Bölüm 221: Kurtarma Planı

avatar
3137 7

Release That Witch - Bölüm 221: Kurtarma Planı


 

 Çevirmen: Lodos

Roland ne yapacağına karar vermişti. Aklında tek bir soru vardı… Acaba kendisi de bizzat Kral Şehri’ne gitmeli miydi?

 

Bu, Sınır Kasabası’nın batı bölgesinden uzaktaki ilk askeri görevi olacaktı. Daha önce yaşadıkları savunma savaşlarından çok farklı olacağı kesindi. Muhakkak tanımadıkları bir çevrenin getireceği birtakım sorunlar olacaktı. Savaş yeteneklerini, bilmedikleri bir meydanda gösterip gösteremeyecekleri de kesin değildi. Bu onu pek rahat hissettirmiyordu. Pek tabii kendi savaş becerisi pek iyi değildi ama öte yandan savaş stratejileri konusunda bu döneme nazaran çok büyük bir zekâ olduğu da bir gerçekti.

 

Ama Sınır Kasabası’nı terk ettiği anda da Batı bölgesi sahipsiz kalacaktı. Bu haberlerin Uzun Şarkı’ya ulaşması halinde de oradaki ailelerin uzanıp hâkimiyeti ele geçirmeleri konusunda Petrov’a güvenmek aptallık olurdu. Tabii insanların bu bilgiyi Timothy’ye ulaştırmaları da bir ihtimaldi. Roland’ın Kral Şehri yakınlarında olduğunu öğrenmesi halinde ordusuyla onu kuşatması çok kolay olurdu. Bu olmasa bile en kötü ihtimalle askerlerini batıya yollardı ki bu da hemen hemen aynı şeye denk gelecekti.

 

Tüm batı bölgesinin elinden gitmesi Kral Şehri’nde savaşarak ölmekten kat kat daha kötüydü.

 

Bunları düşünen Roland, Sınır Kasabası’nda kalmaya karar vermişti.

 

En nihayetinde ana görevi cadıları korumak olan Birinci Ordu için, mültecileri gemilere bindirip Sınır Kasabası’na getirmek ikinci planda idi. Kral Şehri’nde Timothy ile karşı karşıya gelmektense Yargı Ordusu ile savaşmaları daha muhtemeldi. Ama bunların hiçbiri de olmayabilirdi. Mültecileri kurtarırken hiçbir sorun yaşanmaması halinde bir tek silah bile ateşlenmezdi.

 

Bunu sağlamak için de kurtarma planını mükemmel şekilde yapması gerekiyordu.

 

 

O günün öğle vakitlerinde Roland, Brian’ı, Demir Balta’yı, Carter’ı ve Cadı Birliği’nin tüm üyelerini yanına çağırmıştı.

 

Prens’in, Kral Şehri’nin etrafını saran arazilere dair hatırladığı pek bir şey yoktu. Ama bu kolaylıkla çözülebilecek bir sorundu. Soraya’dan kendisine bir harita çizmesini istedi. Sonra da Brian ve Demir Balta’ya emir vermeye başladı.

 

“Merkezdeki bu kare, Kral Şehri. Şu mavi çizgiler de kanalı simgeliyor. İki göreviniz var. Bir; Mültecileri iyileştiren cadıları koruyup mültecilerle beraber onları da sağ salim Sınır Kasabası’na getirmek. İki; Salgının Kral Şehri’nde yayılmasını önlemek. Şunu bilin ki bu salgın Kilise tarafından yayılıyor.’’

 

“N-Ne?” Brian şok olmuştu. Carter da kaşlarını çatmıştı. Ama Demir Balta’nın ifadesi değişmemişti. Çünkü o tıpkı halkı gibi Üç Tanrılar’a inanıyordu. Bu da Roland’ı biraz rahatlatmıştı doğrusu.

 

“Kilise, Ebedi Kış Krallığı’nı kalıcı olarak işgal ettikten sonra hemen Kurt Yüreği Krallığı’na saldırmaya başladı. Kurt Yüreği Krallığı’nı tamamen ele geçirdikten sonra Şafak Krallığı ve Gökhisar Krallıkları’nın onların bir sonraki hedefi olması kaçınılmaz. Aynı zamanda benim vermekte olduğum Taht Savaşı da tamamen sütten çıkmış ak kaşık değil.”

 

Prens, Kilise’nin nasıl haplar üzerinden kuzeydeki Timothy’e, güneybatıdaki Garica’ya ve kendisine yardım etmek istediğini anlattı.

 

“Bu bilgilerin ışığında anlıyoruz ki; Kilise kimseyi tahtın yeni sahibi olması konusunda desteklemiyor. Yalnızca bizi birbirimize öldürtmeye çalışıyor. Hapları alan askerler gerçekten kahramanlaşıyor. Öte yandan hapların etkisi geçtikten sonra da vücutları zayıf düşüyor ve acı içinde ölüyorlar. Salgının aynısı gibi. Salgın yayıldıktan sonra Kilise elinde panzehir ve ilaç olduğunu duyurdu. Ama iddialarına göre insanların faydası için dağıtmıyorlarmış bunu.”

 

“Sizi biz kurtarabiliriz yalnızca demeye çalışıyorlar yani.” dedi Demir Balta.

 

“Aynen öyle. Eğer bir kurtarıcı olarak görülmek istiyorlarsa en acı çektikleri anda gelmeleri gerekli. Onlar da bunun farkındalar. Ne kadar acı çekilirse Kilise de o kadar yüce görülecek. Bu süreçte ölenler için ise ‘İnancı sağlam olmayanlar’ diye bir kılıf uyduracaklar. Yani mültecileri kurtarmakla yetinmeyeceğiz. Aynı zamanda Kilise’nin komplolarını da çökerteceğiz.”

 

Sakinleşmek için derince bir nefes alan Brian sordu: “Peki onu nasıl yapacağız?”

 

“Mümkün olduğunca saklanacaksınız ve kimsenin sizi fark etmemesini sağlayacaksınız.” Roland kanalın eteklerinde, limanın güneyinde kalan bir bölgeyi işaret ederek konuşmasına devam etti: “Bu alan ekinlerle kaplı olacak. Saklanmanız için birebir. Aynı zamanda yüksek bir nokta da bulacaksınız orada. Bu da etrafı gözetlemenize yardımcı olacak. Erzak ve destek sağlamakla yükümlü askerler kafile askerleri kılığına girerek hareket edecekler. Ben de Margaret’e bir mektup yazıp daha fazla gemi vermesini isteyeceğim.”

 

“Etrafındaki arazilerin hepsini kontrol edebilecek güce sahip yalnızca birkaç şehir var. Bu da tamamen onların surlar üzerinden nereleri iyi görebildiklerine bağlı bir durum. Yani limanın güneyindeki bu bölgeye yerleşirsek yakalanma ihtimalimiz çok düşük olacaktır.”

 

“Peki, hastaları nasıl tedavi etmemizi istiyorsun?” diye sordu Demir Balta.

 

“O Lily’nin yeteneği ile çözülecek bir şey.” Roland onlara genç kızın yeteneğini aşağı yukarı açıkladı: “Yani onun mülteci kamplarında dolaşıp hastaları tedavi etmesine gerek yok. Her mikroorganizma dönüşebiliyor. Bu yüzden biraz nehir suyu alıp Lily’nin yeteneklerini bütün suya yayması daha mantıklı olur. Sonrasında da bu suyu yalnızca hasta insanlara ulaştırmanız gerekecek.”

 

Demir Balta, Roland’a bakakalmıştı: “O kadar mı sadece?”

 

 Prens iki parmağını göstererek konuşmaya başladı: “Aklınızda tutmanız gereken iki önemli nokta var. Birincisi gemiye binmiş herkesin büyülü suyu içtiğinden emin olmanız gerek. İkincisi ise su temizlenir falan diye düşünüp sakın kaynatmaya kalkmayın. Su ne kadar kirli olursa o kadar iyi olur. Çünkü içinde daha fazla mikroorganizma olur böylece de Lily’nin büyüsü daha iyi çalışır. Belki bunu tam anlayamayabilirsiniz. Ama dediklerimi yapmanız halinde hiçbir sorun olmayacağı konusunda sizi garanti ederim.”

 

“Ya Kral Şehri’ndeki hastalar… Onları da aynı şekilde mi tedavi edeceğiz?”

 

“Yaklaşık olarak evet. Ama ilacı biz dağıtamayız. Çok göz önüne çıkarız. Bu işi de Theo halledecek zaten, siz merak etmeyin. Paralarını alan sokak fareleri epey verimli bir çalışma ortaya koyuyorlar.”

 

“Majesteleri sokak farelerine pek güvenmemek lazım. Fırsat buldukları anda sizi sırtınızdan bıçaklayabilirler.” diye itiraz etti Carter.

 

“Bu yüzden şehrin insanlarının hepsinin iyileşmiş olması gerekmiyor. Yapabildiğimizi yapacağız sadece.” diyen Prens ayağa kalktı ve: “Sıkıntı bir durum hissettiğiniz anda Birinci Ordu geri çekilmeli ve cadıları korumaya almalı. Mültecileri kolaylıkla gemilere bindirmemiz halinde işimiz bitmiş olacak. Şehirdekilerin hepsini kurtarmak zorunda değiliz. Kilise’nin oyunlarını alt etmemiz için bütün herkesi iyileştirmemiz şart değil. ‘Yalnızca Kutsal İksir bu hastalıktan kurtarır.’ iddialarını yıktığımız anda zaten galip gelmiş olacağız.”

 

“Son olarak Kral Şehri’ne kimlerin gidip gitmeyeceğini duyuruyorum.” diye bağıran Prens ilk ismi açıkladı: “Demir Balta!”

 

“Buyrun Majesteleri!”

 

“Cadıları korumak ve kanal bölgesinde güvenliği sağlamak ana görevi olan 240 kişiyi komuta edeceksin. Ne tehdit olursa olsun ortadan kaldıracaksın. Cadıların ve mültecilerin sağ salim döndüklerinden emin olacaksın!”

 

“Emredersiniz Majesteleri!” diye haykıran Demir Balta dik durdu ve Prens’i selamladı.

 

“Brian!”

 

“Buyrun Majesteleri!” diyen genç şövalye göğsünü kabarttı.

 

“Sen paralı asker kılığına girmiş 60 askeri yöneteceksin. İlaçların ulaştığından emin olacaksın ve herkesin gemiye binmesinden sen sorumlu olacaksın!”

 

“Emredersiniz Majesteleri!” diyen Brian da Prens’i selamladı.

 

“Sırada cadılar var. Bu gece Bülbül, Yankı, Şimşek ve Wendy gidecek.” diyen Roland sesini alçalttı ve: “Sizin göreviniz benzersiz bir görev olacak. Birazdan açıklayacağım. Şimdilik söyleyeceğim şey ise asıl önemli olanın sizin güvenliğiniz olması. Siz sağ salim dönün yeter.”

 

“Endşe etmeyin Majesteleri!” diyen Bülbül elini göğsüne koydu ve: “Ben onların yanında olacağım.” dedi.

 

Roland başını salladı: “O halde sonuca vardık. Ordu, Kral Şehri’ne varınca orada en fazla üç gün kalacak. Bu üç günden sonra durum ne olursa olsun herkes Sınır Kasabası’na dönecek.” Her kelimesini üstüne basarak söylüyordu: “Bütün Gökhisar’ı yok etmek isteyen Kilise, tabii ki de batı bölgesini bırakmaz. Salgını buraya da yaymak isteyecektir. Bu yüzden Kral Şehri’nde üç günden fazla kalamazsınız. Anlıyor musunuz?”

 

“Emredersiniz Majesteleri!” diye aynı anda haykırdı Demir Balta ve Brian.

 

“Pekâlâ. O halde şu görevi bir an önce halledelim!”

 

“Durun Majesteleri… B-Ben ne yapacağım?” diye elini kaldırdı Carter.

 

“Sen Sınır Kasabası’nın geri kalanını komuta edeceksin ve Sınır Kasabası’nı korumamda bana yardım edeceksin.” diyen Roland, baş şövalyenin sırtını sıvazladı.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44351 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr