Bölüm 181: Soraya’nın Çizimleri

avatar
3166 10

Release That Witch - Bölüm 181: Soraya’nın Çizimleri


 

 

 

Çevirmen:Lodos

 

Barov çıktıktan sonra Roland istatistik parşömenini çekmecesine koydu. Bülbül’e bakmak için döndü. Tam neler olduğunu soracaktı ki bir anlığına tereddüt ettikten sonra hiçbir şey söylememeye karar verdi.

 

Cevabı biliyor olabilirdi. Fakat yanlış tahmin ediyor da olabilirdi. Bu yüzden sormaya tam cesaret edemiyordu. Bunun yerine: “Şimdi gideceğimiz yer Kuzey Yamaç Madeni.” dedi.

 

“Soraya’nın yeni yeteneğinde nelerin değiştiğini mi görmek istiyorsun?” diyen Bülbül son zamanlarda biraz tuhaf davranıyordu. Ama Roland bundan da tam emin olamıyordu. O sırada Bülbül kapüşonunu çıkardı ve gülerek: Hadi gidelim.” dedi.

 

Roland: Belki de çok fazla kafaya takıyorum ve düşünüyorum.” diye geçiriyordu içinden.

 

Sıcak hava balonuyla yaptıkları gökyüzü yolculuğu birden fazla kişiyi etkilemişti.

 

Roland, Soraya’nın yeteneği değişen ikinci cadı olmasını beklemiyordu.

 

Hatta Soraya’nın kendisi bile bu değişikliği beklemiyordu.

 

Roland bunu dün öğrenmişti.

 

 

Sıcak hava balonu Anna’ya bir hediye olduğundan dolayı avluda bırakılmıştı. Uçmak isteyenler Anna ve Şimşek’i çağırıyordu. Bir önceki gün yağan yağmuru hatırlayan Roland kamıştan sepetin ıslandığında yumuşayacağı sonucuna vardı. Üstelik kurutulduğunda bile dayanıklılığının bir kısmı gidecekti. Kalenin içine geri götürmeyi düşünüyordu.

 

Tam hizmetçilerini çağıracaktı ki sıcak hava balonunu Anna’ya kendisi hediye ettiğini düşünerek kendi şahsi kalesine almaya karar verdi. Tam Sinekkuşu’nu çağıracaktı ki, gördükleri yüzünden ağzı açık kalmıştı.

 

Sepetin iç duvarları çizimlerle kaplanmıştı. Sınır Kasabası’nın havadan görünümüydü bu çizimler. Soraya’nın daha önceki iki boyutlu resimlerin aksine bu resim üç boyutlu gibi görünüyordu. Sanki çizilmiş yağan yağmur bile gerçek gibiydi. Daha yakından incelendiğinde resimde bir kalınlık olduğunu fark etti.

 

Bir resmin kalınlığa sahip olması şaşırtıcı değildi. Teorik olarak herhangi bir gerçek resmin kalınlığı olmalıydı. Çünkü bazı boyalarda da kalınlık olabiliyordu. Bazı resimlerde bu kalınlık gerçekten kullanılan bir şeydi. Kalemler, fırçalar veya kazıyıcılar ile pürüzlü bir doku oluşturulabilir ve çeşitli renk katmanlarıyla doku güçlendirilerek resim daha da güzel sunulabilirdi.

 

Ama Soraya’nın resimleri farklıydı. Hiçbir alet edevat kullanılmamış yalnızca büyü ile yapılmıştı.

 

Büyülü bir güçle meydana gelmiş bu kalınlık özellikle bir garipti.

 

Roland eliyle yavaşça ağaçlara dokunduğunda sanki dallara dokunuyormuş gibiydi. Hatta yapraklar sert bile değildi. Aksine yumuşaktı. Yerlere dokunduğundaysa, taşa dokunmuş gibi bir sertlik hissediyordu.

 

 

 

Tek kelimeyle inanılmazdı.

 

Kaleye döndüğünde Soraya’yı çağırdı. Bülbül de Roland’ın tahminlerini doğrulamıştı. Sisin içinde Soraya’yı izlediği sırada vücudundaki büyü gücü altın bir gaz girdabından, yoğunlaşarak ve toplanarak sürekli dönen bir kurdeleye dönüşmüştü.

 

 

Askeri fabrikaya girdiklerinde Anna gülümsedi ve Roland’a sarıldı. İlişkileri daha da derinleştiğinden birbirlerine daha yakından davranıyorlardı. Roland onun saçlarını kibarca okşadı. Saçlarındaki gümüş toka güneşin altında parlıyordu.

 

Tam o sırada, onu selamlamaya gelen ancak gördüklerinden dolayı şaşkına dönen Soraya’yı görmüştü. Prens’in kendisine baktığını gören Soraya uzaklara bakıyor, hiçbir şey görmemiş gibi davranmaya çalışıyordu.

 

Öhöm, öhöm... diyen Bülbül, Soraya’yı masaya geri çekti ve bilerek yüksek sesle: Bunların hepsini sen mi yaptın?” dedi.

 

Roland güldü. Anna’ya sarılmayı bıraktı ve onunla birlikte masaya doğru yürüdü.

 

Tablo, Soraya’nın resmiyle kaplanmıştı. Avluda gördüğü resimlerin aynısıydı. Bu tabloyla o resmin arasındaki tek fark kalınlıklarıydı. Bazı kısımlar kağıttan bir milimetre kadar uzunken, bazıları üç santimetreye kadar çıkabiliyordu. Bu Roland’ın yeteneğini test etmek için Soraya’ya sabah hazırladığı antrenmandı. Büyülü güçle resmedilen boyaların ne kadar kalın olabileceğini test ediyordu.

 

“En kalın olan bu mu?” diyen Roland, kağıttan üç santimetre yüksekliğe çıkan boyaya dokunmak için parmaklarını uzattı. Büyüleyici mavi gökyüzünün boyası o kadar yumuşaktı ki herhangi bir şey hissedemiyordu. Ancak parmağı bir duvara değdiğinde çakıl benzeri bir sürtünmeyi anında duyumsamıştı.

Tahmin ettiği gibi sihirli kalemle boyanmış bir resim sadece aynı şekle ve renge sahip olmuyor, aynı zamanda gerçek nesneler gibi de hissettiriyordu.

 

 

Daha da kalın olabilir. Ama bu kalınlığın ötesine geçmek daha fazla gücümü alıyor.” diyen Soraya, tablodaki kahverengi çıkıntıya dikkat çekti: “Duvarın üzerine bir ağaç çizmek istedim. Ama gövdesini bitirmem bile büyü gücümün yarısına mal oldu.”

 

“Bunu sen mi çizdin?” diye soran Roland, kağıttan uzanan ayrıntının yüksekliğini ölçmek için elini uzattı. Şaşırtıcı bir şekilde kalınlığı 10 santimetreye kadar çıkıyordu. Ben bunun gerçek bir ağaç kabuğu olduğunu düşünmüştüm.”

 

Roland’ın dediği gibi ağaç kabuğuna benziyordu. Ama tablonun yüzeyiyle olan bağlantısı son derece güçlüydü. Prens ağaç kabuğunu elleriyle kavradı ve ayırmak için ayakları yerden kesilene kadar çıkarmayı denedi. Yine de yerinden kıpırdamamıştı.

 

Bülbül kesmek için hançerini çıkardı. Ama kabuğun dibinde küçücük bir delik açması bile uzun zamanını almıştı.

 

“Sanki tabloya gömülmüş gibi.” dedi.

 

En sonunda kabuğu kesen Anna olmuştu. İplik haline getirdiği siyah ateşi tabloyu kapladı. Boyalardan beyaz duman çıkmasının ardından ağaç kabuğu düştü. Düzgün bir kesikti fakat pürüzsüz değildi ve üzerinde siyah yanık izleri vardı. Roland düşen boyayı eline aldı, beklediğinden çok daha hafifti.

 

“Neden aniden resim tarzını değiştirmeyi düşündün? Yani demek istediğim neden kalın yapmaya karar verdin?”

 

“Bence... Muhtemelen böyle bir manzarayı ilk defa gördüğümden.” diyen Soraya hatırlamaya çalışarak konuşmaya devam etti: “Dünyaya yüksekten baktığımda daha önce yapmış olduğum resimlerin-- hani şu sizin “fotoğraf gibi” diye adlandırdığınız resimlerin--tam olmadığını hissettim. Özellikle sepete resim yaptığımda bu his daha da güçlendi.” dedi. Bir anlık duraksamadan sonra yavaşça devam etti: Ağaçların tepeleri sivri. Ama aşağıları rüzgarla etrafa savruluyor. Tepeler de bazen yüksek bazen alçak. Aynı göğüslerin iniş çıkışları gibi. Nehir ise yeryüzüne gömülmüştü ve üzerinde seyahat eden yelkenliler vardı. Gördüklerim, ufak bir düzlemdeki şeyler değildi. Bunları görünce resmimin bu muhteşem manzara gibi daha gerçek olmasını istedim ama birkaç kez başarısız oldum. Hafif bir hayal kırıklığı yaşadıktan sonra aniden söylediğiniz küçük topları hatırladım. ”

 

“Küçük toplar mı?” diye sordu Roland kaşını kaldırarak.

 

“Evet. diyen Soraya utanarak başını salladı: Bize öğrettiğiniz bilgiyi, her şeyin küçük toplardan oluşmasını düşündüm. Benim resilerim de aynı değil miydi? Sihirli kalemle yaptığım çizimlerin renkli toplar olduğunu hayal ederek daha çok denedim. Ta ki birbirinin üstüne binen renk parçaları haline gelene kadar ve sonra... Resim birdenbire kıpırdandı. Yeşil ormanlar yükseldi ve koyu yeşil nehir aşağıya battı. Devamında da şimdi gördüğünüz hale geldi. Bu değişiklik beni ve Anna’yı çok şaşırttı. Eğer bundan bahsetmeseydiniz yeteneğimin dönüştüğünü fark etmezdim.”

 

“Anlıyorum.”

 

“Fakat Anna’nın siyah ateşiyle karşılaştırıldığında yeni yeteneğim tabloları daha canlı yapması dışında yararsız görünüyor.” diyen Soraya dilini dışarı çıkarak konuşuyordu.

 

 

“Hayır... Nasıl olabilir?” diyen Roland başını iki yana salladı: Benim için bu sadece basit bir resim değil.”

 

Soraya yeteneğini sadece resim için kullanırsa yeteneği tamamen boşa harcanacaktı.Yağmur damlalarının sepetin yüzeyinden kaydığını ve kamış sepetten uzak kaldığı sahne aklında canlanan Roland, bunu çizim olarak görmek yerine büyülü gücün yapabildiği bir kaplama olarak görüyordu.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44338 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr