”

 

"Gerçekten sizin kardeşinizdir." diye cümlenin devamını getirdi Ashes: “Bu yüzden de Sylvie’nin yeteneğini umursamıyordur.”

 

"Ama o zor bir ihtimal." diyen Prenses kendi kendine güldü: “Kim onu benden daha iyi tanıyabilir? Eğer o gerçekten Roland Wimbledon olsa idi asla cadıları korumaya ve Kilise’yi karşısına almaya yeltenmezdi. Hayatı boyunca hep zorluklardan kaçan biri olmuştur. Taht yarışı için Sınır Kasabası’na gönderildiğinde dahi sembolik olacak olsa bile babamıza en ufak bir sitemde bulunmamıştı."

 

Ashes kaşlarını kaldırdı: “Aslında diğer bir açıdan Sylvie’yi seçmiş olması bizim için iyi. Her neyse… Diğer cadılar konusunda onunla aynı mı düşünüyorsun?"

 

"Neden olmasın?"

 

"Lotus, Uyku Adası’nın en önemli cadılarından birisi. Eğer o giderse evleri kim tamir edecek? Bir şey inşa etmek veya adanın bir kısmını değiştirmek istediğimizde nasıl yapacağız? Şu anda hala Sınır Kasabası’nın %30’unu kullanıyoruz. Daha elverişsiz olan, dönüştürülmeye ihtiyacı olan birçok yer var. Yer şekillendiren Lotus olmadan bunları nasıl başaracağız? Honey de aynı şekilde. Balık kartallarını sürerek her gün bizim için balık tutuyor. Her gün içtiğimiz o lezzetli balık çorbalarını onun sayesinde içebiliyoruz. Candle ve Evelyn’de çok bir sıkıntı yok. İsteğini reddedip yerine iki tane faydasız cadı gönderemez misin?"

 

"Ne faydalısı, ne faydasızı? Cadıları göndererek sırt çevirmiş olmaktansa karşı tarafla bir ittifak kurmuş oluyoruz." diye konuşan Tilly, ciddi görünüyordu: “Yetenekleri ne olursa olsun bu adaya gelen her cadı bizim kardeşimizdir. Uyku Adası’nın cadılara bir yuva olmasını istediğimiz halde nasıl onları yeteneklerine göre ayırabiliriz?"

 

Ashes, Prenses Tilly’yi daha önce hiç böyle görmemişti. Çok sinirliydi Prenses.

 

“Özür dilerim Majesteleri… Ben sadece…”

 

Tilly iç çekti ve yavaşça konuşmaya başladı: “Dahası herkesin yeteneğini ölçecek bir standart da yok ki ortada. Neye göre ölçeceğiz yani? Roland 100 cadının içinden beş cadı seçti. Bunlardan ikisi de senin faydasız dediğin Candle ve Evelyn... Onlar gerçekten faydasız mı? Belki de bu ittifak sayesinde Roland’ın onları öylesine mi seçtiğini ya da bizim göremediğimiz bir şeyi görüp görmediğini öğreneceğiz.” Bir süre duraksayan Prenses, devam etti: “Demek istediğim şu: Biz bu dünyada azınlığız, dışlananlarız. Yanımıza yeni cadılar alırken onların faydalı olup olmadıklarına bakmayız. Onlar bizimle aynı amaca hizmet eden yoldaşlarımızdır. Bu kadar. Bir daha asla öyle faydalıymış, faydasızmış gibi şeyler söyleme.”

 

Ashes alçak bir sesle: "Emredersiniz Majesteleri…" dedi.

 

Tam o anda bulutların arasından bir yıldırım fırladı ve denize çaktı. Sanki yıldırımlar, Uyku Adası’nın üstünde kükreyen tanrılar gibiydi. Sonra da yağmur yağmaya başladı. Başta seyrek yağsa da sonra tam bir fırtınaya dönüşmüştü.

 

Ashes ayağa kalktı ve yağmur içeri girmesin diye pencereyi örttü. Arkasını döndüğünde Tilly’nin halsiz bir şekilde sallandığını gördü.

 

"Bütün gece ayakta mıydınız?"

 

"Evet.” diye esnedi Tilly: “Harabelerden getirdiğimiz kitapların hepsi aynı dilde yazılmış. Az çok çözmeye başladım gibi. Yeterince vaktim olduğu sürece hepsini çevirebilirim."

 

"Evet, yeterince vaktiniz olduğu sürece… Zaten Kilise’den tamamen kurtulduk. Yeterince vaktiniz var." diyen Ashes kaşlarını çattı: “Sağlığınız kötü etkilenecek.”

 

"Endişelenme. Ben bir olağanüstüyüm. Vücudum öyle kolay kolay yıkılmaz.” diyen Prenses derin bir nefes aldı: “İçimde kötü bir his var. Harabeleri bir türlü aklımdan çıkaramıyorum. Bu kitapları bir an önce çevirmemiz lazım. Ha bu arada, cadılar Sınır Kasabası’na giderken harabelerden getirdiğimiz kitaplardan yanlarına birer tane alıp, götürsünler.’’

 

"Siz anlayamıyorsanız Cadı Birliği’nin de anlaması pek mümkün değil bence."

 

"Bir umut…" diye cevap verdi: “Kral Şehri’nin doğu ormanında antik harabeler olduğunu duymuştum. Aynı şekilde Cadı Birliği de bir zamanlar orada yaşıyormuş. Belki de içlerinden biri bu dili görmüştür. Eğer aynı dil olduğunu kanıtlarsak iki harabenin de aynı insanlar tarafından bırakıldığını kanıtlamış oluruz.”

 

“Anladım.” diye cevap verdi Ashes.

 

"Ayrıca seni de suçlamıyorum. Söylediğin şeyde haklılık payın yok değil. Sadece yeteneklerine göre hareket etmeyeceğiz.” diyen Prenses, Ashes’ın konuşmasını engelleyerek devam etti: “Yeni Ay Kervanı ile bir anlaşma yaptım. Bu anlaşma doğrultusunda önümüzdeki bahar Uyku Adası’na işgücü için eleman getirecekler. Eğer Lotus çok uzun süre giderse ve adanın inşaat sürecinde sıkıntılar olursa kış gelmeden onu geri çağıracağım.”

 

Rahat bir nefes alan Ashes: “Güzel olur, evet.” dedi.

 

"Cadı Birliği Şeytan Ayları’nı atlatmakta zorluk yaşamasın diye de birkaç savaşçı cadıyı yanımda götüreceğim." diyen Tilly gülümsedi: “Sen de o zaman benimle gelir misin?”

 

Ashes bir anlığına donup kalmıştı. Ama sonra cevap verdi: “Elbette Majesteleri.”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr