Bölüm 171: İntikam’ın Hediyesi Part -2

avatar
3220 9

Release That Witch - Bölüm 171: İntikam’ın Hediyesi Part -2


 

 

Çevirmen:Lodos

“Şeytan!” diyen Alicia ağır kılıcını çekti ve Mira’nın hemen önünde durdu.

 

Şeytan mı?” diyen cadının sesi katıydı. Duygularını belli etmiyordu: Ya size ne demeli..? Kilise’nin adamları? Öksüz ve başıboş çocukları manastıra gönderip aralarından cadı olanları seçiyorsunuz. Ya ben size ne diye hitap etmeliyim?”

 

“Saçmalık!” diyen kadın savaşçı hızla karşı çıkmıştı. “Kilise, Tanrının nezaketi sebebiyle çocukları alır ve yetiştirir. Manastırlar olmasaydı kaç tanesi yetişkin birer insan olana dek yaşayabilecekti? Şeytan aralarındaki en zayıf olanı etkileyerek tüm kızları yoldan çıkarmaya çalışan bir varlık. Ancak Kilise cadıya dönüşeni fark ettiğinde tüm sorunları hızla çözer. İftira atıyorsunuz.”

 

“Çözer.kelimesini duyan cadının altın gözbebekleri birdenbire soluklaşmıştı. Dev kılıcını bir eliyle kaldırdı ve: Ölü bir kadınla tartışmaya vaktim. Bu iş burada biter.

 

Cadının sesi daha yitmeden omzundaki baykuş uçmuş ve cadının hareketleri hızlanıvermişti. Şimdiye kadar savaş arkadaşları ikiye bölünmeden hemen önce savunma yapmaya çalışmışlar ama başarısız olmuşlardı. Bunu hatırlayan Alicia, savunma yapmak yerine cadıya hamle yapmaya karar vererek kolunun alt kısmını hedeflemişti. Alicia kılıç eğitimi sırasında eğer rakibi kılıcını sağ elinde tutuyorsa burasının en zayıf noktası olduğunu defalarca kez duymuştu. Eğer bu noktaya saldırırsa sağ elini kullanan rakibinin kılıcını çevirmesi için birkaç saniyeye ihtiyacı olaacaktı.

 

Alicia cadının saldırısından kaçınırken bir leopar gibi yana sıçramıştı. Çift-elli kılıcı cadının sağ tarafındaki en zayıf noktaya isabet etmek üzereyken cadı büyük bir hızla tepki göstermişti. Sadece zıplayarak Alicia’nın saldırısından kolayca kaçmış ve hızla etrafında dönerek dev kılıcını savurmuştu.

 

Ancak Alicia hala yere inememişti.

 

Havada uçtuğu bir saniye içinde baldırının kanlar içinde süzüldüğünü görmüştü. Bel altından yayılan müthiş acı onu neredeyse bayıltacaktı. Bu durum dahilinde çığlık atmamak için içgüdüsel olarak dişlerini sıkmıştı.

 

Onunla Sıra dışı arasında çok fark vardı.

 

Sonuçta mükemmel bir savaşçı olan Abrams bile bir düzine darbe savurmaya çalışarak zaman kazanmaya çabalamıştı.

 

Alicia arkasına dönmeye çabalarken Mira’nın sırt çantasından tatar yayını çıkardığını ve cadıya hedef aldığını fark etmişti.

 

Bu bizim son şansımız.” diye düşünüyordu Alicia. Belki cadının dikkatini çekebilirdi.

 

Tam bir şeyler söyleyeceği sırada dev kılıç savrulmuştu. Aniden boğazının sıkıştığını ve dünyanın ters düz olduğunu fark etmişti. Hayır... Uçuyor olmalıydı. Çünkü vücudunun çelimsizce yere düştüğünü ve baykuşun Mira’ya doğru inişe geçtiğini görüyordu. Baykuş havadayken bir kıza dönüşmüş ve rahibeyi yere yapıştırmıştı. Çok geçmeden gözleri yorulmuştu. Son gördüğü şey karanlıktı. Başı yere düştü.

 

 

O aptal taş!” diyen Maggie şikayet eder halde kafasının şişmiş kısmını elliyordu: Çok dikkatsizsin! Eğer ben olmasaydım arbaletle vurulacaktın!”

 

“Sakin ol. Farkındaydım. Bunu sadece mümkün olduğunca çabuk bitirmek istedim. dedi Ashes. İki sığ çukur kazdı. Tanrı Gözü’nün İntikamı’nı ve kraliyet altınlarını cebe indirdikten sonra cesedi çukura sürükleyerek gömdü. Bunlar, onlara Berrak Su Limanı’na gitmek için gereken parayı sağlamıştı. Buna ek olarak rahibeden bir mektup bulmuştu. İçeriği hızla gözden geçirdi. Mektupta Batı bölgesi Lordu Roland Wimbledon’ın cadılarla bir anlaşma yapmadığı sürece piyasa fiyatına dişi bebek ve yetim satmasının istenmesi yazılıydı. Yaşı tutmayan her kız için-daha önceden Dük Ryan’la yapıldığı gibi-ya kraliyet altınlarıyla ya da haplarla bedel ödenmeliydi.

 

Ashes mektubu okuduktan sonra alaycı bir şekilde güldü ve meşalesinin ateşiyle mektubu yaktı.

 

“Haydi gidelim. Gömeceğimiz daha bir sürü ceset var.”

 

Maggie bir baykuşa dönüşerek Ashes’e msiyoner kampının yolunda rehberlik etmeye koyuldu.

 

Mezar kazmak, cesetleri taşımak ve onları gömmek... Bu yorucu görevleri yerine getiremeyen Maggie dinlenmeye koyulmuştu. Aynı zamanda kopan vücut parçalarını görmesi ve havada esen kan kokusunu alması biraz başını döndürmüştü. Bu yüzden bir dalın üstüne oturarak, Ashes’in çalışmasını izlemeye başlamıştı.

 

“Bunu neden yaptın? Kilise, yaptıklarını öğrendiğinde çok korkunç şeyler olacak.”

 

“Cadılar ile ilgili meseleleri araştırmak için bir heyet gönderildiğinde-Lord’un onlarla işbirliği yapması durumunda bile-soruşturma bir aydan daha uzun sürer. Geri dönmeleri için gereken zamanda eklenirse genellikle bu 2 veya 3 ay civarında bir vakit alacaktır.”

 

“Ama Majesteleri bunu yapmandan mutlu olmayacak!”

 

“Lütfen benimle insan formunda konuş.” diyen Ashes iç çekerek açıklamasına devam etti: Bu misyoner heyeti kasabaya girseydi cadılar elbet ortaya çıkacaktı. Prense sormaya bile gerek duymayacaklar. Tek yapmaları gereken onu bazı konularda sorguya çekmek olacaktı. O sırada da Roland’ın sadece iki seçeneği olacaktı. Birincisi yalan söylemek. Kendisinin konuyla alakası olmadığını iddia ederdi. İkincisiyse Kilise ile işbirliği yaparak tüm cadıları tutuklamak. Bunun gibi iyi hazırlanmış bir misyoner heyetinden eğer bir tanesi bile benden kaçsaydı Hermes çok geçmeden haberleri alırdı. Yanlarında taşıdıkları güvercinleri gördün değil mi?”

 

“Çoktan hepsini yakaladım. Geceleri yollarını göremiyorlar.” diyen Maggie şişkin çuvalını sıvazladı ve: Yarın onları kızartırız. Biri sana, biri bana.

 

Ashes, daha önce Maggie’nin kuş yediğini görmemişti. Gizlice iç çekti. Sınır Kasabası’nda sadece birkaç gün kalmış olsa da kuşları yemeye nasıl bu kadar çabuk heveslendiğini anlayamamıştı: Eğer Kilise, heyetin kasabadaki olaylarla ilgili raporunu almış olsaydı askerlerini bir an önce oraya göndermeye karar vereceklerdi ve Prensin hazırlanmak için sadece bir ayı olacaktı. Ama şimdi Kilisenin tepki vermesi için en az üç ay gerekecek. Bu benim ona bir hediyem. Ayrıca Kiliseye karşı kazandığım bir intikam.

 

Maggie: Anlıyorum Ashes. Sen gerçekten de çok düşünceli birisin.” dedi.

 

Aslında Ashes’in bunu yapmak için başka bir nedeni vardı. Ama bunu Maggie’ye söylememişti. Tüm misyoner heyetini öldürerek Roland Wimbledon’u da geri dönüşü olmayan bir yola sokmuştu. Kilise, misyoner heyetiyle bağlantı kuramadığı zaman suçu direkt Roland Wimbledon’a atacaktı. O zaman istese bile cadılara ihanet etme şansı olmayacaktı.

 

Ashes’in işi bittiğinde vakit şafak olmuştu.

 

“İşte şimdi birbirimize veda etme zamanı geldi. dedi Ashes.

 

“…”

 

 Maggie şaşırmıştı: Ne?”

 

Ashes, Maggie’nin küçük kafasına hafifçe dokundu. Onunla konuşmak için çömelmişti: Sınır Kasabasında yaşamak istiyorsun, değil mi? Orada Şimşek ve Wendy var. Bu yüzden kesinlikle çok mutlu olursun.”

 

“Ama...diyen Maggie başını öne eğmişti ve tereddüt ederek: Seni ve Leydi Tilly’yi de seviyorum.” dedi.

 

“Sana sonsuza dek kasabada kalmanı söylemiyorum.” dedi Ashes gülümseyerek: Roland Wimbledon, Tilly gibi değil. Sonuçta o sıradan bir soylu. Onun hep yanımızda kalacağından emin olamayız. Bunu göz önüne alarak şimdi sana bir görev veriyorum. Kasabanın son durumunu bize bildirmek için her ay Uyku Adasına geri döneceksin. Bu sayede Cadı Birliği ile temas halinde kalacağız. Kasaba ve Gökhisar Krallığı onlar için artık güvenli bir yer olmadığı zamanda da Fjord’lara gelmeleri için onlara rehberlik edeceksin.”

 

Gerçekten mi?” diyen Maggie gözlerini kırpıştırdı.

 

“Evet. Görevini iyi yapmayı unutma. Sana güveniyorum,” diyen Ashes başını salladı.

 

Konuşma bittikten sonra Maggie güvercine dönüşerek gökyüzünde kayboldu. Ashes ise Berrak Su Limanı’na gitmek için atına binmişti.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44260 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr