Bölüm 195: Cevap

avatar
3223 10

Release That Witch - Bölüm 195: Cevap


 

 

Çevirmen:Lodos

 

Roland yanlış duyduğunu düşünerek: Pardon?” dedi.

 

Scroll dişlerini sıkarak soruyu tekrarladı.

 

Bu sefer işitmede bir sorun yaşamadığından emindi ve içinden: Bu cadı benim evliliğimle ilgili gerçekten çok endişeleniyor.” diye geçirdikten sonra: Bütün cadılar çocuk sahibi olamıyorlar mı? Bunun özel... Bir nedeni var mı? Yoksa kulaktan dolma bir bilgi mi? Örneğin Kutsal Dağ gibi.” diye sordu.

 

Scroll: “Ben de öyle olmasını umuyorum” dedikten sonra iç çekerek: “Ancak maalesef çocuğu olan bir cadıyla ilgili hiçbir kaynak yok. Teorimi doğrulayan da sayısız örnek var. Bir cadıyla sıradan bir erkek arasında ister zorla ister isteyerek bir yakınlaşma kurulduğunda hiç çocuk olduğu duyulmadı.”

 

‘Korunma...?’ Roland’ın aklında bu terim belirivermişti.

 

Ama asıl düşünmesi gereken şey muhattap kaldığı soruydu. Bu bilgi, bir cadı ile evlenmesini engelleyecek miydi?

 

Roland’ın aklına direkt Anna gelmişti.

 

Her ne kadar Anna’nın çocuk sahibi olamaması üzücü olsa da Roland’ın herhangi bir çocuğa olan sevgisi temelde Anna’ya olan sevgisinden kaynaklanırdı. Yani aşkı, Anna çocuk sahibi olamasa bile azalmazdı. Modern bir ruhu olduğunu söylemiyordu ama kendi kanının bir sonraki kuşağa ulaşması veya geçmişteki nesli onun için o kadar da önemli değildi. Kendisinin bireysel bir varlık olduğuna inanıyordu. Çocukları da klonları olamayacağından dolayı Roland’ın devamı olmak yerine farklı bağımsız bir insan olacaklardı.

 

Bu nedenle çocuk doğuramayan cadıyı kabul etmekle ilgili herhangi bir sorunu yoktu.

 

Bu konudaku asıl sorun miras meselesi idi. Roland’ın kendi dünyasındaki uzun tarihinden bildiği kadarıyla bu mesele başa çıkılması zor olan bir şey değildi. Tek yapması gereken mirasçı gerektirmeyen bir imparatorluk inşa etmekti. Bu özel yöntem için birkaç seçenek vardı. Ama bunu düşüneceği zaman sonradan gelecekti.

 

Yeni cadı soylarıyla normal insanların barış içinde yaşayabileceği ve birlikte ilerleyebileceği bir sosyal çerçeveyi, nasıl oluşturabileceğini düşünüyordu. Bülbül ile yaptığı gece sohbetinden beri aklında bu vardı. Cadıların ve gelecek cadı nesillerinin, Tanrı Gözü’nün İntikamı geliştirilse bile güçlü olacağını anlamıştı. Bu madalyon, insanlarla cadı yeteneklerinin arasındaki boşluğu kapatamayacaktı. Gelişen teknoloji sayesinde cadıların üstün zekası onlara büyük bir avantaj sağlayacaktı.

 

Ancak şimdi cadıların doğuramadığı söylenmişti. Bu, aile organizasyonlarının oluşumunu büyük oranda engelleyecek ve cadılarla sıradan insanlar arasındaki nüfus farkını arttıracaktı.

 

Belki de Roland uzun süredir düşündüğünden dolayı Bülbül, onu sarsma konusunda kendisine engel olamamıştı.

 

Roland düşüncelerinden sıyrıldı ve boğazını temizledikten sonra: Daha önce ne düşündüysem hala aynı şekilde düşünüyorum.” dedi.

 

Scroll aniden şaşıp kalarak: Ne?” diye haykırdı.

 

Roland’ın kolunu sıkan Bülbül de aniden daha sert sıkmaya başlamıştı.

 

Roland gülmesine engel olamıyordu. İlk başta kulaklarına güvenemeyen kendisi iken şimdi şaşıranlar onlardı. Yanıtını tekrarlamadan önce öksürdü ve: “Evet. Hala bir cadıyla evlenmeye razıyım.” dedi.

 

 

Scroll’un yüzünde tuhaf bir ifade vardı. Biraz memnun ve biraz da üzülmüş gibiydi. Bu da Roland’ı şaşırtmıştı.

 

Ardından Roland, arkasını döndü ve hala yanında duran Bülbül’e: O iyi mi?” diye sordu.

 

Bülbül cevap vermek yerine gülümseyerek Roland’a baktı. Pencereden giren güneş ışıkları açık yüzünde ve pürüzsüz saçlarında büyüleyici bir şekilde parlıyordu.

 

“İyi.” diyen Roland uzaklara bakarak: “Bunu ikinizin de iyi durumda olduğunuza dair bir işaret olarak kabul ediyorum.” dedi.

 

O sırada ofisin kapısı tıklatılmıştı: “Majesteleri... Uzun Şarkı’dan gelen bir şövalye size iletmesigereken bazı bilgilerin olduğunu söylüyor.”

 

Salona götürün. Geliyorum.”

 

Prens salona girdiğinde onu bekleyen şövalye hızla yürüdü ve diz çökerek: Lord Petrov, Timothy Wimbledon’un bir temsilci heyeti gönderdiğini ve daha şimdi Uzun Şarkı’ya geldiklerini size bildirmem için beni gönderdi.”

 

Temsilci heyeti mi?” diyen Roland mırıldanarak sordu: “Kaç kişiler?”

 

“Toplam 50 kişiler.”

 

“İkna ekibiymiş gibi görünüyordiye düşünüyordu Roland: “Sadece diplomatik bir şeyse benim için bir şey ifade etmiyorlar.

 

Ne zaman geldiler?” diye sordu.

 

“Dün öğleden sonra.” dedi şövalye kısık bir sesle: Lord Petrov sizi en kısa sürede bilgilendirmemi emretti.”

 

Gelmesi sadece bir gün sürmüştü. Muhtemelen bütün gece boyunca meşale ışığıyla yol gelmişti muhafız.

 

“Yorgun olmalısın. Geri dönmeden önce gece burada iyice dinlen.” diyen Roland kendi muhafızına baktı ve: “Onu bir kraliyet altınıyla ödüllendirdikten sonra otele götür.” diye emretti.

 

Şövalye ayrıldıktan sonra Roland düşünmeye başlamıştı. 50 kişiden oluşan ekibin bir şehir için gerçekten tehdit unsuru oluşturamayacağını düşünerek konuyu görmezden gelmek istiyordu. Çünkü bu yalnızca karşı tarafın niyetini gösteren bir şovdu. Ama Petrov bunu ciddiye aldığından daolayı da Roland’ın elçi heyetinin bulunduğu yerleri takip etmesi iyi olurdu.

 

Böyle düşünen Roland, Şimşek ve Maggie’yi çağırdı. Onlardan durumun ne olduğunu öğrenmeleri için kaleye uçmalarını istedi.

 

İki saat sonra her iki cadı da incelemelerini tamamlayarak kaleye geri dönmüştü.

 

Şimşek: “Hiçbir şey bulamadım. Yol boyunca 50 şövalyelik bir birlik yoktu. Hatta tek bir şövalye bile görmedim.” dedi.

 

Maggie de onaylayarak: “Ben de bir tane bile görmedim.” dedi.

 

Roland onları rahatlattıktan sonra: Her ikiniz de elçilik heyeti gelmeden önce her gün bir kez yol boyunca araştırma yapacaksınız.dedi ve bir an duraksayarak: “Bu arada, harita nasıl gidiyor?” diye sordu.

 

Şimşek:Yüzlerce parçayı bir araya getirdikten sonra neredeyse Soraya’nın odası doldu. Biz de haritayı arka bahçeye taşıdık. Bir göz atmaya ne dersiniz?”

 

Roland gülümseyerek: “Elbette... dedi.

 

Kalenin arka bahçesi, botanik bahçesi haline gelmişti. Sean, Berrak Su Limanı’ndan bazı bitki tohumları getirdiğinden beri burada her çeşit egzotik bitki yetişiyordu. Yaprak, bağ bitkilerini çıplak zemindeki çiçek yataklarından ayırmak için yükseltilmiş ahşap direkler koymuştu. Üzüm asmaları bunların üzerinden geçerek kale duvarının yarısına kadar tırmanmıştı. Üzümlerin yanı sıra elma ağaçları da vardı. Şeker kamışı ise arka duvarda kaleye asılı olarak duruyordu. Cadılar burada toplanarak taze meyveler yeyip şeker kamışı çiğniyorlardı.

 

Harita bahçenin ortasında beş-altı metrekarelik bir alandaydı. Çeşitli parşömen parçalarının bir araya gelmesinden oluşmuştu.

 

“Buraya. diyen Şimşek bir koluyla Roland’ın belini tuttu ve yavaşça haritanın üstünde süzülerek: “Şu avuç büyüklüğündeki kahverengi kareyi görüyor musunuz? Kuş bakışından Sınır Kasabası böyle görünüyor.

 

“Doğudaki ve güneydeki mavi renkli yerler ne..? Okyanuslar mı yoksa?”

 

“Evet. Ancak buraya ulaşmak için dağdan geçmeliyiz.”

 

Roland biraz endişelenmişti. Yabani araziler, Gökhisar Krallığı’ndan 10 kat daha büyük olarak kabul edilirdi. Ancak tüm harita tamamlandıktan sonra Batı bölgesinin bu kadar küçük olduğunu görmeyi beklemiyordu. Gökhisar önündeki Geçilmez Dağ ve arkasındaki okyanus gibi doğal engeller tarafından araya alınmıştı. Hayır... Sadece Batı bölgesi böyle değildi. Anakarayı duvar gibi bölen Geçilmez Dağ’a baktı ve geri kalanını aklından tamamladı. Gökhisar Krallığı ve hatta Anakaranın tümü küçük bir arazi gibi kalıyordu.

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44223 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr