Bölüm 201: Kaleye Dönüş

avatar
3297 7

Release That Witch - Bölüm 201: Kaleye Dönüş


 

 

Çevirmen:Lodos

Hapların etkisi altında olan Roland kaçan düşmanı kovalamak için daha birinci orduya emir vermemişti. Bunun yerine, durumu izlemek için Şimşek ve Maggie’yi yolladı.

 

Görev sırasında yaralananlar hemen tedavi altına alınmıştı. Savaş boyunca sadece beş asker yaralanmıştı. Hepsi mızrak tarafından vurularak yaralanmıştı. Beş yaralıdan dördü de topçu ekibindendi. Düşman dalgası yüz elli metrelik mesafeye girdiğinde, topçu ekibinin  kargaşa içinde dağılmadığını görmekten memnundu, bunun yerine sadece eğilip topların arkasına saklanmışlardı böylece saldırıya devam edebiliyorlardı. Mızrak yağmuru bitiminden sonra mümkün olan en kısa sürede karşı saldırı yapıyorlardı.

 

Savaşın başından beri Nana savunma hattının arkasında beklemedeydi ama en dikkatini çeken kısım düşmanın arkasına dönüp ve kaçmaya başladığı zamandı, hala devam eden silah seslerinin gürültüsünü görmezden gelerek yaşlı vikont ile birlikte topçu ekini askerlerine gitti, kısa mızrakların kurbanlarına tedavisini uygulayıp kurtulduklarından emin oluyordu. Bu hareketini gördükten sonra, sadece altı ay önce bu küçük kızın kanı görmekle başı döndüğüne inanmamak zordu.

 

Sonuç olarak beş yaralı asker hayatta kalmıştı. Onu izleyen askerlerin tezahüratları ve selamlarıyla Nana savaş alanını terk etti.

 

Aslında bu savaş, Dük’ün birliğiyle uğraşmak zorunda kaldığı son zamandan çok daha kolay olmuştu. Uyuşturucu olmadan, bağımlı olan milisler aşırı derecede savunmasızdılar, hatta bazıları iki ila üç kilometre koştuktan sonra sadece kendilerini yere atıyor ondan sonra da hareket edemiyorlardı.

 

Kısa bir süre sonra, Roland’ın birliği onların hepsini yakaladı ve Uzunşarkı Kalesine geri götürmeye başladılar. Takip sırasında, Birinci ordudaki iki şövalyeyi de yakalayabilmiştiler hatta hapları yutmamış olsalar da akıllarındaki direniş fikrini çoktan unutmuşlardı. Takip devam ederken karşı karşıya geldiklerinde ailelerine mektup yollama ve kefaret karşılığında basitçe teslim olmayı seçtiler.

 

Dört gün sonra Uzunşarkı kalesine vardılar.

 

Yakalanan şövalyelerden toplanan istihbarat sayesinde; Bülbül kalesinde kalan bütün birlikleri kolayca parçalara ayırdı. Kaptanı öldürdükten sonra, 100’den fazla milis panik içinde kaçtı ve körü körüne kapıda kurulan Birinci orduya koştular.

 

Daha sonra Roland’ın adamları kalenin zindanlarında olan Petrov’u bulmuştular. Muhtemelen endişesi ve kaygısından dolayı hayalet gibi görünüyordu ancak Hanımeli ailesinin bir soylusu olduğundan dolayı, insanlık dışı muamelelerle acı çekmemişti.

 

Yaklaşık üç ay sonra Prens, temsilci dükünü bir kez daha görmüştü.

 

“Sizi güvende görmek gerçekten iyi haber majesteleri.” Petrov sonunda rahatlamıştı, “Timothy’nin elçilerine ne olduğunu bilemiyorum…”

 

“Hepsi öldü” Roland sandalyesine yaslanarak rahat ve kayıtsızca “Sınır kasabasına getirdikleri 1500 kişinin çoğu öldü, geriye kalanlar da şu anda kalenin hapishanesindeler”

 

Petrov elçilerin yok edilmesini duyduğunda, biraz şaşırmış gibi görünüyordu, “majesteleri, bununla birlikte, yeni kralın… hayır kardeşiniz gözünde bir diken olacaksınız.”

 

“Yani, kasıtlı olarak savaşı kaybetmeli ve itaatkarca Kral’ın şehrine gitmeli ve merhametli olması için yalvarmam gerektiğini mi kast ediyorsun?” dediğinde Roland, doğrudan onun gözlerinin içine bakıyordu.

 

Bakışlarıyla yüzleşemediğinden istemeyerek kafasını indirdi ve “Hayır majesteleri…”

 

 “Batı bölgesine ayak bastığı an dan itibaren düşmanım olmuştu” Prens sakin bir sesle yanıtladı. “Timothy Wimbledon’un hareketlerinden ne kadar çaresiz olduğu anlaşılıyor. Ona destek veren soylulara geri ödeme yapmak için toprak ve unvanlara ihtiyacı var. Ve eğer sen bunu eğlence olsun diye yapıyorsan kaleyi benim için yönetmene gerek yok? Üstelik eğer ben Grikale kralı olduğumda Batı bölgesinin lordu olacağını biliyor olmalısın.” Roland bir süre durakladı ve sonra, “Bunun ikinci kez olmasını önlemek için kaleyi korumak için bir ordu kurmam gerekiyor. ” dedi.

 

“Ordu?” Petrov sersemlemişti.

 

''Evet, şövalyeler yerine sadece sivillerden oluşan daimi bir ordu.” Roland planlarını yavaşça anlattı, “Kalenin içinde yaşayan 300 kişilik bir ekip hazırla, bunlar benim adamlarım tarafından eğitilecek. Gerekliliklere gelirsek, sivil olmalılar herhangi bir suçlu olmamalılar, Kilisenin takipçileri olmaya izin vermiyorlar ve son olarak, 16 ile 30 yaşları arasında olmalılar. herhangi bir fiziksel engel olmaksızın. Eğitim sırasında, Sınır Kasabasında yaşayacaklar ve onlara silah temin edeceğim. Şimdilik, Şövalyeleriniz ve devriyeleriniz sadece şehir güvenliğinden sorumlu olacak, parşömene ilgili ayrıntıları yazdım,” dedi ve Petrov’a bir parça kağıt verdi, “Askere alım emrini duyur ve önceki anlattıklarıma göre adayları seç.”

 

Savunma hatlarını kontrol etmek istiyorsa en iyi seçenek kendi ordusunu yerleştirmekti. Ama Birinci ordunun Uzunşarkı kalesini korumasını geç Sınır kasabasını savunmak için bile yeterli değillerdi. Bu yüzden, Petrov’un adam seçip onları eğitmesi en iyi seçenekti.

 

Bülbül’ün yalanları tespit etme yeteneği sayesinde ekibin güvenilirliğini garantileyebilirdi. Ek olarak, yeni pratik yöntemi ve ideolojik eğitimle savaşma kapasitelerini oluşturmalarına yardımcı olabilirdi. Yakında bırakılıcak olan önden yüklemeli çakmaklı tüfeklerle donatılacaklardı yani düşmanlar silahlarına el koysa bile bu büyük bir soruna neden olmayacaktı. Ayrıca, bu ordu bilgi ve istihbarat aktarımından da sorumlu olacaktı. Birisi kaleye saldırmaya çalışırsa Roland’ın bundan hemen haberi olabilecekti.

 

Petrov başını sallayarak, ”Anladım” dedi.

 

“Seçtiğin askerlerinizi yeniden gözden geçireceğim, bu yüzden orduma casus yerleştirmen gereksiz. Bu anlamsız bir eylem.” dedi Roland. Ve uyardı, “Önceki casuslarının hepsi madene gönderildi. Eğer aynı şey tekrar olursa …”

 

“Hayır, majesteleri” Petrov alnındaki terleri sildi. “Söz veriyorum ki yapmayacağım.”

 

“Sıradakiyse kilise” Roland, Petrov’un cevabından memnun olmuş bir şekilde sandalyesine yaslandı. “Timothy’nin adamlarının Uzunşarkı kalesinde kiliseyi yaktığını ve Yüksek rahip Tylo’yu öldürdüğünü bilmiyor olabilirsin. Geride sadece harabeler kaldı.”

 

“Kiliseyi gerçekten yaktılar mı?” Petrov bu haber yüzünden oldukça şaşırmıştı “Ben…ben bunu Hermes’e bildirmeliyim.”

 

Kilise, lordların yerel kiliseyi yıkıma karşı koruma yükümlülüğü olduğuna bildirmişti. Eğer bunu durdurmaya gücü yetmiyorsa anında Kutsal şehre bildirmeliydiler.

 

Eski elçinin hukuk anlayışına göre normal tepkisi buydu. Böyle bir konu zaten gizlenemedi. Kaledeki en inançlıları aynı gün Kutsal şehre gizli mektup göndermiş olabilirlerdi.

 

“Bildirilmelisin, ancak içeriğinin ayarlanması gerekli.” Roland dudaklarını kıvırarak,

 

“Bu mektupta kilisenin Timothy Wimbledon’ın liderliğindeki bir ordu tarafından saldırıya uğradığını ve kiliseyi yağmalayıp yakıp yıktıktan sonra Uzunşarkı kalesini terk ettiğini açıkça belirtmelisin. Ayrıca, bunu da mektuba ekle.” Roland cebinden bir hap çıkardı ve Petrov’a uzattı. “Hapın kilisenin yanında bulduğunu söylersen ne demek isteğimi anlayacaklardır.”

 

“Bu da nedir?”

 

“Kilisenin gizli hapları ve aynı zamanda Timothy’nin asıl hedefi. Sivillere kısa süreliğine süper güçler kazanmasını sağlasa da aynı zamanda onları yavaş yavaş öldürüyor.” Roland basit bir açıklama yaparak, “Timothy, bu hapları istikrarsız olan tahtını sağlamlaştırmak için ordusunu güçlendirmekte kullanmak istiyor. Kilise bu hapı gördüğünde onun niyetini anlayacaktırlar.”

 

Her neyse bu karşı tedbir almaları gerektirecek başka bir şeydi.

 

“Evet, majesteleri,” Petrov hapı cebine yerleştirerek cevapladı.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44351 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr