Bölüm 197: Düşmana Hazırlık

avatar
3228 8

Release That Witch - Bölüm 197: Düşmana Hazırlık


 

 

Çevirmen:Lodos

 

Ertesi sabaha Roland, yaklaşan asker ve atların bulunduğu büyük bir müfrezenin olduğunu öğrenmişti. Şimşek rutin devriyesi sırasında yavaş hareket eden bir müfreze fark etmişti.

 

“Ne? Sayıları 1000’den fazla mı?” diyen Roland şaşkındı.

 

Maggie de bir ekleme yaptı: “Sadece altı atlı var.”

 

E o zaman diğer gelenlerin giydikleri ve silahları neler?”

 

“Sadece normaller. Çoğunda zırh bile yok ve sıradan keten kıyafetler giyiyorlar.” diyen Şimşek devam etti: “Silahlarıysa çok çeşitli. Ancak yüzlercesi arkalarında kısa mızrak taşıyor.”

 

Roland düşünüyordu: Böylesine kötü ekipmanlar... Acaba zorla toplanan siviller ya da köleler olabilir mi?”

 

Timothy, Roland’ı kuvvetiyle öldürmek istiyorsa Uzun Şarkı ile Sınır Kasabası arasındaki savaşı iyi öğrenmeliydi. Dük Ryan’ın birleşmiş güçlerinin 200’den fazla şövalyesi vardı. Askerlerden bahsetmiyordu bile. Üstelik savaşın sonucunda kasabaya ayak bile basamamışlardı. Bunları bilseler acaba hala devam ediyor olurlar mıydı?

 

Roland, Kilise’nin haplarını düşünmeden edemiyordu.

 

Kilise’nin kendisini ve Garcia’yı destekleyip desteklemediğini önceden tahmin edebiliyordu. Kilise muhtemelen Timothy’yi de destekliyordu. Bu adamların eğer hapları varsa durum farklı olacaktı.

 

Bu hapları alanlar kısa sürede bir insan hızından bir atın hızına çıkabiliyorlar ve acı karşında korkusuz oluyorlardı. Bu da askerlerinin hemen hemen 1000’den fazla “şövalye” saldırısıyla karşı karşıya kalacakları anlamına geliyordu. Birinci Ordu’ya yalnızca bir tanesi bile ulaşsa büyük bir zarar verebilirdi.

 

Neyse ki Birinci Ordu artık iki ay önceki ordu değildi.

 

Yaklaşık 100 adet hazırlanan altıpatlar silahlar, çakmaklı tüfeklerin ateş gücünu açıka aşmıştı. Asıl sebep özelleştirilmiş mermi dolumu idi. Düşmanları 300 metre dahilinde olduğu sürece durmaksızın saldırabilirlerdi.Topçu ekibi de Uzun Şarkı ile yapılan savaş sonrası 4 ekipten 20 ekibe çıkarılmıştı. Her ekip, 12 poundluk ve etki menzili 1000 metreyi geçen modifiye toplarla donatılmıştı.

 

Ancak Roland’ın aklında farklı bir soru vardı.

 

“Buraya gelenlerin Tanrı Gözü’nün İntikamı takıp takmadıklarını gördünüz mü?”

 

“Onlara o kadar yaklaşmadım.” diyen Şimşek Maggie’yi işaret ederek: “Ama o kartala dönüştü. Belki benden çok daha iyi görmüştür.”

 

Maggie kafasını sallayarak: “Hiçbir şey görmedim. Belki de kıyafetlerinin içine saklamışlardır.

 

“Demek öyle...” diye düşündü Roland ve: “Bu sefer Bülbül’ü de yanınızda götüreceksiniz. Muhtemelen sırtında bir kişiyle yaklaşık 10 metrelik bir yükseklikte uçabilirsin. Kırmızısu Nehri boyunca uçun. Maggie ön taraftan sorumlu. Bir geminin geçme ihtimaline karşı Bülbül sise girecek.” dedi ve Bülbül’e bakarak: Düşmana yaklaştıktan sonra Tanrı Gözü’nün İntikamı takıp takmadıklarına bakacaksın. Saldırmamaya da dikkat et.” diye emretti.

 

Peki.” diyen Bülbül ve Şimşek birlikte cevap vermişlerdi.

 

Üç kişi yola çıktıkları sırada Roland onları durdurdu ve: Unutmayın öncelik güvenliğiniz. Kendinizi koruyun.”

 

“Sorun yok. diyen Bülbül gözlerini kırpıştırarak gülümsedi.

 

Cadılar gittiğinde Roland biraz huzursuz hissediyordu. Çalışmalarında büyük bir hata yaptığını fark etmişti. Bu Uzun Şarkı’nın üstündeki kontrolünün çok zayıf olmasıydı. Eğer Petrov’un gönderdiği mesaj olmasaydı muhtemelen düşmanı kapılarına dayandıklarında fark edecekti. Birinci Ordu da bir sokak savaşına yakalandığında durumu kurtarmak oldukça zor olacaktı.

 

“Sanırım ben daha toyum.” diye düşünüyordu Roland: “Savaştan sonra, yalnızca istihbarat üzerinde çalışmakla kalmayacağım. Aynı zamanda Petrov’a yeterli insan gücü de vereceğim.”

 

Prens Roland masanın arkasında huzursuz bir şekilde oturuyordu. Öğle yemeği için iştahını da kaybetmişti. Şimşek sırtında Bülbül ile odanın içine girdiğinde en sonunda rahatlayabilmişti.

 

Maggie kanatlarını çırpmayı keserek Bülbül’nin omzuna kondu ve yüksek sesle: “Yok! Hiçbir şey yok diye bağırdı.

 

“Tanrı Gözü’nün İntikamı yok mu?”

 

“Çoğunlukla hayır.diyen Bülbül kapüşonunu çıkardı ve sarı saçlarını etrafa savurdu: Ordunun başından sonuna kadar inceledim. Önderlik eden 10 kişi dışında askerlerden yalnızca üçünde yahut dördünde vardı.”

 

“Çok iyi.” diyen Roland zihninde hızla bir savaş planı oluşturdu: “Aç mısınız? Yemek odasına gidin ve şeften istediğiniz yemeği yapmasını isteyin.” dedi.

 

Maggie kanatlarını açtı ve başını kaldırarak:Ballı bifteeek!” diye bağırdı.

 

*******************

 

Şehrin dışı, doğu tarafı

 

Vaner sokağın her iki yakasındaki meşgul taşçılara ve işçilere bakarak: “Onlar ne inşa ediyorlar?” diye sordu.

 

Birkaç yüz tanesi ilk önce yerde birkaç büyük çukur kazmış, daha sonra da çukurların kenarında bir tuğla duvar inşa etmeye başlamışlardı.

 

“Kim bilir? Ben Sadecesavaşmamız gereken düşmanlarımızın olduğunu biliyorum.diyen Jop arabayı düzeltirken heyecanla cevapladı.

 

Dük Ryan’ın birleşik kuvvetleri mağlup olduktan sonra Prens Roland, şahsen topçu takımının her üyesine bronz bir amblem vermişti... Hayır, bir madalya idi. Madalyanın ön kısmında Uzun Şarkı’nın yüksek duvarlarının deseni vardı. Arkasındaysa ünvanı ve askeri katkısı oyulu idi. Çakmaklı tüfek ekibini kıskandıracak kadar güzeldi.

 

Herkes bir rütbe yükseltilmişti. Vaner top takımı kaptanı olmuştu ve 10 top ekibini yönetiyordu. Rodney kardeşler, Kedi Pençesi ve Jop, ekip liderleri olmuş ve yeni oluşturulan ekiplere transfer edilerek yeni işe alınanlara topçuluğu öğretmişlerdi.

 

En heyecan verici olanı ise Prens Roland’ın sözünü yerine getirerek kasabanın doğu tarafında bulunan Geçilmez Dağ eteğinin altını bir parçaya bölmesi idi. Alan hala bir orman olsa da arazinin kendisine ait olduğunu belirten bir yapı dikilmişti.

 

Birinci Ordu kasabayı istila etmeye çalışan düşmanların olduğunu öğrenince aniden harekete geçmişti. Herkes bu savaşa katkıda bulunmayı umut ediyordu. Sanki savaşa değil de bir eğlenceye gider gibi heveslilerdi.

 

Akşam Vaner antrenmanını tamamladıktan sonra alnındaki terleri sildi. Dinlenmek için at arabasına yaslandı. Yeni askerlerin uyumunu kontrol ediyor, topları kurallarına uygun olarak kullanıp kullanmadıklarını denetliyordu. Bağırmaktan dolayı neredeyse sesi kısılacaktı.

 

“Biraz su iç.” diyen Jop deriden bir matara verdi.

 

“Teşekkür ederim.” diyen Vaner bükülmüş kapağı açtı ve içinden büyük bir yudum aldı.

 

“Sanırım ne inşa ettiklerini biliyorum. diyen Jop mutlu görünüyordu.

 

“Biliyor musun?” diyen Vaner matarayı Jop’a geri verdi. Tuğla duvar, yarım insan boyu kadar inşa edilmiş ve çukurlar kabaca altıgen şeklini oluşturan bir duvarla çevrelenmişti. Sanki birazcık pencereye benziyordu ama dardı.

 

“Bir ev olabilir mi?”

 

“Bir nevi olabilir. Taşçılardan birine sordum.” diyen Jop başını sallayarak: Bana bunun çakmaklı tüfek ekibi ateş ederken oklardan korunmaları için yapıldığını ve Majesteleri’nin bir fikri olduğunu söyledi. Majesteleri buna korugan diyormuş.”

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr