Bölüm 217: Hastalığın Sebebi

avatar
2996 7

Release That Witch - Bölüm 217: Hastalığın Sebebi


 

 Çevirmen: Lodos

Roland ve cadılar yemeklerini bitirmişti. Roland o sırada odasına gidip iki saat kestirmeye karar vermişken Carter birden telaşla içeri girdi.

 

“Majesteleri! Kral Şehri’nden gelen mültecilerin filosu limana ulaştı!”

 

“Bu kadar çabuk, ha?”

 

Theo’nun çalışmaları epey hızlı sonuç vermişti doğrusu. Roland mutluydu. Toplumun her iki kesimi ile de yakından alakalı ve bilgili olan Theo gerçekten iyi çalışıyordu. Ama Roland, Baş Şövalyesi’ne bakınca onun çatılmış kaşlarından ve terlemesinden bir sorun olduğunu anlamıştı.

 

“Ne oldu?”

 

“Gelen insanlar tuhaf bir hastalığa kapılmışlar.” diyen Carter hızla hastalığın özelliklerini anlattı: “İlk başta yalnızca birkaç kişiymiş! Ama şimdi iki ila üç gemiye yayılmış. Birinci Ordu askerlerinden bile hasta olanlar var.”

 

Roland düşünmeye başlamıştı: “Temas ile yayılan ve insanların vücudunda siyah lekelere neden olan bir hastalık… Siyah Ölüm olarak da bilinen vebaya çok benziyor. Ama bubonik vebaya çok benzemiyor bu… Onda kan siyaha dönmez ve insan vücudu çatlamaz…”

 

Roland kaşlarını kıvırmıştı.

 

Aklına ilk gelen düşünce Lily idi. Ama onun yeni kabiliyetini henüz tam olarak kavrayamamışlardı. Ve daha önce duyulmamış bir hastalığı tedavi etmesini istemek çok tehlikeli olurdu. Çünkü tedavi edemediği takdirde kendisi de hastalığa yakalanabilirdi. Bu yüzden seçimini çok dikkatli yapmalı idi. Ama Carter’ın anlattıklarına göre de bu insanlar çok dayanmayacaktı.

 

“Her türlü ilk başta karantina alanı oluşturmalıyım.” diye düşündü Roland.

 

Biraz düşündükten sonra emirlerini vermeye başladı: “Birinci Ordu’yu gönder. Limanın orada sınırlı bir bölge oluştursunlar. Giriş çıkış yasak olacak. Nana ve ben de birazdan geliyoruz.”

 

“Emredersiniz!”

 

“Çok zor mu olacak?” diye sordu Bülbül.

 

“Belli değil. Her şey Lily’nin yeteneğine bağlı. Cadı Birliği’nin bütün üyelerini çağır. Bu gün kimse dinlenmeyecek.”

 

 

Roland liman yolu boyunca Lily’yi tehlikeye atmadan yeteneğinin işe yarayıp yaramadığını nasıl anlayabileceğini düşünmüştü.

 

Neyse ki onun yeteneği çağırma sınıfına girdiğinden dolayı büyüsünü kullanacağı şeye dokunması gerekmeden beş metre öteden kontrol edebiliyordu.

 

Bu yüzden yanına iki marangoz aldı ve Anna’nın yardımı ile kısa sürede dikdörtgen bir kutu inşa ettiler. Bu odacık ikiye bölünmüştü ve korumalı bir pencere sayesinde içerdekiler birbirlerini görebiliyorlardı. Bu pencerenin hemen altına iki simetrik delik açıldı ve Soraya buralara kaplama eldivenler yerleştirdi. Yani Lily ellerini uzattığı takdirde elleri eldivenle korunmuş olacaktı. Bu eldivenler sayesinde bir taraftan diğerine hava geçişi de sağlanmıyordu. Lily de ellerini alkol ile korursa hastalığa yakalanma ihtimali ortadan kalkacaktı.

 

Bütün bunlar olurken Birinci Ordu’nun yüz askeri de gemilerde kontrolü sağlıyorlardı. Onlar umutlarını yitirmemişti çünkü Nana’nın bir şekilde bir şeyler yapıp onları yine kurtaracağını düşünüyorlardı.

 

Kutu hazırlanınca vücudu siyah lekelerle kaplı ama hala yürüyebilen bir asker seçildi.

 

Kendisine söylenenleri yaptı. Kutuya girdi, sabit durdu ve Lily’nin yeteneğini rahatça kullanmasını sağlamak için beklemeye başladı. O sırada Roland da Lily’nin yanında durmuş askeri gözlüyordu.

 

Büyü sessizce işledi. Küçük kız Roland’a dönüp başıyla “Tamam.” işaretini verince Roland askere sordu: “Şimdi nasıl hissediyorsun?”

 

“Majesteleri?” Roland’ın sesini duyan asker elini selam durmak için kaldırdığı sırada heyecanlandı ve haykırarak: “Gücüm yerine gelmiş. Aman Tanrım! Majesteleri, çok daha iyi hissediyorum şu an!”

 

Aynı zamanda Roland da askerin elindeki lekelerin yavaş yavaş solduğunu fark etmişti. Bu kesinlikle bir veba belirtisi değildi. Roland’ın hatırladığında göre vebanın getirdiği kara lekelerin sebebi kan zehirlenmesi ve siyanoz idi. Bubonik vebanın tedavi edilmesi halinde bile bu lekelerin kaybolması uzun zaman alırdı. Zaten Lily’nin iyileştirme yeteneği de yoktu.

 

Ama ne hikmetse bu yeni yeteneği bilinmeyen hastalık üzerinde etkili olmuş bu da Roland’ı rahatlatmıştı.

 

“Tamamen iyileşince çık ve diğer askerleri çağır. Sonraki on kişiyi içeri al. Belirtileri göstersinler ya da göstermesinler hepsi tedavi için gelmeli.”

 

“Emredersiniz Majesteleri.” diye seslenen asker bir an durdu ve tekrar selam vererek: “Teşekkür ederim Bayan Nana!” dedi.

 

Roland askeri gülerek düzeltti: “Bayan Nana burada değil. Seni kurtaran kişi Bayan Lily. Ölmeye yakın birisi olduğunda Bayan Nana işini yapmak üzere gelecektir.”

 

“Eee… Peki.” diyen asker ensesini kaşıdı ve: “Teşekkür ederim Bayan Lily.” dedi.

 

Asker ayrılınca Lily, Roland’a baktı ve: “Beni Nana sanması çok da umurumda değil. Teşekkür edilmek istemiyorum.”

 

Roland gülerek küçük kızın başını okşadı.

 

Mademki bu bir veba değildi… O zaman bu hastalığın sebebi neydi? Kutudan çıktığı an Bülbül kendini gösterdi ve kolunu kutuya koyarak yaslandı: “Majesteleri az önce garip bir şey gördüm. Yaralarından akan kan… Büyü içeriyor.”

 

Roland şok olmuştu: “Ne?”

 

“Sisin içinden bakıyordum. Sanki gökyüzünde yıldızlara bakıyormuş gibiydim.” diye açıklamaya koyuldu Bülbül. “Şimdiye kadar hiç öyle ufak bir büyü parıltısı görmemiştim.”

 

Roland düşünmeye koyulmuştu yine: “İşte bu beklenmedik. Artık işin içinde büyü var ve daha da dikkatli hareket etmeliyim. Kilise her an bu olaya dahil olmaya çalışabilir. Ayrıca hastalığın sebebinin bakterisel ya da virüs kaynaklı olmadığını da öğrenmiş olduk.”

 

Biraz daha düşünen Prens konuşmaya başladı: “Buldum! Madem durum böyle… O zaman test etmek için birkaç damla kan almamız lazım.”

 

Bülbül telaşla Prens’in sözünü kesti: “Hayır! Size de bulaşabilir.”

 

“Rahat ol.” diyen Roland ona gülümsedi: “Lily’nin yeni yeteneği sayesinde hastalık kontrol altında.”

 

Komadaki bir hastadan alınan kan örneklerini cama yaydı ve platformun üstüne koydu. Sonra da ölçeği ayarladı. Mikroskoptan bir şeyler görmeye başladığında belki de jiçbir şey göremeyeceğini düşündü. Ama bazı şeyleri seçebildiğinde gördüklerine inanamamıştı.

 

Kanın içinde yüzen antenli bir dizi şişman böcek görmüştü. Ara ara kıllı vücutlarının arka taraflarından mukus salgılıyorlardı. Tek hücreli bir alg ile hemen hemen aynı boyuttalardı. Ama tıpkı Lily’nin anne hücreleri gibi şeffaf değillerdi. Bu yüzden tek hücreli mi çift hücreli mi oldukları anlaşılmıyordu.

 

Şükür ki küçük kızı etkileyememişlerdi. Lily’nin çocuk hücrelerinden biri kana enjekte edildiği zaman garip böceklere saldırarak onları kendisine dönüştürüyordu.

 

Birinci Ordu’nun bütün askerleri iyileştiğinde Roland emir verdi. Herhangi bir aksilikten kaçınma amacıyla bütün mülteciler içeri bir örtü giyerek girecekti ve askerlerin gözetiminde hareket edeceklerdi.

 

Bütün bunlar yaşanırken bir kutu daha inşa edilmişti. Onun içerisinde de Nana vardı. Durumu ciddi olanları o tedavi ediyordu.

 

Tedaviler akşama kadar devam etti. Beş yüz kişinin beş yüzü de tamamen iyileştiğinde kalabalık sevinç çığlıkları atıyordu.

 

İnsanların çoğu diz çökmüş bir şekilde bağırıyordu: “Majesteleri çok yaşa!”

 

“Çok mutlu görünmüyorsun?” diye sordu Bülbül.

 

“Hastalığı tedavi eden ben değildim. Aksine Lily ve Nana idi. Övgüleri onlar hak ediyor.”

 

Bu gerçeği halka söylemek tabii ki çok akılsızca olurdu. Bu yüzden iç geçirdi ve bir gün cadıların da rahat rahat övgü almalarını umdu.

 

Roland’ın kalbinden geçenleri anlayan Bülbül nazikçe omzunu sıvazladı ve: “Senin emeğin yadırganamaz. Bir gün cadıları kabullenecekler. Ayrıca size söylemeyi unuttuğum güzel bir haber daha var.’’

 

“Neymiş?”

 

Bülbül sırıtarak konuştu: “Yakın zamanda Cadı Birliği’ne yeni bir üye daha katılabilir.”

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44329 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr