Bölüm 236: Kimyasal Kaza

avatar
3842 7

Release That Witch - Bölüm 236: Kimyasal Kaza


 

Çevirmen : Lodos

 

Roland, haberi alınca aniden laboratuvara koştu. Varınca gördüğü sahne, kendi hayal ettiğinden daha az şiddetli idi. Neyse ki; ana asit üretme bölümü hasarsızdı. Binanın pencereleri kırılmıştı ama.

 

“Lordum! Lütfen hocamızı kurtarın! Ölmek üzere!”

 

Roland’ı gören öğrenciler hep birden Roland’a koşsa da muhafızlar onları durdurmuştu. Roland muhafızlarını geri çekmek için elini salladı: “Neredeler? Önce bir bakayım.” dedikten sonra Carter’a döndü ve fısıldayarak: “Nana nerede?” dedi.

 

“Birini yolladım, birazdan Nana burada olur.”

 

“Tamam.”

 

Roland başını salladı ve muhafızları eşliğinde laboratuvara girdi.

 

Kyle Sichi yerde yatıyordu. Vücudundan kanlar sızıyordu. Yan odaya kadar uzanıyordu kan lekeleri. Bu sahne; kazanın yan odada olduğuna kendisinin ise buraya uçtuğuna dair bir işaretti. Ağzı yüzü yer değiştirmişti. Kan ve birkaç fazla sıvı birbirine girmişti yüzünde. Patlama sırasında yüzüne sıçrayan asitlerin de bir hayli etkisi vardı. Birkaç parmağı kopmuştu, yerleri belli değildi.

 

Çıraklar çoktan ilk yardım müdahalelerini yapmıştı. Bunu görmek; Roland’ın onların bu tür kazalarla Kırmızı Su Şehri’nde de karşılaştıklarını anlamasını sağlamıştı. Tehlikedeki insanları tehlikeden çekmek, ilk yardım uygulamak ve yardım çağırmak… Bütün bunlar profesyonelce uygulanmıştı. Ama iyileşme konusunda bitkisel ilaçlara ve kişinin kendi iyileşme gücüne dayanılsa idi insanların çoğu yaşamazdı.

 

Roland muhafızlarına kapıyı tutup hiç kimseyi almamalarını söyledikten sonra içeri geçerek Carter ile beraber parmakları aramaya başladı. Öbür türlü Nana, Kyle’ı iyileştirse bile Kyle bir daha kimya ile uğraşamazdı. Bu da Sınır Kasabası için büyük kayıp olurdu.

 

“Burada bir takım şiddetli olaylar yaşanmış.” diyen Carter burnunu işaret etti: “Ayrıca kötü de bir koku var.”

 

“O koku, nitrojen dioksit kokusu.” diyen Roland dikkatlice odaya göz gezdirdi. Bütün camların açık olması çok da büyük bir zehirlenme yaşanmadığı anlamına geliyordu. En kötü ihtimalle bazı zehirli dumanlar kolay kolay kaybolmamıştı. Test masasının üstünde bir şişe kırılmış ve içindekiler yere dökülmüş masayı da ıslatmıştı.

 

“Aletlere sakın çıplak elle dokunma.” diye Carter’ı uyardı Roland: “Dolapta eldivenler olacaktı.”

 

Soraya’nın yeteneği kaplama yeteneğine evrildikten sonra Roland, birkaç çift aşınmaz eldiven ürettirerek laboratuvara yollamıştı. Ama Kyle’ın haline bakılacak olursa test yaptığı esnada bu eldivenleri takmadığı belli oluyordu. Patlama olduğunda eldivenleri giyiyor olsaydı belki parmakları yine kopardı. Ama en azından eldivenleri buldukları takdirde parmakları da bulabilirlerdi.

 

Roland test standının üstündeki dolaba baktığında alışılmadık bir şey fark etti. Garip şekilli şişeyi alıp iyice incelediğinde içindeki sıvının ucuzluk pazarında sattığı içki olduğundan emin olmuştu. Ne kadar kaldığına bakılırsa çoğu içilmişti.

 

Kyle gerçekten laboratuvara içki mi getirmişti!? Bu kadar tecrübeli bir simyacı, deneyleri sırasında içki mi içmişti yani!?

 

“Majesteleri, Bayan Nana geldi.” diye haber verdi bir muhafız.

 

“Güzel. Kapıda beklemeye devam edin. Hiçbir öğrenci içeri girmesin.” diyen Roland, parmakları arayan Carter’ı geçerek ana odaya gitti.

 

“Bu mu?” diyen Nana için böyle yaralanmaları iyileştirmek çocuk oyuncağı idi. Kan görünce kendinden geçen ve büyük yaralar görünce bayılan küçük kız yoktu artık. Bu gelişimi ya yeteneğiyle ya da cesaretiyle alakalıydı.

 

“Önce yüzündeki yaralar ile başla.” diyen Roland başını salladı: “Carter hala kayıp parmakları arıyor. Bulduğunda tekrar yerlerine eklersin.”

 

“Gerek yok.” diye gururla cevap verdi Nana: “Artık öyle küçük yaraları halledebiliyorum.”

 

Roland, ağzı açık halde küçük kızı izlemeye başladı. Nana ellerini Kyle’ın göğsüne koydu ve bir anda yaralar iyileşmeye başladı. Yüzü eski haline dönmüştü ve parmakları da yavaş yavaş tekrardan çıkıyordu. Önce kemikler yeniden oluşmuş, sonra etrafı etle kaplanmış devamında da tırnaklar eklenmişti. Yaklaşık 15 dakikada parmakları tamamen yerine gelmişti.

 

O sırada Carter, yan odadan içeri girdi: “Majesteleri, yalnızca üç tane bulabildim. Belki de biri patlama sırasında parçalanmıştır, he?”

 

Roland, şaşkınlıkla Nana gözlerini açtığında şöyle sordu: “Ne zamandır bunu yapabiliyorsun?”

 

“Yaklaşık bir haftadır. Antrenman için kullandığım tavuğun bir organı eksikti. Ben de yeterli büyü gücü kullandığım takdirde yeniden çıkarabileceğimi düşündüm.” diyen küçük kız dilini dışarı çıkardı: “Muhtemelen sizin şu “Vücudun her yeri aynı hücrelerden oluşur.” demenizi hatırladım. Yani aslında kesilen yer oradaki hücrelerin kaybı gibi oluyor. Madem benim yeteneğim hasarlı kısımları iyileştirebiliyordu… Neden tamamen gitmiş kısımları da yapamayayım ki diye düşündüm. Ve denedikten sonra oldu.”

 

“Artık her organı yapabiliyor musun?”

 

“Çok çaba istiyor.” diyen Nana başını sallayarak konuşmaya başladı: “Bu metot biraz kolay. Bir de parmak olunca daha kolay. Ama bir bacağı ya da kolu geri yapamam. Benim büyü kapasitem, Anna’ya kıyasla epey az.”

 

“Çünkü yaşın hala küçük.” diye düşündü Roland. Acaba bu değişim, yaşadığı bir evrimden mi kaynaklanıyordu? Yoksa yaptığı antrenmanlar sayesinde artan büyü gücü mü buna sebep olmuştu? Yani acaba büyü gücü artınca cadılar eskiden yapamadıkları şeyleri yapabilmeye mi başlıyorlardı? Şu anda Nana’nın büyü gücünün evrilip evrilmediğini söyleyebilecek Bülbül burada değildi. Eğer bu yeni yetenek sırf büyü kapasitesinin artmasından kaynaklanıyorsa Roland, Nana’nın büyüdüğünde nasıl bir şey olacağını merakla bekliyordu.

 

“Majesteleri, kendisine geldi.” diye araya girdi Carter.

 

“Ben… Neler oldu?” diyen Kyle kaşlarını çattı. Sonra parmaklarına baktı ve yüzüne dokundu: “Benim…”

 

“Senin kimyasal bir kaza sırasında ölmüş olman gerekiyordu. Onu mu diyecektin? Normalde evet. Ama bu cadı senin hayatını kurtardı. Bu kişi Bayan Nana Pine.” diyen Roland doğrudan Nana’nın kim olduğunu söylemeyi tercih etmişti. Kimyasal bir tepkimenin doğruluğundan dolayı buraya gelmiş bir insan inatçı ya da geri kafalı birisi olmamalıydı. Cadıları küçük görüyor olsa dahi bütün bu işlerini bırakıp Kilise’ye ihbar etmesi çok düşük bir şans idi. Bir de şimdi Lucia da kasabadaydı. Simyacılar ile cadıların beraber çalışması yakındı.

 

“NE! Yani siz şimdi cadıların patlamanın etkisini yok edebildiğini mi söylüyorsunuz?” Roland böyle bir tepki beklemiyordu. Kyle kahkahalar içinde konuşmaya başladı: “Bu harika Majesteleri! Böylece herhangi bir tehlikeden korkmaksızın bütün deneylerimi rahatlıkla yapabileceğim!”

 

“Neyse. Neler oldu burada?” diye sordu Roland: “Laboratuvara neden içki getirdin?”

 

“Hayır Majesteleri. O yalnızca test etmek için.” diyen simyacı heyecanlanmıştı: “Sizin için ürettiğim şey için lazımdı bana. Başardım!”

 

“Sen… Cıva Asidi’nden mi bahsediyorsun?”

 

“Evet Majesteleri! Eksik malzeme alkolmüş!” diye tek nefeste konuşuyordu Kyle: “Şimdiye dek bir sürü farklı madde denemiştim. Ama hep başarısız olmuştum. Canım sıkılınca pazara gidip bir içki aldım. Birden aklıma alkolün doğal bir çözücü olduğu geldi. Bu yüzden biraz arıttıktan sonra denemeye başladım. Altıncı denemede de başardım… Birkaç tüpe alıp ısılarını ve tepkime zamanlarını kayıt altına aldım. Sonrasında içindekileri alıp test ettim. Tıpkı sizin bahsettiğiniz o kimyasala çok benziyor. Tam tüpün içinde kalan kristalleri de çıkaracaktım ki… Tüp birden patlayıverdi…”

 

“Bravo!” diyen Roland, Kyle’ın sırtını sıvazladı: “Bu buluşun, Sınır Kasabası’nın büyük ödüllerinden birini almanı sağlayacak.”

 

Böylece çözülen cephane meselesiyle artık merkezvuruşlu toplar için herhangi bir sorun yoktu ortada.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44349 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr